30 Haziran 2009 Salı

Manu'nun Tercihi Antonio Valencia



15 Haziran'da Yeni Ronaldo Kim Olacak? diye yazmış ve Alex Ferguson'un uzun vadeli planları arasında Valencia'dan sözetmiştim. Hatta bonservis bedelini de 16 milyon GBP olarak belirtmiştim. Tam isabet yakaladım yazıda valla. Tam da dediğim fiyata Manchester United'lı oldu Antonio Valencia. Bu arada Manchester United’ın hedefleri başlığıyla http://www.footballove.com/ benden önce yazdı ama ben bu yazıyı atlamışım ve daha yeni gördüm. Ben de iki haber de gecikmeli yeraldı yani. Ama haberleri koymuşken de kaldırmak istemedim.

Böyle Olur Ağaların Düğünü-1



30.000'in üzerinde bir taraftar topluluğu Santiago Bernabau'da buluştu Kaka için. Kulübün resmi internet sitesinin açıklaması bu. Tören İspanya saati ile 20:30'da başladı.



Konfederasyon Kupası nedeniyle G.Afrika'da olan Brezilyalı yıldız önce günün erken saatlerinde yapılacak tören hakkında bir brief aldı. Akabinde yeniden sağlık kontrolüne girdi. Taraftarların bir kısmı ile de bu check up sonrasında ilk buluşmasını hastane önünde yaşamış oldu.





Sağlık kontrolü sonrasında stada geçen ve Real Madrid televizyonuna bir röportaj veren Kaka öğleden sonrasını dinlenerek geçirdi. Stada ikinci gelişi bu dinlence sonrası taraftar huzurunda tekrar imza atmak ve Real Madridli olmak için gerçekleşti. Önce saat 19:45 sularında yönetim kurulu odasında resmi imzalar atıldı. Tabi gelenek bozulmadı ve Alfredo Di Stefano ile de biraraya geldi yıldız oyuncu. Ve stadyumda bekleyen binlerce Real Madrid taraftarı ile buluştu.


Gözümünün önüne Manchester City'nin astronomik teklifini reddettikten sonra Milan formasıyla pencereye çıkıp taraftarlarla yaşadığı mutluluk geldi biran. Görkemli bir karşılama hazırlamıştı Madridliler ama Milan tarftarı ile yaşadığı enstantane spontandı. Daha güzeldi... Bu da güzeldi ama o kadar doğal olmadı. İçtenlik tarafı eksik kaldı sanki. Tribünler için değil bu söylediklerim. Elbette Kaka da heyecanlıydı ama birşeyler eksik kaldı işte.
İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

SüperLig'in Papazları


İlk Daum'un geleceği belli oldu, arkasından Rijkaard bombasını patlattı Galatasaray. Beşiktaş kanadında Mustafa Denizli biraz nazlansa da hemen bayrakları indirdi ve yola devam dedi. Trabzonspor için kareyi tamamlamak kalmıştı. Onlarda Broos'u getirebildiler.
Kare papazında dağılan ilk halka olmaya De Broos aday ama dört büyüklerin bu sene zirve mücadelesi daha çetin geçecek gibi duruyor. Kimsenin elindeki kartlar henüz tam olarak belirlenmedi ama kartların kimin elinde olacağı geçtiğimiz sezonlara bakınca biraz Trabzonspor tafaında aksasa da kısa sürede çözümlenmiş gözüküyor. Artık poker zamanı, şimdiden özledik futbol dolu günleri.

Efemine Ronaldo


Paris Hilton: Cristiano Ronaldo benim zevkime göre fazlasıyla efemine...

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

Ronaldo'nun Malında Gözümüz Yok Ama

Ofsayt'ta Yakalananlar


Maicon: Seviyorum seni hergele...

Buffon: Uzatma ver bir alt dudak bakiiim...

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

2009 Yaz Sezonu Futbolcu Mayoları

Ya İki Tane Olsalardı

Kötü Pozisyon

Altyapı Önemli, Eğitim Şart


Bir önceki yazıda dün akşam oynanan U-21 finalini yazınca 1993 senesine kadar geriye gidip bir baktım. İngilizlerin U-21 ve altında son kazandıkları turnuva U-18 seviyesinde bundan tam 16 yıl önce gerçekleşmiş.

Bu turnuvada finalde kimle mi oynamışlar, karşılarında Türkiye'nin U-18 Milli Takımı var ve maçı 1-0 İngiltere kazanmış. İngiltere'nin bu tarihten beri gençler düzeyinde bir turnuvayı kazanamıyor olmasa Ada futbolunun sorunu. Zira 90'lardan itibaren artan yabancı oyuncu sayısı ile artık İngiliz Takımları'nın altyapılarını dahi yabancı futbolcularla doldurduklarını biliyoruz. Altyapı sorununu geçtiğimiz aylarda Four Four Two'nun bir sayısında da okumuştum. Ama 1993 takımı bu sorunun dışında kalan ve A Milli Takım seviyesine ulaşmış çok önemli oyunculardan kuruluydu. O takımda oynayan oyuncular arasında Gary Neville, Paul Scholes (Manchester United), Sol Campbell (Arsenal'den sonra Tothenham'a gitti), Robbbie Fowler (Liverpool), Nicky Butt (yıllarca Manchester United forması giydikten sonra Newcastle'a geçti) gibi oyuncular ilk akla gelenler ki bu isimlerin dışında kadroda yeralan pekçok oyuncu yıllarca Premier Lig takımlarında forma giydi.

Buna karşılık bizim U-18 Milli Takımımız hangi futbolcuları vitrine çıkardı sorusunun yanıtı oldukça zayıf. Bu düzeyde başarılı olan tek futbolcumuz var o da Oktay Derelioğlu.
İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

Almanlar'dan Tarihi Üçleme



Bugün çok güzel bir yazı okudum Uğur Meleke'ye ait. Yazının başlığı Almanlar Yenince Biz de Yenmiş Sayılcak mıyız? Bugün oynanan U21 final maçında Almanya Walcott'lu İngiltere'yi yenerse kıta tarihinde U17, U19 ve U21 düzeyinde her üç gençlik turnuvasını da kazanan ilk Avrupa ülkesi olacağından bahsediyordu. Ve bu takımlarda oynayan 10 Türk asıllı oyuncudan.

Son 17 yılda hiçbir gençlik turnuvasını kazanamayan Dünya futbolunun lokomotifi için gerçekten de önemli bir başarı bu üçleme. Nitekim Almanya İngiltere'yi 4-0 ile devirerek üçlemeyi gerçekleştirdi. Bizim açımızdan bir anektod var ki o da ilk onbirde oynayanlar arasında takımın en önemli isminin Mesut Özil olması. Gecenin kahramanı da Mesut Özil aslında. İlk gol ve üçüncü golde katkısı çok büyük. Ayrıca maçı koparan ikinci golü de frikikten İngiltere ağlarına gönderdi.



Öyle gözüküyor ki Panzerler küllerinden doğacak bir nesille geliyorlar. 2010'dan itibaren 2020'ye kadar olan bölümün özellikle ikinci beş yılına damga vuracaklarını tahmin ediyor olmak pek de kehanet sayılmaz.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Dzeko Bir Başka Bahara


Dzeko ile özellikle A.C. Milan oldukça ilgilendi bu transfer döneminde. Ancak 2011 yılında sözleşmesi sona eren Dzeko'dan gelen açıklama transfer beklentilerini de suya düşürdü. Dzeko Wolfsburg'da oynamaktan memnun olduğunu ve ŞL'de Wolfsburg formasıyla mücadele edeceğini açıkladı. Wolfsburg belki de en güçlü silahını böylece elinde tutmuş gözüküyor.

Gökhan Zan Altında


Dönüş yapmam uzun sürdü ama nihayet adam gibi bir internet bağlantım var. Ben Ege sahillerinde hergün farklı bir balık sofrasında rakıları devirirken transfer piyasasında son günlerdeki en bomba gelişme Gökhan Zan'ın sarı kırmızılı renklere attığı imza oldu.

Servet'in muhtemel Marsilya transferi sonrası (muhtemel diyorum daha imza yok ama Fransa basınında maskeli süvari fotografı ile manşetlerde yeralıyor) yerini doldurmak için Galatasaray'ın bu hamlesi bu yıl ki transfer sezonunda teknik direktör tercihinden sonra takım adına atılmış ilk etkili hamle olarak gözüküyor. Servet'in yerini tutar mı sorusunun cevabı ise tam bir muamma.

Karşılaştırma yapmak yersiz her ne kadar çok beğenmesem de Türk vatandaşı defans oyuncuları arasında Servet bir kademe daha yukarıda. Özellikle markajda, ilk hamledeki ağırlığına rağmen açık alanda yakalandığında daha iyi olduğu şüphesiz. Hava topları içinse ben çok bir fark göremiyorum. Aslında Türk futbolundaki adam paylaşımı rahatsızlığı Servet'te de en az Gökhan Zan kadar var (Bakınız özellikle Milli Takım maçları). Yine de Servet'in belki de en önemli artısı devamlılığı. Galatasaray'ın Gökhan Zan'a devamlılık konusunda güvenemeyeceği ve mutlaka defansın ortasına bir yabancı transfer gerçekleştireceğine inancım var yoksa bir sezon Gökhan ile biraz zor geçer. Yıllar önce Arsene Wenger'in gündemine girip Arsenal tarafından izlenilen bu adamın bugün Türkiye sınırları içerisinde oynuyor olmasının da en büyük nedeni devamlı sakatlanıyor olması. Adeta camdan adam...2005-06 sezonundan bu yıla kadar sadece 90 maçta forma giydiğini not düşelim.

Velev ki Galatasaray Gökhan Zan'lı bir sezona inanarak hareket eder ve Gökhan'ın müzmin sakatlıkları devam ederse iyi bir teknik direktöre ve hala ellerinde bulunan iyi kadroya rağmen Galatasaray ligin bir yerinde mutlaka tekler. Adnan Polat yönetimi de tam anlamıyla Zan altında kalmış olur.

26 Haziran 2009 Cuma

Kim Kötü


Müzikle oldum olası aram çok iyi değildir, bu anlamda iyi bir müzik dinleyicisi sayılmam. Bunda en büyük etken aile olsa gerek zira ne annem ne de babam müziğe yatkın olmayan kişiler. Bizim evde müzik de evin içine çok girmedi zaten.

Buna rağmen dinlerim ama ne dinlediğimi çok bilmeden. Söz bilmem, çoğu şarkıyı defalarca dinlememe rağmen kimin söylediğini de çok bilmem. İlk kasedimi 1987'de henüz 11 yaşımda almış olmama rağmen bu da beni müziğe bağlamamıştır. Şimdi düşünüyorum da insanların çocukluğunda yaptıkları, yakın çevreleri çok etkili sonraki hayatlarında da. Ben spor yapmayı çok sevdim, ve sporun top ile yapılanlarını. Futbol, basketbol, tenis, voleybol, hentbol... Hepsini oynamışlığım var. Ama teşvik edilmedim ya da engellendim ve dolayısıyla bugünlere geldiğimizde iyi bir izleyici boyutundan öteye gidemedim.

Bugünün iyi sporcuları ise ya kararlılıkla isteklerinin ardından koşanlar ya da ailesi tarafından teşvik edilenler olsa gerek. Başka türlü olmuyor bu iş. Bizim ülkemizde daha çok ilki geçerli. Eğer yırtamıyorsanız ya topçu ya da popçu olmak zorundasınız ki yırtabilesiniz. Aile ve okul desteği de yok aslında en azından bizim zamanımızda yoktu, şimdi ise kolay yoldan para kazanmak gibi geldiği için topçuluk ve popçuluk teşvik ediliyor. Özellikle belirli gelir grubuna dahil bir aileden geliyorsanız.

