Aziz Yıldırım tekrar başkanlığa adaylığını koydu. Bu yazıda ben başka birşeyleri yazıyor olacağım. İleri ki günlerde yazacağım yazının altyapısı aslında bu yazıda hazırlanıyor olacak.
Kim ne derse desin 2-3 yıl kalan bir yönetim tesisleşme, ekonomik büyüme ve sporda başarı anlamında bu çizgiye taşıyamaz bir kulübü. Bir spor kulübünün büyümesi için idari ve teknik kadrolarının uzun yıllar görev yapmasında fayda vardır. Dolayısıyla sadece sportif başarı değil başka unsurlar da o kulübün başarısında belirleyici rol oynayacaktır. Ama Aziz Yıldırım kendi hatalarından bugüne kadar ders almamışsa, Fenerbahçe'nin de 3 yıl daha kaybedecek zamanı yok. Hataları ve sevapları da bu yazıda yazmayacağım. Ancak bir Türkiye gerçeğine burada girmek istiyorum.
Ülkemizde kurumsallık nedir kimse bilmez aslında ama parayı eline alan iki de reklam filmi çeken herkes kurumsal şirket olmaktan bahseder. Ülkenin en büyük holdinglerinde dahi görebilirsiniz kurumsallığın yönetim kadrolarında aile bireylerinden oluşan ilginç yapısını. Bu kurumsal şirketlerin hepsinde kapital sahibi sahip olduğu markanın ve kurumun yapacağı her işe karar verir, bilmediği işlere de burnunu sokar. Ama ondan da öte bir başarısızlık olduğunda yöneticilerini harcamaktan geri kalmaz. Buna ülkemde göndermek denir. Gönderin bu adamı diye sözde İK yetkilisine talimat verilir.
Fenerbahçe'nin de kurumsallığı bu kadardır işte. Başkan farklı bir profil çizeceğini söyleyerek yola çıkarken ve gazetelere sayfa sayfa röportajlar verirken bile bu kurumsallığı şöyle ele veriyor: "Zico'yu gönderme kararını neden verdiğimi daha önce açıklamıştım".
İyi de Zico ticareti yapılan bir eşya mı ki Başkan teknik direktörü gönderiyor? Ya da bu kararı nasıl tek başına alıyor? Fenerbahçe kurumsallaşırken Sayın Başkanı'n şahsi şirketi haline mi geldi ki bu sözleri söyleyebiliyor?
Daha da önemlisi bir spor kulübüne yakışan "göndermek" değil "yollarımız ayrıldı" demek değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder