27 Aralık 2011 Salı

Ben Fenerbahçeliyim

Fenerbahçe Sokağı

Cengiz Çandar'dan avşirlik bir Fenerbahçe yazısı, Fenerbahçeli'liğin ne olduğunun altını birkez daha çizen bir yazı. Haftasonu düzenlenen Büyük Fenerbahçe Mitingi ile ilgili olumlu ya da olumsuz düşünmenizin ötesinde Fenerbahçe'nin ülke tarihindeki duruşundan ilham alarak bugün gelinen noktadaki tepkiyi anlamak adına dahi okunası bir yaz. Aziz Yıldırım ve diğer içerideki Fenerbahçeliler'in suçluluğu ya da suçsuzluğu üzerine dağil adaleti dağıtmak üzerine bir yazı. Buradan okuyabilirsiniz.

Futbol Her Yerde Oynanır

Futbolun her yerde her koşulda oynanabilecek bir spor olduğu konuşulur hep. İki taş koyup bir kale yapmak yeter, bir de topunuz olsun. Topunuz mu yok, o zaman küçük bir taş, gazete kağıtlarını birbirine sarmak gibi çözümler de üretilebilir.

Zemin futbolda önemli derler ama Çinliler zemini de pek takmamış. Christmas'a Noel Baba kıyafetleriyle buz üzerinde futbolla girmek nasıl bilemem ama futbolun her yerde oynanabileceğini gösteriyor bu fotograf bana. Çin'de ve buzda bile.

Futbol Basit Oyundur

Futbol otoritelerinin çokça söylediği bir klişe vardır: "Futbol basit bir oyundur". Nepal'de düzenlenen festival bu klişeye yepyeni bir boyut kazandırıyor sanki.

Futbol basit bir oyundur, hatta fillerin bile oynayabileceği kadar.

Acaba filler tepinir olan çimenlere olur lafı da buradan geliyor olabilir mi?

22 Aralık 2011 Perşembe

Bunu Yapan Ajax Taraftarı Olamaz

Babam hep derin bir nefes al ve ne yapacaksan öyle yap der. Ben çok uygulayamasam da uyguladığım anlardan hiç pişman olmadım. Derin bir nefes alıp vermek insanı o an ki ortamdan birkaç saniye olsun çıkıp olaya dışarıdan bakabilmesine imkan veren ve anlık reaksiyonun önüne geçen çok etkili bir yöntem.

Dün akşam oynanan Ajax-Az Alkmaar maçının 38. dakikasında bir Ajax taraftarı sahaya girerek kaleci Esteban Alvarado'ya saldırdı, buradan izleyebilirsiniz. Daha sonra ifadesinde Esteban'dan nefret ettiğini söyleyen saldırgan karşısında ben de olsam pata küte girerdim. Esteban da öyle yaptı ama hakem bunun karşılığında Esteban'a kırmızı kartını çıkardı. Tabloya bakınca son derece haksız bir durum değil mi?

Aslında pek de değil gibime geliyor bir nefes alınca. Esteban bir saldırı karşısında kendini savunmadı, içgüdüsel bir şekilde bu saldırıyı savuşturduktan sonra tıpkı benim de yapacağım gibi karşı saldırıya geçti. Saldırgan yerde yediği tekmeleri haketti ya da etmedi tartışması değil bu. Esteban'ın yaptığı şeyin adını koymak.

Bu noktada en hatalı davranan da teknik adam Gertjan Verbeek olsa gerek. Eğer bir nefes de o alsaydı, sahadaki durumun kontrolden çıkmasına saldırgan taraftar neden olmuş olsa da kontrolü elde tutabilecek olan kişinin Esteban olduğunu görürdü.  Maçın hakemi Bas Nijhuis açısından çok zor bir durum olsa da doğru karar ama uygulanmaması ileride çok daha vahim sonuçlara yol açabilir.

Ajax'a gelince bana göre tarihin en ağır cezalarından birini almaları gerekiyor. Gerekiyor ki bu tip durumlar bir daha meydana gelmesin. Gelirse de sık tekrar eden değil, korkulan bir durum olsun. Son günlerde sıkça söylenen bir kişinin yaptığı koskoca bir camiayı bağlamaz söyleminden farklı bir yorum bu.

Bir kişinin yaptığı bütün camiayı bağlar, bütün camiayı karalamaz ama sonuçlarını bütün camianın göğüslemesi gerekir. Eminim ki Ajax yönetimi "bunu yapan Ajax taraftarı olamaz" diye bir açıklama yapmayacaktır.

20 Aralık 2011 Salı

Takım Göndermedik Hakem Gönderdik

İyi hakemdir, kötü hakemdir tartışabiliriz. Bana göre Avrupa'daki üst düzey hakem kategorisinde yeralan pek çok hakemden daha iyidir. Fırat Aydınus da öyle mesela. Bugüne kadar bir Türk hakeminin milli takımlar düzeyinde herhangi bir uluslararası turnuvada uzunca bir süredir yeralamamasının birkaç nedeni vardı:
  1. Ülke olarak hakemlerimizi ayağından hep aşağı çektik, en çok da hakem eskileri ve kulüp yönetimleri. Mesela Ali Aydın gibi adamı yedik hep beraber.
  2. Lobi denilen şeyi hiçbir zaman beceremedik, çünkü lobi denilen şeyin bile ardında bir strateji varken biz strateji yoksunu bir ülkeyiz malesef. Bizim lobimiz Haluk Ulusoy döneminde FIFA Başkanı'nın elini öpüp al takke ver külah muhabbetinden öteye geçemedi.
  3. Ülke futbolu şike skandalıyla sarsılınca ve hakemler hiç bu işe bulaşmamış çıkınca biz de bir süreliğine hakemlerle uğraşmaktan vazgeçtik, yoksa Cüneyt Çakır'ın bile ayağını çekerdik biz bugüne kadar. Ama adam rahat kaldı en azından yarım sezon daha ve performansını da artırdı.
Sonuçta bir Türk hakemi Euro 2012'de düdük çalma imkanına kavuştu. Tebrikler Cüneyt Çakır. Benim kriterlerimde çok iyi bir hakem olmasan da günümüz futbolunda senin orada yeralman gerektiğine inananlardanım Pierre Luigi Collinalar geride kaldı artık o düzeyde isimler yok.

Sonuçta ülke futbolu ülke hakemlerinin gerisine düşmüştür. Euro 2012'de takımımız yok ama hakemimiz var.

İki Taş Arasında Temiz Oyun

Biz küçükken mahalle arasında maçlar yapardık her erkek çocuğu gibi. Kale direklerimiz yoktu, iki taş arasından geçen top gol olurdu. O top biraz taşın içinden geçse tartışma başlardı hemen gol değil direk diye. O zamanlar çocukça bir çamura yatma vardı hepimizde ama oynanan oyun temizdi.

Büyüdük futbol maçı oynamaz olduk ama çok futbol maçı izledik. Bizim çocukluğumuzda çamura yatmalarımız bir de baktık ki gerçek hayatın her anında varmış. Futbolda da... Biz futbol izlerken hatalı karar veren hakeme gidip de hocam lehimize yanlış karar verdin diyeni pek görmedik, en azından bir elin beş parmağını geçmez. Gerçek dünyada gördük ki kazanmak için her yol mübah. Ne duruşlar gördük, ne camialar, ne yöneticiler, ne futbolcular...

Gökhan Gönül'ün soyadı gibi gönül adamı olmasının nedeni aslında bizim çocukluğumuzdaki saflığı içinde yaşatıyor olması hala. Muhtemelen mahalle maçlarında da çamura yatmamıştır pek top direğin, pardon taşın üzerinden geçti diye. Tıpkı Trabzonspor maçında Aykut'un kendisine müdahalesi olmadığını Cüneyt Çakır'a söylemesi, meslekdaşının gördüğü kırmızı karta itiraz etmesi gibi. Hem de en kritik dönemçlerden birinde maçın ikinci yarısının hemen başında ve 1-0 gibi riskli bir skor ile takımı öndeyken.

Bu oyun iki taş arasında en temiz haliyle oynanıyordu. Şimdilerde o iki taş da kalmadı, neredeyse her mahallede bir halı saha var. Halı saha maçları daha günümüz gerçeğine yakın, daha sert, daha tartışmalı. Üstelik çocukça çamurlara da yer yok, çamura yatma da profesyonel futbol dünyasına yakınlaştı. Gökhan Gönül işte bu yüzden büyüdü gözümde bir kez daha. İçindeki çocuğu yaşatabildiği ve çocukça çamura yatmaktan bile uzak, tertemiz oynayabildiği için bu oyunu.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Zirveye Tutunma Mücadelesi: Fenerbahçe 1 - Trabzonspor 0

Fenerbahçe'nin Trabzonspor maçını kazanması birçoklarının geçen sezonun ispatı anlamından çok öte bu sezonun dengeleri açısından önemi vardı. Nitekim iki takım da, taraftar da, teknik ekipler de bu bilinçle sahaya çıktılar.

Fenerbahçe adına Semih ve Stoch ikilisinin son iki maçta onbirde yeralmasının yanısıra bu ikiliye Mehmet Topuz'un ve Serdar Kesimal'ın eklenmesiyle ideal düzene dönüş maçıydı diyebiliriz. Geçen sezona göre güç kaybeden iki takımdan Fenerbahçe kayıplarını bu yeni onbiriyle kapamış gözüküyor. Lugano ve Santos'u aramayacak ama bir forvet takviyesi Semih'e rağmen gerekli. Semih bu maçta skor yapamamış olabilir ama bu düzen içerisinde çok önemli bir parça. Sırtı dönük top almasından ve takım öne çıkana kadar rakibi oyalamasından bahsedilir hep ama Semih'i Semih yapan asıl özellik futbol beynini ayaklarına hükmeder hale getirebilmesi. Bunun için maçın ikinci yarısından iki örnek vermek yeterli. Sanırım maçın 58. dakikasıydı, Semih sol taç çizgisi yakınında bir top aldı. Aldığı topu sırtı dönük ve arkası doluyken 45-50 metrelik öyle bir diagonal pasla sağ kanada aktardı ki Fenerbahçe adına bomboş yakalanan bir pozisyona dönüştü atak. Bunu Van Hoijdoonk yapardı, bayrağı Semih'e bıraktı. Yine ikinci yarıda ceza sahası içerisinde Alex'e kafa ile indirdiği topta ustalık işi ve oyun zekasının yansımasıydı. Semih'in devamlılığa ve biran önce form durumunun üst seviyeye taşınmasına ihtiyacı var Fenerbahçe'nin.

Gecenin bu dörtlü içerisindeki en öne çıkan bir diğer ismi Serdar Kesimal oldu hiç kuşkusuz. Yobo ile defansın göbeğinde Milli Takım'ın gelecek on senesine damga vuracağım mesajı verdi. Topu oyuna sokuşu, rakip atakları kesişi ve kademe anlayışı üst düzeydeydi. Genel olarak Fenerbahçe'ninyeteri kadar oyunu domine etmediği söyleniyor olsa da gerek topa sahip olma gerekse oyunu maçın her anında kontrol etme açısından maçın terk hakimi de Fenerbahçe'ydi.

Trabzonspor açısından sadece Burak odaklı bir hücum anlayışının patlayacağını haftalar önce yazmıştım, haftalardır da bunun sıkıntısını yaşıyorlar. İşin kötü tarafı Burak o kadar gole endekslenmiş ki çevresindeki boş adamları göremiyor. 1 hafta önce bu Şampiyonlar Ligi'nin kaçmasına neden oldu belki de. Lille deplasmanında uzatma dakikalarında sağdan aldığı topta kaleye vurmak yerine kafasını kaldırabilse ceza sahası içerisinde bomboş bekleyen arkadaşını (Adrian olabilir) golle burun buruna getirecekti. Dün de bu kadar bariz olmasa kendisinden daha avantajlı arkadaşlarını görmek yerine kaleyi düşünmeye devam etti. Bazı anlaer vardı ki Burak 3-4 kişilik defans duvarına çarpıp çarpıp geri döndü. Trabzonspor'da hücum hattını desteklenememesi kadar Burak'ın da kafasını kaldıramamasının etkisi büyük gol yollarındaki sıkıntıda.

Gün itibayle ilk yarının kapanmasına bir hafta kaldı ve 34 puanla ligin zirvesini Fenerbahçe ve Galatasaray paylaşıyor. Play off sisteminde ne kadar büyük bir dezavantaj gibi görünmese de Trabzonspor'un puan olarak değil, sıralama olarak ciddi kaybı var. O kadar takımı sıralamada geçip ilk dörde kalmak artık çok zor gözüküyor.

Not: Gökhan Gönül kendisinden beklenen ve yakışan hareketi yaptı, yapmasa şaşırırdım açıkçası. Gökhan Gönül böyle bir adam olduğu için hem Fenerbahçeli hem de rakip taraftarlarca seviliyor.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Vurun Emre'ye

Geçen sezon ya da daha önce yaşanmış olsaydı Emre olayı affedilemez bir durumdu. Her ne kadar verdiği kavga takım için olsa da takımın teknik adamının otoritesini sarsacak hiçbir hareket kabul görmemeliydi. Ve şüphesiz ki yaşanan son gelişmede Emre Belözoğlu haksız olan taraf özellikle Aykut Kocaman'a karşı.

Aykut Kocaman ve yönetim kadro dışı kararını tartışarak doğru bir hamle yaptı ama diğer taraftan Emre'nin şu yaşanan süreçte bir kalemde silinecek adam olmadığını kendileri de biliyor. Ve kadro dışı bırakılma kararının konuşulması birçoklarının anladığı gibi Emre'yi kaybetmek için değil kazanmak için yapılmış bir hareketti aslında. Silinecek adam olmaması onun saha içerisindeki rolü için söylenmiş bir söz değil, daha çok bu yaşanan süreçte dimdik kalan birkaç isimden biri olmasından kaynaklanıyor. Emre Aykut Kocaman ve takım arkadaşları Alex ve Volkan ile liderlik yaptılar uzunca bir süre bu takıma ve yapmaya devam da ediyorlar. Ama kimsenin bu yükü kaldırması, taşıması kolay degil, Emre de yıprandı ve yıprandıkça agresif Emre daha çok su yuzune cikti. Birgün Emre'nin patlayacağı belliydi. Haftasonu çıkan Atletico Madrid'e transfer söylentileri üzerine birçok senaryo da yazılabilir son gelişmelerden sonra ama bana tamamen tesadüf geliyor. Haftalardır bir kar topunun bir çığa dönüşmesini izledik zaten canlı canlı.

Emre'yi suçlu ilan etmek doğru mu bilemiyorum. Zira tüm takımın psikolojisi alt üst olmuş durumda. Çünkü bu olay yaşanan süreç icerisinde kimsenin dayanabilecegi bir durum degil. Gökhan formdan düşerek etkileniyor, Volkan içine kapanarak ve sakal bırakarak koyuyor tepkisini, Alex sürekli düşünceli bir ruh halinde, Aykut Kocaman herşeyi içine atarak yaşıyor. Emre de dışarı vurarak yaşadı. Ama bu son dışavurum kolay affedilir olmasa da salt Emre'nin suçu değil. Bu olayı değerlendirirken Emre'nin zihinsel ve mental olarak kendini yönetememesinin bu sonucu doğurduğunu değil, Fenerbahçe'nin camia olarak 3 Temmuz'dan bugüne yaşadıklarının Emre'nin ruh sağlığını etkilediğini söylemek gerekiyor. Neden sonuç ilişkisini çarpıtarak vurun Emre'ye yapmak çok kolay.

Emre hep aynıydı aslında, Galatasaray'da da, N.United'ta da. Sahada agresif ve kendini kaybeden bir oyuncu oldu tıpkı Hagi gibi, Bülent Korkmaz gibi, Lugano gibi, Hasan Şaş gibi, İbrahim Üzülmez gibi... Ama bu yaşananları genel tavrına bağlamak da hata. Bu olay geçen sezon yaşanan Engin Baytar'ın oyundan alınırken Şenol Güneş'e küfretme şımarıklığı, arsızlığı değil.

Aykut hocanın iddia edildiği gibi üzerine yürümesi, "Sen kimsin" diye bağırması" affedilemez hepsini kabul ediyorum, diğer taraftan da bu olayın bir özür ile kapanacağını gün gibi biliyorum, kapanmalı da. Zaten dün hikayenin bu sona ulaşacağını twitter'da yazmıştım. Benim garibime giden bazı Galatasaraylılar'ın ve hiç de azımsanmayacak ölçüde Fenerbahçeli'nin Emre'nin kadro dışı kalmasından yaşadıkları mutluluk oldu. Bazıları büyük bir tatmin yaşadılar twitter üzerinden ya da internette forumlarda. Hadi bazı Galatasaraylı arkadaşların neden böyle yaptığını anlıyorum da, şuursuz Fenerbahçeliler'e ne demeli bilemedim.

Emre'yi savunma yazısı yazmak için oturmadım bilgisayar başına, çoğu zaman da tasvip etmem saha içi hareketlerini. Olay üzeri kolayca örtülecek bir durum değil onun da farkındayım. Ama neden sonuç ilişkisini ortaya koymadan kimse Emre'yi yargılayamaz. Şu günler de Fenerbahçe üzerine en çok konuşma hakkına sahip olan Aykut Hoca da. Ve çok eminim ki yargılamayacak da. Çünkü çoğu Fenerbahçeli'nin olamadığı kadar adil de bir adam. En azından linç kültüründen gelmiyor.

Bugün her Fenerbahçeli'nin birbirine sarılma, hataları affetme, kırgınlıklara yol açmama, birbirini mazur görme dönemi. Emre de bu affedilişi hem hocasından, hem arkadaşlarından, hem de camiadan en çok hakeden isimlerin başında geliyor.

13 Aralık 2011 Salı

Hocam Ters Binmişsin


Balotelli'den fıkra gibi olay...

Herkes Yerini Bilsin

Artık haftasonu oynanan maçtan sonra Real Madrid-Barcelona maçı beklemez hale geldik. Biliyoruz ki Real Madrid'in en iyi döneminde bile Barcelona'yı yenmesi çok düşük bir ihtimal. Daha maçın başında skor avantajını yakalamalarına ve istedikleri oyun planını ortaya koymalarına rağmen Barca yine aldı götürdü maçı.

Beklenen oyun Real Madrid'in oyunun kontrolünü Barca'ya vermesi ki aksi düşünülemez ve kontra toplarla hızlı adamlarını golle buluşturmasıydı. Real Madrid'in beklemediği Barcelona'nın topu aldığında mutlaka gole gidecek yolu bulacağı gerçeğiydi. Öyle de oldu.

Pep ve Mourinho'nun bu fotografı aslında herkesin yerini gösteren bir fotograf. En azından birkaç sene daha bu fotograf değişmeyecek gibi gözüküyor. Zirve Barca'nın, ikincilik Madrid ekibinin.

Futbolda Köle Ticareti

Türkiye'de futbolcular bir türlü sendikalaşamadıkları için kulüplerin ve futbolu yönetenlerin köleleri haline geliyorlar. NBA'de basketbolcuların haklarını korumak adına koskoca bir sezonu çöpe atmayı göze alarak tüm NBA yıldızları birarada hareket edebilirlerken, bu ülke futbolcusu beceremiyor aynı dirayeti göstermeyi.

Kulüpler Birliği bir derebeylik gibi yönetildiğinden Özgür Çek ve Uğur Uçar'ın haklı nedenlerle Ankaragücü'ndeki sözleşmelerini feshetmelerine karşılık bu oyuncularla sezon sonuna kadar hiçbir Süper Lig kulübünün anlaşmayacağı garantisini verebiliyor. Oysa ortada alacaklarını tahsil edemeyen ve ekemk parasını kazanmaya çalışan iki futbolcu var. Ve Kulüpler Birliği bu iki futbolcuya ekmek paranı kazandırmayız diyor. Buna da koskoca ülkenin koskoca futbolcuları gıkını çıkarmıyor.

İyi de futbolcular hakkını aramazsa kim arayacak? Bu hafta hiçbiri maçlara çıkmasaydı ne olurdu? Sadece futbolcu arkadaşlarımızın hakkını istiyoruz deme cesaretini gösterselerdi kim karşuılarında durabilirdi? Yılardır teknik adam, futbolcu transferlerinde yaşanan paralarını alamama ve susup pısma durumu Kulüpler Birliği'nin vermiş olduğu bu kararla futbolumuzda iyice bataklığa sürüklenen bir kölelik düzenine işaret ediyor.

Sonra da hala ligi kurtarma peşinde koşuyoruz. Oldu canım...

Süper Lig Genel Görünüm - 15.Hafta

Sekiz kişi serbest kaldı, Özgür Çek ile Uğur Uçar'a Kulüpler Birliği'nden transfer yasağı geldi derken bir futbol haftasının daha geride kaldığını ama futbolun da yine gölgede oynandığını artık her hafta benzer olayları yaşaya yaşaya öğrenmiş bulunuyoruz.

