28 Şubat 2010 Pazar

Forma Ve Oyuncu Bana Birşeyler Hatırlattı Ama



Aziz Yıldırım'ın çömez başkanlık dönemlerinden armağanıdır Türk futboluna Stevic. İz bırakmayanlar listesinden Werner Lorantlı unutulması, hatırlanmaması istenen yıllardan. Acaba 100. yıl formasının fikrini de 1860 Münih'in 150. yılında giydiği formadan çalmış olmasın Fenerbahçe.

Arsenal Eyüp Sultan'a Gelsin



Eğer uzun süreli sakatlıklardan en çok çeken takım sıralaması yapılsa Arsenal açık ara şampiyon olur. Tibia ve fibula kemiği kırılan Ramsey kuvvetle muhtemel sezonu kapadı.

Tükeniş


Karınca ile Ağustos Böceği'nin hikayesini bilirsiniz. Karınca yaz boyu çalışır, ağustos böceği yan gelir yatar. Kış geldiğinde de karınca yan gelir yatar, ağustos böceği aç kalır. İşte o hikaye her zaman öyle olmuyor.

Yaz boyunca iyi transferlere imza atan Fenerbahçe ara transferde yan gelip yatarken tıpkı kendisi gibi yazın yapılan transferlerin flaş takımı Galatasaray bu dönemde kadrosuna kattığı 3 önemli ismin keyfini sürüyor bugün. Fenerbahçe'ye bakıyoruz İstanbul B.Ş.B. karşısında Lille onbiri, Galatasaray'da ise neredeyse tüm takım değişmiş. Hiç kuşku yok ki bugün ara transferde katılan oyuncuların önemli bir etkisi oldu Kasımpaşa maçının 4-1 ile geçilmesinde. Ve hiç kuşku yok ki Lille maçının dili dışarıda onbirinin iflasıydı İstanbul B.Ş.B maçı.

Yöneticiler şimdi hakeme yüklenecekler doğal olarak. Aynısını diğerleri de yapıyor sonuçta. Ama Fırat Aydınus biraz adil olabilse Cristian'a ve Ekrem'e direk, Alex'e de ikinci sarıdan kırmızı göstermesi gerekirdi. Fenerbahçe'nin sayılmayan golünde ofsayt olduğundan ve kalecinin görüş açısının kapandığından şüpheliyim ama bu zaten çok tartışmalı bir kural. Sonuç eyyam varsa dibine kadar var ama çıkması gereken bu üç kırmızıdan karlı çıkacak olan Fenerbahçe değil. O yüzden yöneticilerin köpürmesi de hedef saptırma.

İstanbul B.Ş.B. kadrosundan Alex'i çıkarsanız kalan takım ilk beşe giremez. Vederson, Deniz, Selçuk, Bekir zaten bu kadronun adamı değiller. Ama sezon başında binlerce TL'yi bastırtıp kombine alan taraftar üç şampiyonluk sözü ile uyutuluyor işte. Daha vahimi rakibi devre arasında güçlenerek çıkarken o kan kaybediyor.

Bugün bu kadar kısa zamanda Fenerbahçe'nin beş puan geriye düşmesinin hikayesi budur aslında. Başka şey aramamak lazım.

Ashley'de Pişer Terry'e de Düşer



Cheryl Ashley Cole'u terketme kararı almış. Buna en çok kim svindi dersiniz?

Süt Oğlan



Meşhur "seni hiç sevmem süt oğlan" repliği vardır ya biz de yazmaya ara verdikten sonra sevmediklerimizden girdik olaya. Süt oğlanın Galatasaray'a imza attığı gün yeni formasıyla basın mensuplarına poz verdiği karelerden biri.

Pek bir saftoron gözükse de Ferrari gibi gelip geçecek futbolumuzdan. Ve Galatasaray'a sırtını dönüp Marsilya'da alacak soluğu. Aynı şeyi daha sonra Marsilya'ya yapacak ve Bayern'e gidecek. Şimdi de sırada Bayern var. Ne yapayım sevmiyorum böyle adamları...

Sergen - Bergen - Eve Dönüngen


Yazamadım son zamanlarda ama nedenini yazmıştım. Yavaş yavaş geri dönüyorum. Ben yokken Fenerbahçe ve Galatasaray elveda dedi Avrupa Ligi'ne henüz Şubat ayı sona ermeden. Bir kez daha o meşhur Mart ayını göremedik futbolumuzda Avrupa'da.

Oysa Düşler Sahnesi gruplarda gelen birinciliklerle güzel bir rüya gibi başlamıştı. Maçlar bittikten sonra Segen'i izledim NTV Spor'da. Baştan söyleyeyim sona kalmasın: Ben Sergen'in futbola dair yorumlarından hiç hazetmiyorum. Daum ve Rijkaard'a geçirip durdu program boyunca. Takımlarımızın böyle maçlarda ihtiyacı varmış teknik adamlara. Ne kadar kolaycı bir yorum. 70 milyonu getirsen televizyona yorum yap diye aynı yorumu yapacak zaten. Bu ülkede teknik adama geçirmeyen var mı?

Geçirdiğiniz teknik adamların kariyerine bakınca Sergen'in dibi düşmeli ama kazın ayağı öyle değil işte. Sergen'in kariyerine hiç girmiyorum çünkü benim için kariyerinde gelebildiği tek nokta Chelsea'yi Stampford Bridge'de salladığı gecedir. Beşiktaşlılar apırsa da köpürse de hiçbir uluslararası düzeyde başarısı, futbol hayatında istikrar namına kırıntı olmayan bir adamı dinlemek inandırıcı olmuyor malesef. Sergen, yüzüne sevgilisi olan kabadayı tarafından kezzap dökülen meşhur şarkıcı Bergen gibi. Yaşı benden küçük olanlar hiç tanımazlar Bergen'i bu arada ya neyse. Sergen bir gözünü kapatmış kendi kariyerini hiç düşünmden öbür gözüyle gördüklerini bizim gibi ekran başında ona buna sallayarak yorumluyor.

Peki takımlarımızın Avrupa performansı mı? İki takımda ellerine geçen fırsatı öyle cömertçe harcadılar ki dövünmemek elde değil. Ama kime sorarsanız sorun şu gerçeği gözardı edemeyiz: Bizim ülkemiz hariç dünyanın her yerinde Galatasaray - Atletico Madrid eşleşmesininfavorisi İspanyol ekibiydi. Aynı durum Fenerbahçe - Lille eşleşmesi için daha eşit dengeler getirse de Fenerbahçe'nin de ligin ilk yarısındaki kadroya göre Roberto Carlossuz, Kazımsız, ama buraya dikkat edin Öndersiz, Güizasız ve Semihsiz olduğunu unutmayalım. Camia el birliğiyle son saydığım üç futbolcuyu da yedi bitirdi son aylarda.

Kendi ligimizde kendi yağımızla kavrulacağız velhasıl. Merak etmeyin lig kızışıyor iyice 1 hafta on güne yine unuturuz Avrupa'da artık olmadığımızı. Zaten hep unutmadık mı?

25 Şubat 2010 Perşembe

Galatasaray - Kasımpaşa Maçına İki Bilet



Kazanan Burak Ay.
Koyduğumuz kurallara göre bileti kazanan skoru bilemese de bir maçta beraberliği bilen Burak Ay. İki bilet de ona gidiyor. Burak senden acilen email, adres ve cep tel bilgilerini armagan.ozkaynakci@gmail.com adresine göndermeni bekliyorum ki maç biletlerini sana ulaştırabilelim. Sadece bir günümüz var. Umarım bu gece bilgilerini bana iletirsin.
Galatasaray- Kasımpaşa maçı için iki bilet de bu akşam oynanacak Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarının skorunu bilenlere...Bu sefer Galatasaray maçının ve Fenerbahçe maçının skorunu bilenler arasında kura çekeceğiz.

Tabi bunun için bir maçın skorunu bilmek yeterli. İki maçtan birinin skorunu bilen çıkmazsa diğer maçı bilenler arasından iki kişiyi kura ile belirleyeceğiz. Hiç bilen çıkmazsa bu durumda kazananı veya beraberliği tutturanlar arasında çekiliş yaparız bizde.

Yani her halukarda biletleri vereceğiz. Biletler Avea'dan blog okuyucularına hediye.

23 Şubat 2010 Salı

Galatasaray - Atletico Madrid Maçına Bilet




Kazananlar:
Oğuz Öztürk ve Eşref
Yedekler:
1. Yedek: Çubuk Makarna
2. Yedek: gs_burak 34

Arkadaşlar email, cep tel ve teslimat için adres bilgilerini armagan.ozkaynakci@gmail.com adresine gönderirlerse kendileri ile irtibata geçilecek.
ERDEM KARAKUŞ'A DA ÖZEL OLARAK TEŞEKKÜRLER, GÖNLÜMDE BİLETİ ONA VERMİŞTİM AMA KURADA ÇIKMADI:-(

Son on gündür düzenli yazamıyorum, ufaklığın hastalığı işin yoğunluğu sekte vurdu ama hızlı döneceğim az kaldı. Bu arada sezonun en önemli maçlarından birine de iki kişiye birer adet bilet veriyorum.

Biletler yine Avea'dan blog okurlarına hediye. Kazanabilmek için aşağıdaki soruyu doğru bilmek gerekiyor. Yorum bölümünde doğru yanıtlayan arkadaşlar arasından çekeceğimiz kura ile kazanan iki arkadaşı 14:00'da duyuracağım.

Soru: Hem Galatasaray'da hem de Atletico Madrid'te forma giyen Leo Franco Madrid ekibinden önce hangi İspanyol takımında oynuyordu?

19 Şubat 2010 Cuma

Tura Bir Adım Kaldı



Açıkçası ben Madrid'ten 1-1 ile çıkabileceğini düşünmüyordum Galatasaray'ın. Atletico Madrid kendi liginde çok parlak değildi kabul ama Galatasaray'da Turkcell Süper Lig'in lideri olacak oyun zenginliğine sahip değildi.

Bu sonuç Galatasaray'ı eğer yeni bir Hamburg kabusu yaşatmazlarsa yürüye yürüye bir üst tura taşımalı. Oyun olarak değil ama skor olarak başarılı bir tablo var ortada. Yine de Atletico Madrid'in kaçan pozisyonları skor yönünden bu kadar garanti düşünmeme rağmen küçük bir soru işareti bırakıyor.

Olsun ipler Galatasaray'ın elinde artık. Rakibinin de kendinin de ipini çekecek olan Galatasaray.

18 Şubat 2010 Perşembe

Fener'in Önü Arkası Defolu


Normalde 2-1 deplasman mağlubiyeti tur için iyi bir sonuç olarak gözükebilir ancak maçın geneline baktığımızda Fenerbahçe duvarına çarpıp çarpıp geri dönen bir Lille'in bu maçta 2 gol bulması ancak çok ciddi kişisel hatalarla olabilirdi.


Nitekim ilk golde ben Volkan'ın ayakları ile rahatlıkla çıkaracağı topta yere yatmasını bir kalecilik hatası olarak yorumluyorum. İkinci golde ise bir Deniz klasiği yaşandı, olmayan bir pozisyon Deniz'in felaket asisti ile Fenerbahçe kalesinde gole dönüştü. Vederson'un 100 kere vursa bir kere gol olacak muhteşem şutu da rakip ağlara takıldı kabul ama gecenin bir başka çıldırtanı Güiza'nın Alex'in paslarını akıl almaz şekilde harcayışını da bir kenara koymak lazım.


Lille fare doğurdu, tempolu ve hızlı oynadılar ama karşılarında da oldukça sert ve tempolu bir Fenerbahçe buldular. 2-1'lik skorun avantaj olmaması da burada yatıyor. Kadıköy'de hızlı ayakları ile daha fazla açık alan bulup kontra toplarla skoru kendi avantajlarına dönüştürme ihtimalleri çok yüksek.


Gerçi özellikle ikinci yarıda golü bulup öne geçtikten sonra bu tip açık alanlar yakalayıp oldukça saçmaladılar ama bu her zaman böyle olacak anlamına gelmiyor. Hele ki defans kurgusunda Lugano'nun maçın başlarında sakatlanıp çıkması sonucu ikinci maç için oynayıp oynamayacağı hakkında bir bilgi sahibi olamamamız gol yemeden maçı bitirebileceği inancını vermiyor bana Fenerbahçe'nin.