Ama ülkeye baktığınızda aslında çok da sağlıksız bir ortamda yetiştiğini görüyorsunuz son dönemde başarı kazanan topçu ve popçuların. Bu da şöhreti ve parayı hazmedememekten kaynaklanıyor. Benim blogumun konusu futbol, o yüzden futbolcular üzerinden gideceğim. Türk futbolunun belki de son zamanlarda gördüğü en büyük yetenek Batuhan Karadeniz mesela. Ama hiç bir şekilde yeteneklerinin hakkını veremeyecek olduğunu düşünüyorum. Daima hazmetme probleminin futbolunun önüne geçeceğine ve sırf bu hazmedememe sorunu nedeniyle kaybolup gideceğine inanıyorum. Yakın geçmişte de örnekleri yok mu? Çok var. Mesela Tanju Çolak, futbolunun da hakkını verdi ama bugün futbolundan ve golcülüğünden öte diğer yüzü daha çok hatırlanıyor. Mesela Sergen Yalçın... Futbolu mu yoksa özel hayatı mı derseniz ben futbolundan çok diğer konularda basında kendine yer bulmuş bir insan görüyorum.

Sorun kendilerinde mi, yaşadıkları ve yetiştikleri dünyada mı çok fazla tartışmaya açık bir konu. Ama şu da bir gerçek ki biz ülke olarak insanlara yeteri kadar sağlıklı bir ortamda yetişme şansı tanımıyoruz. Ben de olduğu gibi... Bilinçli bir aile olmalarına rağmen spora bu kadar ilgi duyan çocuklarını farkedememiş olmaları ya da müzikten bu kadar uzak yetişmemin nedeni biraz da yakın çevresel faktörlerin etkisini gösteriyor aslında bugün geldiğim noktada. Kendimi de suçluyorum elbet ama onbir yaşında gitar istediğimde alınmadığı için belki de müzik hiç hayatıma giremedi yeteri kadar. Ya da lisanslı basketbol oynadığım yıllarda o manevi desteği bulamadım. Yırtma endişem olmadığı için de bir yerlere gelmedim sporculuk hayatımda.

Yukarıda örnekler verdiğim adamları da iyi birer futbolcu yapan şey aslında yırtma endişesiydi. Yırtmak için yırtındığında da çocukluğundan çok şey alıp götürüyor hayat. Ve geriye bir bakıyorsun ki hiç de hazmedemediğin bir yaşam bırakmışsın ardında. Geriye bakmayı geciktirdikçe yaptığın hatalarda artıyor ve boğazına kadar hatalar içerisinde kaldığında geriye dönüp mecburen bakıyorsun ama çok geç oluyor. Batuhan Karadeniz için daha yolun başı ama geriye dönüp bakmayı geciktirdikçe kaçınılmaz son kendisini bekliyor.

Bu yazının başında müziğe olan ilgimden bahsetmiştim. Onbir yaşında ilk aldığım kaset Michael Jackson'ın Bad isimli albümünün kasediydi. Michael Jackson bugün öldü. Geriye bakmayı o kadar geciktirmişti ki dönemeyeceği bir yolda beklenen sona doğru yürüdü gün be gün. Ama onun satır aralarında da çocukluğundan üne kavuştuğu yıllara, sahnenin ışıltısına kadar hazmedemediği yıllar saklıydı hep. Bir röportajında "Çocukluğumu hiç yaşayamadım, benim ki normal bir çocukluk olmadı. Çok çalışma, mücadele ve acılar vardı bu yıllarda" demişti.

Kötü olan Michael Jackson mıydı? Peki kim "KÖTÜ"?

22 Haziran 2009 Pazartesi

Tatildeyim, Cumartesi Geri Döneceğim

Wireless yok, connect card sinyal alamadığım için işe yaramıyor. Ama Cumartesi'den itibaren geliyorum...

19 Haziran 2009 Cuma

Katar'ın Yeni Prensi



Anne babalarımızın rüyasıdır, emekli olduktan bahçeli küçük bir eve sahip olmak. Sonrasında belki profesyonel meslek hayatlarında hobi olarak yaptıkları işi de emeklilik dönemlerinde ek bir gelir elde etmek için kullanmak. Böylece hem aktif iş hayatının temposundan sonra biranda kendilerini boşlukta hissetmezler hem de para kazanmaya devam ederler.

Futbolcular için de emekli cenneti diyebiliriz Katar için. Çok büyük futbolcular geçti bu ligden. Büyük bir çoğunluğu (arada Zarate gibi daha yıldızlaşmadan oynamış oyuncular da var) profesyonel futbol yaşamlarını sona erdirmeden önce son durak olarak uğradılar Katar'a. Mesela Stefan Effenberg Al-Arabi takımının formasını giydi Katar Ligi'nde. Batigol yani Gabriel Batistuta da emeklilik döneminin bu takımda geçirmişti. Taribo West standartların üzerinde bir defans oyuncusuydu ve Nijerya Milli Takımı'nın en çoşkulu döneminde defansın bel kemiği idi.

Al Ahli takımında Guardiola'nın hem de 2 sezon oynadığını hatırlıyor musunuz? Ama Ahli'nin bu kadar ünlü başka bir oyuncuya sahip olmadığını belirtelim. Al Rayyan ise tam bir ünlüler geçidi gibi. Bu takımın formasını giyenler arasında Gharafa kariyeri öncesi Sonny Anderson, Salomon Olembe, Mario Basler, De Boer kardeşler ve Hierro da var.

Yine Al Sadd Velez'den aldığı Zarate'nin doğuşuna tanık oldu. Romario, Abedi Pele, Leboeuf bu takımın formasını giyen ünlüler. Dugarry, Okocha, Caniggia Qatar Sport Club takımında mücadele ettiler ligde.