Oysa haftanın iki önemli maçı vardı ve daha çok heyecan vermesi beklenirdi. Trabzonspor-Galatasaray maçında Fenerbahçe maçından yıpranarak çıkmasını beklediğimiz sarı kırmızılılar tam tersine Trabzonspor'dan daha istekli, daha çok koşan bir görünümde oldular maç boyunca. Daha önceki yazılarımda hep belirtmiştim Burak endeksli bir Trabzonspor'un nereye kadar ilerleyebileceğini kestirmek zor diye. Bu şartlandırma Galatasaray karşısında son derece kısır bir Trabzonspor görüntüsüne yol açtı tıpkı diğer zorluk derecesi yüksek maçlarda olduğu gibi. Galatasaray ise Elmander-Baros ikilisine dönmenin ve Emre Çolak bonusunun getirdiği hücum zenginliğini yaşıyor. En azında artık tek kanadı var ve o kanat da sarı kırmızılı takımın işini görür nitelikte. Böyle olunca da ikinci yarının başında bir kişi eksik kalan Trabzonspor karşısında 3-0 kaçınılmaz bir skora dönüşüveriyor doğal olarak.

Ligin zirvesini ilgilendiren bir başka mücedele olan Bursaspor-Fenerbahçe maçında derbiden ağır hasarlı çıkmış Fenerbahçe'li oyuncuların takımın nereye koşturacağı bir soru işaretiydi. Aykut Kocaman'ın bu noktada herkesçe beklenen ve istenen dokunuşları ile Fenerbahçe rotasını zirveden çevirmeden 3 puana ulaştı. Semih'in ilk onbire girmesi doğruydu. Stoch ise tıpkı Alex'in geçen sezon bolca yediği kesikler gibi haftalarca bekledi ama sonunda o da ilk onbirde yeralarak dün gecenin yıldızı oluverdi. Sadece bu iki değişiklik bile takımın vitesini bir kademe artırırken, defansta da Serdar Kesimal'a kavuşmak önemliydi Fenerbahçe adına.

Beşiktaş-İstanbul BŞB. maçını izleyemedim ancak Beşiktaş'ın belalısı yine yapacağını yaptı. Gerçi Beşiktaş için haftanın nasıl sonuçlandığı değil, Metris'teki tahliye çok daha önemliydi. Belik lig şampiyonu olmuşçasına sevindirici bir haber aldılar dün akşam. Bu yüzden de daha suçları sabit görülmemişken "aklanın da gelin" nutukları atmayan Beşiktaşlıları tebrik etmek gerekir.

9 Aralık 2011 Cuma

Tutku: Real Madrid-Barcelona


Haftasonu dünyanın en tutkulu derbilerinden biri, Real Madrid-Barcelona maçı var. Otomobil markaları içerisinde tutkunun markayla eşleştiği en öne çıkan marka Audi hem derbi tutkusunu hem de Audi tutkusunu ilişkilendiren mükemmel bir reklama imza atmış. Haftasonu yaşanacak bu tutkunun hafızalarda iz bırakması dileğiyle.

8 Aralık 2011 Perşembe

Şeref ve Erdem Üzerine

Şeref ve erdem ruhun süsüdür; bunlar olmasa, beden asla güzel gözükmez -Cervantes

Telegol programını izlemiyorum, ne program ne de programı yapanlar bana güzel gözükmüyor.

Dün gece ki yayınlarını da iş yerinde bir Galatasaraylı arkadaşım anlattı. Ben yorum yapmadan onun ağzından aktaracağım.

Dün gece programın başlamasıyla birlikte uzunca bir süre "Sezer maçı gözaltında geçirdi" manşetiyle o günkü programın içeriğine yönelikte jenerik yayınlamışlar. Ardından habere geldiklerinde görüntüleriyle birlikte Sezer'in Ataşehir'de emniyete gidip maç öncesi ve sonrası imza atması verilmiş. Haber niteliği taşıyor mu, taşıyorsa onlarca aynı durumda olan futbolcu ve teknik adam arasından niye Sezer sorularını sorabilirsiniz. Ama daha önemlisi Serhat Ulueren'in ağzından çıkanlar.

Serhat Ulueren diyor ki Sezer emniyete ilk gittiğinde kameralarla karşılaşınca Serhat Ulueren'i arıyor ve "Abi bak benim bir ailem var, yaşlı bir babaannem var ve bu görüntüleri izledikçe çok üzülüyorlar. Babaabnem yaşlı ve hasta bir kadıncağız. Ne olur bu görüntüleri yayınlamayın. Hem ben birşey yaptığım için de gitmiyorum, yasal prosedürü yerine getiriyorum" ricasında bulunuyor. Ama Serhat Ulueren bunun bir haber olduğunu söylüyor ve yayınlıyor.

Haberde bir dikkat çekici nokta da Telegol kameralarının emniyetin içerisine kadar girip çekim yapmaları. Kaya Çilingiroğlu buna dikkat çekince Serhat Ulueren "Telegol kamerası heryere girer" diyor.

Telegol programını izlemiyorum, ne program ne de programı yapanlar bana güzel gözükmüyor.

Şeref ve erdem ruhun süsüdür; bunlar olmasa, beden asla güzel gözükmez -Cervantes

Tweetball - #Galatasaray

Uzun zamandır twitter günlüğünü yazamamıştım. Yeri geldi derbi üzerine dönen twitter geyiklerini paylaşma fırsatı doğdu. Bir Fenerbahçeli olarak biraz kendimizle dalga geçmiş de oluyorum ama Galatasaraylı arkadaşların aksine hiç koymadı bu derbi mağlubiyeti Fenerbahçeliler'e. Tabi Galatasaraylılar çok sevinçli, haklılar da, zira bu sene yapılan yatırımın psikolojik boyutta en biyik kazanımı oldu bu maç. Neyse biz geyiğe vuralım ve derbinin keyfini çıkaralım. Çünkü bu kadar iğrenç bir futbol ortamında Galatasaray ile derbi maçı yapmak yenilsek bile keyifliymiş.