Temelde bu yenilgiyi şöyle özetleyebiliriz: Bir takımın en gerisi ve en ileri uç noktası defolu olunca yenilgi de kaçınılmaz oluyor. Oysa Daum'un elinde Semih denen bir adam var. Ve bir Lugano olmasa da Deniz'den kat be kat fazlası olan bir Önder. Hatta bir Bekir...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Tam 20 Yıl Önce Bugün


17 Şubat'ın Türk Milli Futbol Takımı tarihinde büyük bir önemi var. Tıpkı 2010'un 17 Şubat'nda TFF'nin Hiddink ile dün Amsterdam'da biraraya gelip anlaşmaya varıldığını açıklaması gibi bundan tam 20 yıl önce 1990'ın 17 Şubat'ında da bir başka yabancı teknik adam futbolumuzda yeni bir çığır açmanın ilk adımlarını atıyordu Almanya'nın Frankfurt kentinde.

Futbol Federasyonu Başkanı Şenes Erzik o zamanlar danışmanlık yapan Derwall ile birlikte Piontek ile biraraya geldiler. Yapılan görüşme sonrası yıllık 300.000 DM karşılığında da Danimarka Milli Takımı'nın yaratıcısı ile anlaşmaya varıldı. Bir başka önemli spor adamı Levent Bıçakçı da Hukuk Kurulu Üyesi sıfatıyla görüşmelerde yeraldı.

Piontek'in ilk açıklaması "Buraya anlaşmak için geldim, özellikle altyapı ile ilgili isteklerim olacak. Altyapıya eğilmek ve ilgilenmek istiyorum" oldu.

O günden bugüne tam 20 yıl geçti. Piontek ile girilen yolda Milli Takımımız o zamanlar hala edemeyeceğimiz başarılara ulaştı geçen 20 yıl zarfında. Onun eğildiği altyapıdan birkaç nesil yetişti ve Milli Takımı Dünya ve Avrupa üçüncülüğüne taşıdı.

Şimdi Milli Takım adına yepyeni bir dönem açılıyor. Hiddink ile bu başarıları daha da yukarı taşımak ve devamında tıpkı Fatih Terim gibi yardımcılarının bayrağı daha da yukarı götürecekleri bir dönem olmasını umuyorum.

Ve yine kimsenin bu yeni dönemde Hollandalı teknik adamın işine fazla burnunu sokmamasını.

ŞL'de Dün Gece _ Kısa Kısa



Açık söyleyeyim bu sefer bir İtalyan'ın bir İngiliz'i eleyebilecek skoru alacağını düşünüyordum. Benda da en temel etken hem Manchester United'ın geçtiğimiz sezonlardaki kadar güçlü olmaması, hem de Milan'ın sezon başındaki kadar üzerine ölü toprağı serpilmiş bir şekilde top oynamamasıydı.

Ronaldinho ile 3. dakikada öne geçince tamam oldu bu iş dedim ama Scholes ve arkasından Rooney'in iki golü ile yine İngilizler sildi İtalyanları. Ronaldinho döktürmedi değil, birkaç kez çok etkili oldu ama İngilizler oyunun genelinde rahatlardı.


Gecenin diğer maçında ise Lyon'un kazanabileceğini düşünmüştüm. Nitekim Keita'nın Fransa şubesi Makaun ile tıpkı Keita'nın Afrika Kupası'nda atığı gol gibi uzaktan mükemmel bir vuruşla aldılar maçı.


Cristiano Ronaldo ne yaptı derseniz 1 kilometre öteden farkedilen sarı kramponları ile bol bol şov yapsa da maçın sonunda yine elde var sıfır ile döndü Madrid'e.

Bu sonuçlardan sonra Manu yine yolun %80'ini bitirdi, bundan sonra yaşanacak çok ciddi bir yol kazası onları kupadan eleyebilir.