Juninho kulübün başkanı Şeyh Hamad Bin Thamer ile birlikte)
Son iki sezonun şampiyonu bir başka Katar takımı Al Gharafa'da oynamış Yeboah ve Desailly (Qatar Sports Club'da da oynadı) var. Lyon'un gol makinesi Sonny Anderson'u da izlettiler Katarlı futbolseverlere. 2003-04'te gol kralı olan Batigol'den sonra ertesi sezonda 24 golle Sonny krallık tacını taktı. Geçen sezon Hakan Yakın forma giyiyordu, halen de orada galiba. Ve Katar'ın yeni prensi Juninho'da artık sarı larcivertli formayı giyecek.

Katar Ligi yıldızları ağırlamaya çok alışkın. Ve bu ligin yeni prensi Juninho'yu bekliyorlar artık. Herkesin dediği gibi hiçbir şey yapmasa 8-10 gol atar frikikten.

18 Haziran 2009 Perşembe

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git



Kaka ve Cristiano Ronaldo transferinin rüzgarı dinmek üzere. Şimdi en çok konuşulan transferlerden bir tanesi David Villa'nın ki. Konfederasyon Kupası'nda ülkesinin Milli Takımı ile mücadele eden İspanyol oyuncu için tek talip Real Madrid değil üstelik. Barcelona, Chelsea, Liverpool ve Manchester şehrinin iki takımı da onu kadrolarında görmek istiyorlar.

David Villa transfer haberleri ile ilgili olarak belki de ilk kez bu kadar net konuştu. Basına verdiği demeçte menajerinin onun ne istediğini bildiğini ve istediğinin gerçekleşmesi için çalıştığını söyledi İspanyol futbolcu. Bu yüzden de çok rahat olduğunu eklemeyi unutmadı.

Ne diyelim hayırlısı...

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

Fıkra Gibi Transfer Haberleri


Yaz gelip de lig maçları bitti mi olmazsa olmazdır transfer haberleri. Herkes uçar, Ronaldinho Fenerbahçe'de oynarım dedi, Tevez Beşiktaş'a daha yakın, Deco Rijkaard'ın takımında oynamaktan gurur duyarım dedi falan filan...
Oyalar aslında Türk basını da okurlarını çünkü haber yoktur. Mesela biz de yaz gelince blogda yazacak şey bulmakta sıkıntı çekiyoruz. Adamlar tatile gidince biz de yok 2009 Mayo Modası falan yazıyoruz işte. Ama sallamıyoruz en azından değil mi?
Fotomaç, Fanatik gibi futbol gazetelerinin başını çektiği bu sallmama silsilesi bana küçüklüğümüzde yaptığımız birşeyi hatırlatıyor. Eskiden ev telefonlarının yeni bağlandığı dönemler, daha cep telefonu ne bilinmiyor ne ülkemde ne de dünyada. 90'lar öncesi yani. O zamn bizim yaş grubumuzun en büyük eğlencelerinden biriydi telefon şakaları. Bir numara çevrilir ve "Ahmet bey ile görüşebilir miyim?" denir. Karşıdan burada Ahmet diye biri yok yanıtı alınınca da telefon kapatılır. Sonra ya ses değiştirilerek ya da yanınızda bir arkadaşınız varsa o arar ve aynı soruyu sorar. Bu böyle ana avrat küfür yiyene kadar devam eder. En son aramada ise arayan kişi "Alo ben Ahmet beni arayan soran var mı?" der.
Aynısını bizim basına yapasım geliyor bazen, nasıl mı?
Futbolcu menajeri kılığında ben arar:
"Alo, ben Eto'onun menajeri, Eto'o bugün sizin gazeteye Fenerbahçe'ye transferi ile ilgili röportaja gelecekti, orada mı?"
Gazeteci: "Has...sktr lannnn". Telefonun ahize sesi: ÇATTT
Eto'o kılığında yine ben gazeteyi arar: " Aloo, ben Eto'o gazetenin adresini soracaktım, bu arada beni arayan soran oldu mu?"

17 Haziran 2009 Çarşamba

2009 Yaz Sezonu Futbolcu Mayoları

Biraz http://pennearabiata.blogspot.com/ esin kaynağı oldu, biraz elimdeki fotografları değerlendireyim istedim. 2009 futbolcu mayo modası bayağı farklılıklar gösteriyor. Ben ne Rio'nun giydiği mayoyu ve deniz kıyafetini tercih ederim ne de Toni'nin 90'larda kalan tercihini. Başka bloglarda herkes bıcır kızlara bakarken bu blogda bu çam yarmaları hiç de çekici değil kabul ediyorum ama aklıma geleni uygulamadan rahat edemedim. Bir de tabi pazardaki fırsatı değerlendirmek. Bayan okuyucu kitlesine de ulaşalım dedik yani. Karşınızda 2009 Yaz sezonu futbolcu mayoları:













İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

Ribery



Florentiono Perez'in onu satınalabilmek için 55 milyon € ayırdığı söyleniyor. Ribery tatilin keyfini çıkardığı son günlerde transfer borsasının bir başka kaydadeğer ismi. Defalarca yazdığım üzere ben bu adamı top oyuncular listesine bir türlü koyamıyorum ama en azından Rio ya da Cristiano gibi bir mayo giymiyor olması gözümde +1 puan olarak geçti Ribery hanesine. Penne'de RIO FERDINAND yazısını gördükten sonra mayo seçimi konusunda öne geçti Fransız futbolcu.

Madrid'e Bir Xabi Lazım


Florentino Perez'in bu sezon bir başka gözdesi Xabi Alonso. Onun gibi bir futbol işçisine Real Madrid'in ihtiyacı olduğu da bir gerçek. Bir zamanlar adı Juventus ile de anılan Xabi'nin yolu bu sezon Madrid'e düşecek gibi gözüküyor.
İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

Avrupa Transfer Piyasasında Tuncay Şanlı


The Guardian'a göre Avrupa'nın Top 40 Transfer Listesi'nde 32. sırada Tuncay Şanlı'ya yer veriliyor. Talipleri Liverpool, Chelsea, Bolton ve Fulham. 8 milyon £ değer biçilen Tuncay için özellikler Rafa Benitez'in çok istekli olduğu ve kendisinin Liverpool'un oyun düzenine çok uygun bir futbolcu olduğunu düşündüğüne yer veriliyor. Middlesbrough'un Premier Lig'den düşmüş olması da bu transferi daha cazip hale getiren etken.