DisiStoper Işılsu D.

Kasımda aşk başkadır deyip, yıllardır 6 Kasım'ı hatırlatanlara; aşkın Aralık'sız olduğunu gösterelim. Haydi aslanlarım #galatasaray

OsmanGeylan OsmanGeylan

Bence macin adami Sabriydi...Sabri dogru mevkide #Galatasaray icin nasil etkili bir silah oldugunu gosterdi...tribunde

karaerkut Erkut Kara

Şüphesiz ki Alex, biz ''fener 3'ün 1'ini aldı'' espisini yapalım diye gol attı. #Galatasaray

acimasiztweet Acımasız
Bugünün farkı: #illuminati geri sayıyordu, #Galatasaray ileri

cilekhm Hatice Macit
1319 gün sonra gelen galibiyetimizle dalga geçen Fenerbahçeliler; 10585 gündür Türkiye Kupası'na hasretsiniz. #GALATASARAY

slmtsr Selim TAŞAR
Hakiki aslan melo :) tabi birde golu atan küçük melo var :) #Galatasaray #Galatasaray #bugungunlerdengalatasaray

Ebced Enes

ligtv maç sonrası melo'nun görüşlerini alacağı sırada hangi melo'nun röportaj yapacağı şansal büyüka'yı düşündürdü :) #Galatasaray

Blog benim, bir de kendime ait bir şey koyayım, son sözü de söylemiş olurum:-)

futbolmanya futbolmanya

Fenerbahçe üçün birini aldı,geriye kalan 3 maçta da #Galatasaray üçü birarada alacakmış.

Galatasaray Hakkıyla Kazandı

Maç öncesinde senaryo Galatasaray'ın baskılı başlayarak top yapacağı ve Fenerbahçe kalesine yükleneceği, Fenerbahçe'nin ise rakibini geride karşılayarak kontra toplarla gol arayacağı yönündeydi. Bunun için de Stoch ve Dia biçilmiş kaftanlar gibi gözüküyordu.

Ama Aykut Kocaman orta sahada topa hakim ve top yapan takım olmayı tercih etti. Orta sahasındaki rakibe göre daha teknik ve top hakimiyeti yüksek oyuncularına güvendi. Burada ise kritik hata Alex ile bu üçlünün arasındaki bağlantının, Alex'i en uç noktaya koyunca kopması oldu. Bienvenu ile işlemeyen sağ kanatta Fenerbahçe'nin sadece sol kanattan gelebilme girişimlerine dönüştü ki burada da Caner yetersiz kaldı. Galatasaray ise genel takım düzeninin dışına çıkmadan işlemeyen kanatları için küçük bir rötuşla Emre Çolak'ı sahaya sürmüştü. Fatih Terim'in Emre Çolak hamlesi tuttu.

Maç içerisinde tüm bu taktiksel varyasyonlara rağmen skoru belirleyen defanstaki üç kritik hata oldu. Öncesinde Galatasaray özellikle ilk 20 dakikada çok üstün gözükse de oyunun dengeye geldiği dakikalarda önce Yobo, Eboue'nin karşısında ayakta kalamayarak bir defans oyuncusu için ölümcül bir hataya imza attı. Eboue de doğal olarak topu soluna çekip filelerle buluşturdu. Hemen arkasından Bilica'nın kontrolündeki topu Elmander'e bırakması da affedilir gibi değildi.

İkinci yarıya 4-2-3-1'e dönerek ve daha doğru bir dizilişle giren Fenerbahçe 60. dakikaya kadar oyunu kontrolü altına alır gibi gözüktü. Ancak Stoch'un ve ofsayttan da olsa Semih'in girdiği pozisyonlarda direğe takıldı sarı larcivertli takım. Özellikle Stoch'un dakika itibariyle kaçırdığı pozisyon maçın genel havasını bir anda değiştirebilecek nitelikteydi. Yine de bu kadar kötü bir maç performansı koyan Fenerbahçe'nin bu golü atması o ana kadar ortaya koyduğu oyunun hakkı olmayacaktı.

Bir başka ölümcül defans hatasında kornerden gelen topa maçın içerisinde hiç olamayan Bilica'nın Caner'e de çarparak kendini dağıtması sonucu kafayı vuramaması Melo'nun dizinin altıyla Volkan'ın koruduğu kaleye topu göndermesine neden oldu. Maçın fiiili olarak bittiği dakikadır bu an. Ondan sonra geriye kalan yaklaşık 25 dakika için tek kalme yorum yapmaya da gerek yok, çünkü herşey bir formaliteye dönüştü.

Aykut Kocaman oyun stratejisini topa hakim olmak üzere kurmuş olabilir ama zaten stratejiyi eleştirmeyeceğim. Stratejiyi gerçekleştirecek tercihler de hata vardı. Bir tek Alex'in orta üçlünün önüne kayması ve Bienvenu yerine Semih'in oyunda olması ile aslında oyunun hakimiyetini alabilirdi Aykut Hoca. Yine de tek bir maç ve bu yıl hiçbir şekilde takımı eleştirmiyorum. Zira teknik, taktik, futbolcu performansı  ve stratejinin çok ötesinde garip duygularla sahaya çıkan bir takımı eleştirmek abesle iştigal.