Real Madrid içinse durum pek kolay değil. Deplasmandaki 1-0 mağlubiyetler her zaman zordur. Gol yemeden 2 gol atmak zorunda Real Madrid, beşlik de yapabilir elenebilir de başkent ekibi.

Gecede iki şovmen vardı, Ronaldinho ve Cristiano Ronaldo. İkisi deboynu bükük terkettiler sahayı.

16 Şubat 2010 Salı

Hoşgeldin Hiddink


Yıl 1990, basında Hiddink'i bakın nasıl tefe koyuyorlar:

Kulübün basketbol takımı Sürmeli Otel'de kampta, hocaya gitmişler: "Hocam basketbolcuların yanına git de bir iki güzel laf et, moralleri yerine gelir" demişler. Hoca yaka silkmiş...

Türkiye'ye geldiği ilk gece hocayı Kervansaray'a götürmüşler. Dansözlerin biri masaya çıkıp diğeri indikçe hoca dayanamamış ben de oynuyorum demiş. Zor ikna etmişler oynamasın diye. Adamın neresinden tutacaksın, elle tutulur bir yanı yok...

Futbolcular: Biz profesyonel değiliz, amatörüz. Hoca bunu anlamıyor ve hepimizi farklı yerlerde oynatıyor. Ne dediğini anlamıyoruz bile, ona ulaşamıyoruz...

Bu çocukları Gordon Milne'in eline versen ligin tozunu atar şampiyon olurlar...

Bu adamla bu iş yürümez. 3-5-2 ile hiç yürümez. Kim kimi yaratmış. Bu PSV'nin başında kim olsa takım yürüye yürüye kazanır. Neyim disiplinli hocaymış, sevsinler böyle disiplini. Alın bu hocayı başınıza çalın.

Yıl 2010:
Ve Hiddink yine Türkiye'de, en az Fenerbahçe kadar tartışılan ve malzeme çıkaran bir göreve Milli Takım teknik direktörlüğüne soyundu.

Hoşgeldin Hiddink, benim güzel ama yalnız bir o kadar da acımasız ülkeme hoşgeldin.

Halef-Selef


Yıl 1996, zaten kravatlar belli ediyor. O zaman Hiddink Hollanda Milli Takımı'nın başındayken, Fatih Terim'in ise Türk Milli Takımı'ndan Galatasaray'ın başına geçeceği yıllar. Dört sezon sonra da Fiorentina'nın yolunu tutacak.

Yıl 2010 Hiddink II.Terim dönemi sonrası Türk Milli Takımı'nın yolunda, Terim şu anda çalışmıyor. Sezon sonu Galatasaray olmaz herhalde. Ama belki de İtalya olur.
Yorumlara teşekkürler, ciddi bir kronolojik hata yapmışım.

15 Şubat 2010 Pazartesi

Dolce Gabbana Çekimleri

Stefano Guindani imzalı bu fotograflarda çok başarılı bir iş çıkarmışlar.



Ne Şiş, Ne Kebap



Bir hafta içerisinde aşk skandalı patladı, kaptanlığı kaybetti, eşi ile tekrar barıştı ve mutluluk pozları verdi. Terry açısından düşündüğünde olayın insani boyutu sıkıntı verici de ben İngiltere Milli Takımı'nın Dünya Kupası performansı açısından düşünüyorum.

Medya çarmıha gerse de kriz çabuk atlatıldı. Milli Takım performansını etkilemesi sözkonusu dahi olmayacak bir skandal şimdilik kapanmış gözüküyor. Capello neden kaptanlığı Terry'den aldığını açıkladı ancak oyuncusunun arkasında durdu, Ancelotti futbolcusunu kolladı, taraftar Terry'i bağrına bastı.

Terry'nin yaptıkları da yanına kar kaldı.

Un Var, Şeker Var, Helva Olmuyor


Geçen hafta Diyarbakırspor karşısında da bu hafta Manisaspor karşısında da sezonun en iyi ve baskılı takımlarından biri vardı. Oturup skor yazarlığı yapmaya kalksak eleştirebiliriz pekala ama bu derece baskılı oynayan bir takımı ben sezon başından beri izlemedim.