16 Haziran 2009 Salı

Servet'e Servet Önerdiler



Marsilya'nın Servet'i istemesi yeni birşey değil, transfer dedikoduları ayyuka çıkmış durumda. Benim gördüğüm şu ana kadar bloglarda yeralan haberler. Birkaç yazılı basın organında da bu haberin detaylarına ulaşmak mümkün.

Yine bildiğim kadarıyla aslında Galatasaray'ın böyle bir niyeti yoktu ama bonservisi için konuşulan 7-8 milyon euroluk rakam Fernanado Meira'nın Zenit transferini gölgede bırakır nitelikte. Öte yandan transfer gerçekleşirse Türk futbolcular arasında en pahalı defans oyuncusu ünvanını da alacak Servet. Daha da ötesi yurtdışına gidip de bu kadar yüksek bonservis ödenen futbolcu da pek yok Türk futbolunda. Zenit Fatih için yaklaşık 7,5 milyon euro ödemişti diye biliyorum. Yine Gökdeniz Karadeniz'e ödenen bonservis bedeli 8,5-9 milyon euro civarındaydı. Nihat için Real Sociedad Beşiktaş'a 3,5 - 4 milyon euroluk bir bonservis bedeli ödemişti.

Bu şartlar gözönüne alındığında Galatasaray'ın bu rakamla oyuncusunu Marsilya'ya satması öenmli bir transfer başarısı. Servet bir anlamda Türk futbolulunun Stam'ı ya da Rio Ferdinand'ı oluyor kendisi için ödenen bonservis bedeliyle. Servet'i çok beğenen biri değilim, birçok futbol yorumcusunun aksine pek güvenmediğim bir oyuncudur. Ama bunda Schevchenko karşısında canlı canlı izlediğim Servet'in rolü de büyük olsa gerek. Bir de 2-2 biten Fenerbahçe Diyarbakırspor maçında sonradan oyuna girip Diyarbakırsporlu Bakadal'dan kendi yarısahalarında sol taç çizgisine yakın bir yerde yediği çalımdan sonra sakatlanmış numarası yapıp yatması sonucu Serdar Samatyalı'nın golüyle Diyarbakırspor'un 2-1 öne geçtiği pozisyon var ki o da gözlerimin önünden gitmez.

Yine de özel durumları cımbızla çekmeden bakmak lazım oyuncuya. Bunlar sadece beni ondan soğutan enstantaneler. Öte yandan Servet kesinlikle çalışkan, azimli, doğru bildiğini söylemekten kaçınmayan deli dolu bir adam. Ve bu transferi en çok hakedenlerden. Ta ki efsane Rıza Çalımbay döneminde muhteşem bir UEFA Kupası deneyimi Denizlispor'dan beri kariyerine baktığınızda aklınıza hemen onun cesareti ve çalışkanlığı geliyor. Yani benim onu beğenmemem beni bağlar sadece. U:marım Marsilya transferi mutlu sonla gerçekleşir. Ve 2008 Avrupa Şampiyonası öncesi aşağıdaki mektubunda yazdığı Şampiyonlar Ligi'nde de başarılı olur.
İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

14 Haziran 2009 Pazar

Anadolu'nun Bayraktarlığı


Anadolu'nun bayraktarlığını yapan takımlar hep oldu ligimizde. Trabzonspor bunlar içerisinde adını dördüncü büyük olarak yazdıran tek Anadolu takımıydı ama Eskişehirspor, Kocaelispor, Gençlerbirliği, Gaziantep gibi takımlar zirveyi oldukça zorladılar dönem dönem.

Son yıllarda ise Anadolu bayrağını eline alan takım Sivasspor oldu. Sivasspor'un bu bayrağı devralması için rastlantıdan ötesini aramak gerekiyor. Öncelikle şehir insanının Sivaslı olma kültürüne sahip kalabalık bir nüfustan ve İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin dört bir yanına yayılmış olmasından gelen yapısal bir avantajı olduğunu bilmek gerekiyor. Bu bağlamda takıma sahip çıkma konusunda hiçbir sıkıntı çekmiyor Sivasspor. İstanbul'da oynadığı maçlarda da bunu görüyoruz zaten.

Başarıdaki asıl büyük etken istikrarı yakalamış olmaları ve başından beri belirli bir programın kulüp bünyesinde takip edilmesi. Takım Bülent Uygun'a emanet edilmiş durumda ve kimse işine karışmıyor. Allah için o da işini düzgün yapıyor. Mecnun Otyakmaz dışında bu kadar popülariteye rağmen tek bir kulüp yöneticisini basında göremiyorsunuz.

Bugün bir kulübün minimum geliri yıllık 15 milyon TL civarında. Bu da kulübün yaşaması, doğru ve yerinde transferler yapabilmesi için yeterli bir meblağ. Bu gelirin Sivasspor tarafından çok iyi yönetildiği de bir gerçek. Son yıllarda yapılan yerli ve yabancı transferlere bakıldığında da en isabetli işin Sivasspor'da gerçekleştiğini görüyoruz.

Sivas küçük bir şehir, bu nedenle futbolcunun hayatı da tesisler ve evi arasında geçiyor. Yani tam anlamıyla İstanbul'da Laila, Sivas'ta La İlahe İllallah... Bu ifade teknik direktörün ağzından dökülünce her yöne çekilebiliyor ama temelinde bir gerçekliği barındırıyor.