Sonuçta Galatasaray iyi oyunuyla haklı bir galibiyet aldı. Bu galibiyet Galatasaray'ı ligin havasına sokar mı, Fenerbahçe'yi uyandırır mı bunu ilerleyen haftalarda göreceğiz. Ama giderek mental yorgunluğun ağır bastığı Fenerbahçe ile mental olarak pozitif bir ivme kazanan Galatasaray var şu anda karşımızda. Ve Fenerbahçe'nin bir an önce silkelenmeye ihtiyacı var. Zira oyun içerisindeki en önemli fark mental güç farkıydı. Mental olarak güçlü olan kazandı.

6 Aralık 2011 Salı

Bu Lig Kaç Para Eder

Bu blogda son dönemde Türk futbolunda yaşananlar üzerine yazdıklarımı Aziz Yıldırımcılık olarak görenler benim Aziz Yıldırım'ın dışarıda olduğu, takımın başarılı olduğu dönemlerde yazdıklarıma bakmalılar. O günlerde yazmışım Fenerbahçe'nin futbolda barışı getirmesinin Aziz Yıldırım ile mümkün olamayacağını, bakınız burada .

Ama gelin görün ki Temmuz ayından bugüne kadar yaşanan süreç bir Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe operasyonuna dönüştürüldüğü için kimse yaşanan sıkıntıları görmek istemedi, işine gelmedi. Bugün gelinen nokta ise çok daha vahim. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne gönderilmedi, ama Avrupa'ya gönderilen Beşiktaş ve Trabzonspor şu anda kupada yeraldıklarından daha sıkıntılı sonuçlarla karşılaşabilir duruma geldiler. Ligdeki takımların yarısı küme düşme tehlikesi ile karşı karşıyalar.

Biz yargılananlar yargı süreci boyunca hapiste ne işi var dedik, iddianamenin açıklanması ile birlikte dışarıdakiler de mesleklerini yapamaz, stadyumlara giremez hale geldiler. Hatta listede yeralmayanlar da bir hata sonucu maça sokulmayıp sonra "Pardon Can" denilerek Türk futbolunun traji-komik hikayesinde başrolü kaptılar. Hikmet Karaman televizyonlara çıkıp feryat ediyor bu duruma, adam ızdırabından şehadet getiriyor ama kimse duymuyor. Türk futbolu artık son nefesinde ve şehadet getirecek noktaya gelmiş olmasına rağmen herkes gününü gün ediyor.

Gariplikler yine devam ediyor, iddianamede adı geçenlerin bazıları içeride, bazıları dışarıda cezalı. Mesela Aziz Yıldırım çıkamıyor ama Sadri Şener'de maça giremiyor. Sadri Şener Lille maçını otel odasından izlerken Aziz Yıldırım cezaevindeki koğuşundan bakacak ekrana Galatasaray-Fenerbahçe maçında. Serdar Adalı, Tayfur Havutçu şike yüzünden içeride, ama Yıldırım Demirören'in bu maç bağlama işinden haberi yok. Türkiye'de hangi takım başkanının haberi olmaz böyle bir durumdan soru işareti.

Bir ülke federasyonu ile o ülkenin en büyük camiası birbirine girmişler, tam bir savaş yaşanıyor, elin UEFA'sı çok rahat olayları izliyor. Cornu ne dedi, ne demedi hesap soracağına iki taraf da sen onu dedin ben bunu demedim çatışması yaşıyor. Federasyon bizim içimizdeki sıkıntı ne olacak, Göksel de maçlara giremeyecek e böyle olur mu demiyor. Fenerbahçe savunucuları ve düşmanları televizyonlarda birbirini kırıyor ve ratingler patlıyor. Ne için? Boşa harcana enerjiden başka birşey değil. Kim, kiminle, nerede, ne yaptı diye bir oyun oynuyor televizyon yıldızları gerçek yıldızlar üzerinden kazanmak için, kimse bu çene ishali haline gelen duruma son vermiyor.

Ligin marka değeri bu işte... Türkiye'de bu hikaye satmaya devam edecek, çünkü futbol severlikten çok bu tarz hikayelere bayılanlarla, futbolu yerli dizi gibi izleyenlerle, militan ruhlu taraftarlarla dolu ülke. Ama bir de futbolsever var ki kan ağlıyor. Ligde futbol oynanmıyor ligin zirvesindeki takımların maç başına gol ortalaması 1,5 olmuş, maçlarda gol yok, heyecan yok, o heyecansız oyun hafta yedi gün sekiz oynatılıyor olsa ne olur?

O yüzden soruyorum bu lig kaç para eder? Hani bir laf vardı eskilerden öyle cevap verelim kaç para edeceğini: Kaşarın kilosu ne kadar?

5 Aralık 2011 Pazartesi

Süper Fikir

Footballove yazmış, çok da güzel yazmış ama ben de bir pazarlama ve iletişim çalışanı olarak es geçemedim, blogda kaydı olmalı bu cin fikrin.

Bir taraftar için formada ölümsüzleşmekten daha önemli birşey olamaz herhalde. Bu içgörüden yola çıkarak Sevilla sırt numarasının üzerine sadece 25€uro karşılığında küçük bir fotografınızı koyabiliyorsunuz.