Hafta içi yaşanan kaza kadronun yedeklerler takviyeli olmasındandı. Geçen hafta ile bu hafta ise ideal takım sahadaydı. Ancak Fenerbahçe bu iki maçta üç gol atarken üç de gol gördü kalesinde. Özellikle Manisaspor maçına bakacak olursak hakikaten ilk 45 dakika neredeyse hiç gelmedi rakibi.

Geldiği anlar özelinde baktığımızda defansta Lugano'nun olmamasının hem defansı hem de Bilica'yı bozduğunu görmek gerekir. Fenerbahçe'de bugün tartışılması gereken konu da budur aslında. Isaac'in 2 gol attığı Fenerbahçe defansı Lugano gelene kadar ne yapacak? Önder Turacı tercihi varken neden hamlesiz Deniz Barış bu bölgede oynatılır?

İki maçta da son dakikada gelen goller ve kurtarılan bir puan Fenerbahçe'nin oyun içerisindeki istekliliğinin yanısıra çok daha önemli birşeyi ortasya koyuyor o da kondüsyon olarak çok güçlü olduğu. Her iki maç özelinde de bunu görme imkanımız oldu. Daum da ikinci yarıyı planlayarak devre arası kamp döneminde iyi yükleme yapmış takıma. Ancak hesapta olmayan defansif zaaflar olsa gerek.

14 Şubat 2010 Pazar

Delgado Alex'ten İyiyse Beşiktaş Bu Sezon Şampiyon Olur


Mustafa Denizli ne demişti: "Formda ve güçlü bir Delgado Alex'ten daha iyi". Bu anlamda bugün Gaziantep karşısına çıkan Beşiktaşlı oyuncuların da Delgado'dan daha iyi olması gerek ki Delgado'yu kadronun dışında bıraktı Beşiktaş ligin ikinci yarıya girerken.

Ama geçen hafta ki aldatıcı 4-1'lik galibiyetin ardından takke düştü kel göründü. Beşiktaş çok pozisyon vermesinin yanısıra saç baş yoldurtacak pozisyonları da kaçırdı elbette. Ama zaten sezon başından beri bu gol kısırlığı yaşanıyor siyah beyazlılarda.

Gaziantep'te Julio Cesar diye bir adam var ki geçen seneden beri rastladıkça izliyorum. Geçen sene de iyiydi ama bu sene onun yılı oluyor. Belki de Anadolu takımları içerisinde Makakula'dan sonraki en etkili forvet oyuncusu. bu sene Fenerbahçe'yi de bir hayli yıpratmış ve golünü çakmıştı. 10. golünü atmak Beşiktaş karşısında nasip oldu. Kaçırdığı inanılmaz bir pozisyon var ama ikinci yarıda direkten dönen şutu tam bir golcü vuruşuydu.

Şunu belirtmek lazım ki Beşiktaş adına kapanan takımları açmak çok zor. Tabi Gaziantep körü körüne kapandı demek doğru değil ancak erken golü bulan bir takım nasıl oynaması gerekiyorsa onu yaptı. Ve bolca da boş alan buldu. Geçen hafta Beşiktaş'ın sadece Gençlerbirliği ve Fenerbahçe karşısında bu açık alanları bulabildiğini ve bunu skora çevirebildiğini yazınca eleştiriler gelmişti. Halbuki mal bu. Açık alan bulamadığı sürece bu kısırlık sürecek siyah beyazlılar için.

Ve kim ne derse desin Beşiktaş için sezon zaten ilk yarının 6. haftasında bitmişti. Hala uzatmaları oynamaya devam ediyorlar.

10 Şubat 2010 Çarşamba

Mikser


Bugün Aziz Yıldırım'ın Akşam gazetesi ile gerçekleştirdiği röportajında Galatasaray'ın transfer politikasını eleştirdiğini ve Haldun Üstünel'in de buna cevap verdiğini okudum. Sonra hemen merak edip Akşam gazetesinin arşivinden dün yayınlanan röportaja baktım.

Gazete baskısında ne yazıyor bilemedim ama internette yazıyı baştan sona iki kez okudum. Galatasaray ile ilgili hiçbir şey göremedim. Üstüne "control f" yapıp yazıda bakmak için Galatasaray yazdım ve "search" butonuna bastım. Yine birşeye rastlayamadım.