Peki Sivasspor bu bayrağı ne kadar taşıyacak? Burada geçmişte yazdığımız yazılara bakmakta yarar var. Sivasspor'un temel sıkıntısı bulunduğu yeri halen hazmedemiyor olmasında. Sezonun ilk devresi tamamlandığında girişilen Mehmet Yıldız'ı pazarlama kampanyaları, sezon içerisinde genelde Bülent Uygun'un zaman zaman da futbolcuların ağzından dökülen yanlış demeçler hep bu hazım sorununa işaret ediyor. Dolayısıyla öncelikle Sivasspor'un hazmetme sürecini tamamlamaya ihtiyacı var. Yoksa geçmişte Anadolu'nun bayrağını taşımış tüm takımlar gibi onlarda gelecekte kötü günler yaşayabilirler.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar




13 Haziran 2009 Cumartesi

Deco'nun Tercihi




Deco'nun adı Galatasaray ile de geçiyor ama adamın niyeti Inter'e gitmek. Inter onu istiyor, Moratti istiyor, Morinho istiyor, Deco istiyor. Deco "Morinho'nun olduğu bir yerde oynamak tabi ki isterim, onun takımı hep zirveye oynar" demiş. Bu sözler bile Galatasaray söylentilerini bitirir nitelikte. Deco'nun adresi belli ama yarın ben Inter'liyim deyip Galatasaray'a imza atar mı onu bilemem.

Kriz Sirklere Uğramıyor


Krizin bir tek sizin bizim gibi insanları etkilediğini söylemek mümkün. Dört günde Real Madrid 150 milyon£ para harcadı ve rekorları altüst etti. Yukarıdaki fotograf Galacticos'un kurulmasında bir milattı aslında. Zidane ve Figo'yu kaldırabilirdi bir takım ama Beckham ile tam bir sirk takımı ya da futbolun Harlem'ine döndüler. Bugün bir ipte yine iki cambaz var, Kaka ve Cristiano Ronaldo. Kaka'nın oturmuş karakteri Real Madrid'te dengeleri koruyacaktır mutlaka. Yani şimdilik maçlarda tek topla idare edebilirler. Ama yarın yeni transferler gerçekleşirse ki mesela Ribery bunlardan biri yine bir sirk takımına dönmeleri içten bile değil.

Yeni Saç Modası: Fener'e Topuz Beşiktaş'a Dalgalı



Aziz Yıldırı bu şovu yapmayı haketti. Futbolcu köle değildir ve istediği yerde oynar demiştik. Bu yüzden de Aziz Yıldırım'ı eleştirmiştik. Sonrasında olaylar öyle bir gelişti ki Mehmet Topuz söylediği herşeyi yuttu ve geldi imzaladı.

Hayırlı olsun, taraftar bu konuda pek gönüllü değil ama Mehmet Topuz'un Fenerbahçe forması ile yapacakları herşeyin üzerine yorgan çekecektir. Ne de olsa balık hafızalı bir toplumumuz var. Örnek mi istersiniz: Baliç, Emre Belözoğlu, Fatih Akyel...

Bugün atasözlerinden gidiyoruz ya bir tane daha yazalım: "Büyük lokma ye, büyük söz konuşma".

Yeni Ronaldo Kim Olacak?


"Geldiğin zaman boşlukları dolduran değil, gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol" güzel bir atasözü, kimin söylediğini bilmiyorum ama inandığım bir atasözü değil malesef. Yarın Kaka'nın da Cristiano Ronaldo'nun da yeri dolacak. İngilizler şimdiden onun yerine yeni kahramanlarını yaratmanın senaryolarını yazmaya başlamışlar bile. Manchester United için yazılan adaylar kimler mi?

Frank Ribery: O gideceğim diyor, Real bastırıyor, Bayern satmıyor. Transerfinde Real favori, Manchester plase.

David Villa: O da Valencia'dan uçacak ama Madrid yerine uçak biletini Manchester'a da alabilir.

Sergio Aguero: Şu anda transferi pek gündeme gelmese ve bence henüz beklenen aşamayı gerçekleştiremese de transfer haberlerinde yine de adı geçiyor.

Douglas Costa: Tıpkı Ronaldo gibi orta sahada dikine veya kanatlarda oynayabilen bir oyuncu. Frikikleri etki ve henüz 18 yaşında. Gremio'da forma giyiyor. Stil olarak ona en yakın isim.

Antonio Valencia: Wigan'da oynayan Kolombiyalı oyuncunun maliyeti yaklaşık olarak 16 milyon GBP ve Ferguson'un uzun dönem planlarında bu ismin olduğu biliniyor.

Karim Benzema: Bana sorarsanız bu sezon Machester'ın yolunu tutması muhtemel isimler arasında en yakın ihtimal o gözüküyor. Stili ile Ronaldo'dan farklı ama gol vuruşlarında becerileri karşılaştırılır. Fransa ligi ve Milli Takımı'nda kendini yeterince kanıtladı.

Javier Pastore: Huracan'ın en sevilen yıldızı. Orta sahada oynuyor.

Nilmar: Bu adam bir Avrupa deneyimini daha hakediyor. Talihsiz geçen Lyon macerasından sonra Brezilya Ligi'ni yine kasıp kavuruyor. Çok yetenekli ve o en çok Avrupa'da izlemek istediğim yıldızların başında geliyor.

Topuz Operasyonu



Geceyarısı operasyonu tamamlandı. Üç sularında İstanbul'a inen Topuz'u Başkan kendisi otomobiliyle götürdü.

12 Haziran 2009 Cuma

Ronaldo'nun Malında Gözümüz Yok Ama


Paranın dibine vurunca Los Angeles'ta aldı soluğu. Yazılanlara göre gece masaya en az 10.000-15.000 £ civarında hesap getirecek kadar içki gelmiş. Gecede bu beraberliğe tanık olanlar alkolün dibine vurulan gecede Ronaldo'nun birara içki şişesini bacaklarının arasına aldığını Paris'in de şişeyi okşadığını söylüyorlar.