Şunu söyleyebilirim ki bu uygulama dünyada çok hızlı bir şekilde yayılacak ve kulüpler açısından ciddi bir gelir kalemi oluşturacak. Düşünsenize tüm bir sezon boyunca sevdiğiniz oyuncunun sırtında onunla beraber mücadele ediyorsunuz. Tabi yedek oyuncular için sırt numarasına fotograf yerleştirmek daha az tercih edilir muhtemelen taraftarlarca ama onu da farklı bir fiyat skalasında değerlendirmek mümkün. Ya da bir takım sezon boyunca üç farklı forma giyiyorsa her biri için ayrı satış yapmak da. Bir de bu işi sırt numarasına fotograf eklenen oyuncunun o taraftara imzalı forma vermesi ile bağlarlarsa çok başarılı bir iş olur.

Her şekilde bu fikir satar ve bu fikir de gösteriyor ki futbol pazarlama için bulunmaz bir alan. Bu fikri hayata geçiren ise Playing2 adlı şirket.

Kara Derbi

Artık fazlasıyla yeşil saha üzerinde oynanan oyunu yazamaz oldum. O yüzden Galatasaray'ın Gençlerbirliği önündeki 1-0'lık deplasman galibiyeti de, Fenerbahçe'nin Ankaragücü'nü 4-2 ile geçişi de teferruat kalıyor bu hafta yaşanılanların yanında derbi öncesi.

Derbiye şike skandalının hukuk skandalına dönüştüğü, Sezer'in ve Sercan'ın bu skandalla takımlarında görev alamayacakları, bırakın takımlarında görev almayı yasal prosedürler gereği maçtan 1 saat önce imza vermelerinin bile gerekebileceği bir ortamda gidiyoruz. Sporda şiddet yasası sonunda kendi şiddeti ile futbolun içine bir alev topu düşürdü, şimdi o topa kimse dokunamıyor. Sahi derbiyi oynamanın bir anlamı var mı? O zaman çıkmasın iki takım da maça. Hatta iki takım oyuncuları anlaşıp karakter birliği göstersinler ve desinler ki "Bizi kimse ilgilendirmez ama meslekdaşlarımızın üzerine sürülen bu leke, daha henüz haklarında hüküm giyme kararı yokken, suçları sabit görülmemişken sırf bir iddianame yüzünden bizimle sahada yeralamıyorlarsa biz de oynamıyoruz."

Çünkü bu noktada ne Galatasaray'ın oyun disiplininin yanısıra gösterdiği hücum performansı zaafiyeti, ne de Fenerbahçe'nin ligin başından bugüne kadar getirdiği istikrarlı puan kazanımı ama istikrarsız ve vasat futbolunu analiz edeceğimiz gün değil. Maç oynanırsa yine televizyon karşısına geçip, stadyuma gidip maçı takip edeceğiz, yine bu blogda ya da diğerlerinde üç beş kelam edeceğiz ama bu derbi tarihin en kara lekeli derbisi olacak bu gidişle.

Ben futbolcuların elinde tarihi bir fırsat olduğuna inanıyorum. Tarih boyunca biraraya gelmeyi başaramayan iki camia taraftarının, kulüp yöneticilerinin, hiçbirinin beceremediği bu tarihi mesajı verme şansına sahipler. Yapacakları tek şey yeşil sahaya elele çıkıp "Futbolumuzdan Elinizi Çekin" mesajını vermek ve tekrar soyunma odasına dönmek. Ben bu iradenin karşısında durabilecek bir güç olmadığına inanıyorum. Yalan bir derbiyi yaşamaktansa, gerçek duyguların dışa vurulduğu bir derbiyi yaşamayı bin kere, milyon kere tercih ederim.

Bugün varsa suçlularla birlikte suçsuzları aynı kazana attılar ve futbolu bitiriyorlar. Bugün derbiye rakip takım taraftarını geçtim, derbinin asıl aktörleri olan futbolcular gidemiyorlar. Yarın geldiğinde elimizde bir derbi kalmayacak. Ve elimizde derbi kalmadığında da vakit çok geç olacak. Vakit çok geç olmadan gün elele verme günü.

Suçluların yargılama süreci sonunda cezalarını alacağı, adil bir yargılama için bugün elele verilmezse, bu iş sadece Aziz Yıldırım düşmanlığına indirgenirse en çok bu derbi zarar görecek. Çünkü Türk futbolu demek Galatasaray ve Fenerbahçe demek.

Futbolun Filozofuna Elveda

1982 Dünya Kupası'nı 7 yaşındayken şuursuzca da izleyen şanslı futbolseverlerden biriyim ki bana göre izlediğim en iyi takımlar arasında ilk üçe girer o Brezilya. İtalya'ya kaybedilen maçtaki şiirsel oyunun sahadaki orkestra şefi olarak kaldı anılarımda hep.

O yüzden Socrates'in o Brezilya takımındaki yeri de hep ayrı oldu benim için. 2 yıl sonrasında Fiorentina formasıyla Fenerbahçe karşısında da izleme şansım oldu ama hatrımda kalanlar nadir kareler bunlarla sınırlı.

Adını büyük bir filozoftan alan Socrates'in ölümü üzerine yazabileceğim yeşil sahanın dışındaki şeyler doktor olması, entellektüelliği ve endüstriyel futbolun hep dışında kalması ile sınırlı. Ama hepsinden önemlisi benim için futbol romantizminin izlediğim dönemdeki en büyük iki temsilcisinden biriydi Socrates, diğeri de Maradona. Onun adını taşıdığı büyük filozofun bir sözüyle bitirelim yazıyı, zira ölüm günü ile Türkiye'de futbolun ve adaletin sorgulandığı günler aynı tarihlerde kesişti:

"Haksızlığa uğramak, haksızlık yapmaktan iyidir".