Sevgilisinden bir gün önce ayrılan Paris Ronaldo'yu da ona kıyasla çok daha iyi bulmuş. Hatta bir kız arkadaşına gördüğüm en tatlı şey yorumunu yapmış. Şimdiki sorun şu: Bu bir birlikteliğe dönerse ki dönecek gözüküyor buna katlanabilecek miyiz?

İkinci soru hangisi daha itici olur: David-Victoria Beckham mı yoksa Cristiano Ronaldo-Paris Hilton mu?

Aklımı kurcalayan üçüncü konu da şu: Zenginin malı züğürdün çenesi yorarmış bizim ki o hesap ama neden Messi'nin daha çok sevildiğini neden Ronaldo'nun sevilmediğini transferinden bir gece sonra medyaya yansıma şekliyle gösteriyor bu adam.

İşbirliği


İnanılır gibi değil ama gerçek, bu iki adam artık hedefe beraber yürüyecekler. Kime sorsanız, dünyanın en iyi üç futbolcusu kim deseniz Messi ile beraber adları geçer. Şimdi futbolun en iyi üç futbolcusundan ikisi Real Madrid'te. Geriye Messi kaldı, bir de benim izlemekten büyük keyif aldığım Gerrard. Florantino Perez onları da satın alabilir mi? Bence imkansız ama Kaka'da imkansızdı. Burada oynadıkları kulübün tavrı da çok önemli. Yine de Barca zaten vermez ama Liverpool'un da Gerrard'ı verebileceğine hiç ihtimal vermiyorum.
Yazıya başladıktan sonra düşündüm başka kimleri satın alamaz diye. Oynuyor olsaydı Maldini, Juve'nin herşeyi Del Pierro, Totti aklıma gelenler.

11 Haziran 2009 Perşembe

İspanya'nın Yeni Kralı: II. Ronaldo, Cristiano Ronaldo



Haber Mancherter United'ın resmi sitesinde patladı ama Real Madrid cephesi bir süre sessiz kaldı. Son gelen bilgiler kulüpel anlaşıldığı ve ilerleyen günlerde oyuncu ile anlaşma yapılmasının ümit edildiği yönünde. Tabi bu formal bir ifade aslında iş bitti. Şimdi herkes Kakalı Real Madrid'te bir diğer süper yıldız Cristiano Ronaldo'yu bekliyor.
Kralın takımı şimdiden kulüp amblemlerindeki tacını Ronaldo'ya vermiş gözüküyorlar. Aslında El Madrigal tarafında yapılan en büyük transfer Kaka bence. Ama popülarite her zaman olduğu gibi öne geçiyor. Cristiano Ronaldo için ödenecek olan 96 milyon euro bonservis bedelinin yanında artık Kaka'ya ödenen bedel devede kulak. Bir başka deyişle Cristiano Ronaldo için ödenen bonservis bedeliyle 1,5 Kaka alabiliyorsunuz.
Şimdi esas soru şu: Önümüzdeki sezon Ronaldolu, Kakalı Real Madrid karşısında Messi'nin önderliğinde Barcelona ne yapacak? Bizi süper bir futbol sezonu bekliyor ve artık tüm gözler La Liga'nın üzerinde. Üstelik daha Villa ve Ribery transferleri gerçekleşmedi ve muhtemelen gerçekleşecek. Ama onlarda Perez için çekirdek parası artık. Transfere 300 milyon euro ayıran Madrid ekibinin hala harcayacak parası var gözüküyor. Bu transferlerle Real Madrid forma, yayın, stad vs. gelirlerinin hepsini de katlayacak gözüküyor. Yine de kulübü bekleyen bir tehlike var. Daha birkaç yıl önce girdikleri mali kriz olası bir başarısızlık karşısında işleri tersine çevirebilir. Futbol dünyası bu kadronun başarısızlığına pek tahammül edemeyecektir. Üstelik ne Perez ne de Ronaldo futbolseverlerin sempati ile baktığı isimler değiller.
Bunu şöyle açıklayabilirim: Bir Real Madrid sempatizanıyım ama Perez'den ve Ronaldo'dan zerre hazzetmiyorum. Benim gönlüm önümüzdeki sezon yakışıklı avukatın kurduğu takımda oynayan çirkin kral Messi'den yana.

Günün Sözü


Florentino Perez'in sağ kolu Valdano TVE'ye verdiği röportajda Real Madrid'in harcadığı paralarla ilgili olarak sanırım Laporta'ya cevap niteliğinde bir açıklama yapmış. "Büyük oyunculara verilen yüksek rakamlar bir yatırımdır, para kaybı değil".

Kaka transferinden sonra Cristiano Ronaldo transferi için resmen gemilere yakacak olan Florentino Perez'in ve yönetiminin bakış açısını çok net ortaya koyuyor bu yaklaşım. Ancak bu yaklaşımın iki yanı var. Biri olumlu tarafı ki Premier Lig'e de çok net bir mesaj gönderiyor ve masanın etrafında sadece İngilizler yok diyor. Dolayısıyla Rus ve arap işadamları da...Mesajın kötü tarafı ise şu: Masada fazla yer kalmadı ve bu masaya oturmak isteyeni çiğ çiğ yerler.

10 Haziran 2009 Çarşamba

BTM



Şu günlerde Aurelio transferi gündeme gelince ve Bayram Tutumlu ile ilgili haberler çıkınca bir Tutumlu'nun sitesine girip bakayım dedim. BTM, yani Bayram Tutumlu Management şirketinin web sitesi komik fotograflar bulup gülmek için tam bir maden... Sitenin kurumsal yapıyla özdeşleşebilecek hiçbir tarafı yok. Bayram Tutumlu'nun futbolculara otomobil satması, Maradona ile kanka olması falan yazıyor. Felaket bir menajer sitesi anlayacağınız. Merak edenler http://www.bayramtutumlumanagement.com/ adresinden girebilirler.

Öte yandan bir menajerin şirketinin sitesi olması tamam da sitenin Bayram Tutumlu'nun kişisel reklamını yapıyor olması saçmalık olan. Ali Şen Türk futbolunda ne ise, Reha Erus İtalya'da ünlülerle ne kadar içli dışlı ise, Bayram Tutumlu'da onların futboldaki versiyonu gibi duruyor daha çok. İşini konuşmayacağım ama site bana reklam kokan hareketlerle dolu olan ama içi boş bir firma imajı veriyor. Demek istediğim bu sadece...Ve Bayram Tutumlu senelerce saygın bir futbolcu menajeri olarak yansıtıldı medyada. Ama Bayram Tutumlu bile ne kadar dil bilirse bilsin?, ne kadar futbol dünyası ile içli dışlı olursa olsun? ve ne kadar çok FİFA ve UEFA talimatlarına hakim? olursa olsun profesyonel bir imaj vermiyor bana. O vermezken Mehmet Topuz'un yetki belgesi bile olmayan bir menajer tarafından yönlendiriliyor olması da Topuz'un cehaletini ve ülkedeki futbolcuların birçoğunun bilinçsizliğini, bir anlamda altyapısını ortaya koyuyor.

Alttaki fotograflara gelince konuyla tek ilgisi içinde Bayram Tutumlu'nun olması. Günümüzde en gözde üç teknik direktörün bu karelerde yeralması da bir hayli manidar...





Ibra= Eto + 10 milyon Euro


El Mundo Deportivo'nun bugünkü manşeti Barcelona'nın Ibracadabra için son teklifinin Eto+10 milyon euro olduğu. Inter bunu kabul eder mi? Bence zor. Öte yandan Laporta Florentino Perez'i piyasayı yükseltmekle suçluyor. Kaka transferinde ödenen paranın bundan böyle transfer etmek istedikleri her oyuncu da karşılarına çıkacağını iddia ediyor. Haksız da sayılmaz hani...

9 Haziran 2009 Salı

Kaka Real Madrid'in Sekiz Harikasının Sonuncusu


Real Madrid web sitesinde Kaka ile ilgili her türlü detayı vermeye devam ediyor. Real Madrid kadrosunda bugüne kadar yeralan oyuncular arasında France Football tarafından Avrupa'da yılın oyuncusu seçilen sekizinci futbolcu olduğunu belirtmeyi de ihmal etmemişler. Daha önce bu ödüle layık görülenler kimler mi?

Cannavaro 2006

Ronaldo 2002

Owen 2001

Figo 2000

Zidane 1998

Di Stefano 1957 ve 1959

Kopa 1958

Kaka Leite ödülü 2007 yılında kazanmıştı. 2008'de kim mi kazandı? Cristiano Ronaldo...Onu da alırlarsa bir onbir çıkarmalarına iki oyuncu kalacak.

Pato - Chelsea - Milan


Pato'nun Serie A kariyeri için "Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz" demek doğru olabilir. Berlusconi 2012'ye kadar Milan ile sözleşmesi devam eden Brezilyalı yıldız için hiçbir yere gitmeyeceği yönünde beyanlar veredursun, durum pek de öyle gözükmüyor.

Milli Takım kadrosunda bulunan Pato henüz hiçbirşeyin belli olmadığını söylüyor. Milan'daki geleceği ile ilgili olarak eski hocası Ancelotti ile de konuşacağını belirten Pato Milan kariyerinde kendisine çok yardımcı olduğunu düşündüğü hocasının onu nasıl yönlendireceğine büyük önem veriyor. Chelsea ile adı anılmaya başladığından beri aslında bu tavrı onun gönlünün kimde olduğunu da ortaya koyar nitelikte. Pato ne yapacağı ile ilgili Haziran ayı sonuna kadar herşeyin netleşeceğini de eklemiş.

Los Galacticos 2 de Duvara Toslar mı?


Bu adam ne zaman başkan seçilse bokunu çıkarıyor. Şimdi de Kaka'yı aldık ama Cristiano Ronaldo ile de ilgileniyoruz demiş. Bir taraftanda İbrahimovic için satır aralarında o da çok büyük bir oyuncu beyanatı gizli. Florentino Perez doymak bilmiyor ama transfer politikası yıldızları toplarım üzerine kurulu. Bu politikanın daha önce nasıl duvara tosladığını izlemiştik. Bu fotografı ile bana çok ünlü bir Türk büyüğünün lafını hatırlatıyor: "Betondan da anlarım futboldan da"...

Bir de Pellegrini bu takımı taşır mı, taşıyabilir mi? Yoksa bir Del Bosque modeli mi olacak? Olmaz çünkü Arjantin Milli Takımı'nı son Dünya Kupası'nda nasıl kötü yönettiğini gördük. Bence yıldızları yönetecek kabiliyete sahip değil. Konu birden fazla yıldız olduğunda ise tamamen çuvallayabilir.

Kaka Real Madrid'te


Ve nihayet Florentino Perez beklenen bombasını patlattı. Kaka 65 milyon euro bonservis bedeli karşılığında 6 yıllığına Real Madrid'e imza attı. Gece saat 01:30 itibariyle haber kulübün resmi sitesinden Kaka Real Madrid'e geçti diye duyurulmaya başladı. Her türli sağlık kontrolünden geçirildiği belirten oyuncu için kulübün kendi sitesinde ayrıca onunla ilgili Pele, Zidane, Butragueno gibi eski futbolcuların görüşlerine yer verilmiş. Web sitesinde ayrıca bir rüya gerçek oldu şeklinde başlıklara rastlamak mümkün. Hakikaten Kaka transferi son yıllarda gerçekleşen en önemli transfer. Real Madrid'in oyununu bir kademe yukarıya taşıyacağı da bir gerçek. Milan açısından ise görüşlerimi Serie A'nın Çöküşü yazısında daha geçen hafta yazmıştım.