Sonuçta Aziz Yıldırım'ın haddi değil Galatasaray'ın transferlerini eleştirmek tamam da öyle birşey söylemediyse ya da "off the record" sohbet esnasında söylenmiş birşeyse bu noktada da Başkan'a birşey söylemek çok yanlış.

Yine birileri mikser görevi görüp ortalığı bulandırma peşinde mi anlayamadım.

Yazı burada, benim bulamadığımı bulabilen de linkini göndersin lütfen...
Ekleme: Yorumlarda bilgi geldi, http://fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=18585 adresinden Aziz Yıldırım'ın söylediklerine ulaşabilirsiniz. Yorum yapmalı mıydı? Bence onu ilgilendirmeyen bir konu. Bu durumda başka takımların yöneticileri de pekala Fenerbahçe ve Fenerbahçe'nin iç konularını eleştirebilirler. Bu yolu açmamak lazım.

9 Şubat 2010 Salı

Bir Şans Daha Avrupa



Haftasonu topuğuyla attığı gole şaşırmamak lazım, Robinho yeteneklerini Avrupa areneasında fazla sergileyemese de Avrupa'ya yeni Pele olarak lanse edilerek gelmiş bir oyuncuydu.

Her ne kadar Brezilyalı oyuncu beklenen patlamayı gösteremese ve Real Madrid'in ardından City'de formasıyla bekleneni veremese de çok fazla kalmayacaktır ülkesinde. Bence bir Avrupa macerasını daha hakeden oyunculardan.

Fiziki yönden eksikleri var tabi kabul ediyorum ama iş futbolun yetenek kısmına geldiğinde çoğunu cebinden çıkaracak kadar futbol estetiğine sahip. Dönerse belki İspanya ya da Fransa'da istediği ortamı tekrar yakalayabilir.

Ronaldinho ve Güiza Eğlenirken



Ronaldinho ve Güiza... İkisininde ortak özelliği parti adamı olmaları ve çılgın partiler. Fotograftaki abi Güiza'nın biraz hormonlusu yalnız. Söylediği şarkı da Emrah'tan bir parça olsa gerek.

Barca'nın Futbolcu Fabrikası



Messi, Cesc, Pique....Peki diğerleri kimler?

Git Biran Önce


Son birkaç yıldır Cristiano Ronaldo'nun transfer haberlerinde daha çok sıkan bir konu varsa o da Ribery'nin transfer dedikoduları ve kendisinin yaptığı açıklamalardır.

Malumunuz kariyeri boyunca oynadığı takımları bir şekilde satmayı huy edinmiş ve kendisini Kaf Dağı'nın tepesinde gören bir futbolcudur Ribery. Ama bana göre Kaf Dağı'nın eteklerine bile varamammıştır o ayrı. Öyle olsaydı Bayern Munchen'i bir seviye yukarıya taşıyacak oyunu koyardı ortaya.

Associated Press'ten servis edilen habere göre Ribery yine yumurtlamış ve Bayern büyük ama diğerleri daha büyük, kariyerimin sonuna yaklaşıyorum ve büyük başarılara imza atmak istiyorum mealinde açıklamalar yapmış.

Yani bir kez daha pişirip pişirip atmış ortaya. Git be kardeğişi nereye gideceksen git de kurtulalım.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Derbinin Sultanı



Sao Paulo derbisini Robinho takviyeli ve eski Fenerbahçeli Edu Dracena'nın da forma giydiği Santos kazandı. Robinho'nun inceci topuğu görülmeye değerdi açıkçası. Maçın görüntüleri Globoesporte sitesinde var. Bu arada Santos'un attığı penaltı golüne dikkat!

Tarlada Olaylı Maç



Şükrü Saraçoğlu'nda rakiplerinin puan kaybettiği bir haftada liderliğini pekiştirmek için çıktığı Diyarbakırspor maçında çok önemli bir fırsatı harcadı Fenerbahçe.

Fenerbahçe'nin özellikle ikinci yarının başlangıcından maçın bitimine kadar sürekli yükselen temposuyla birara nefes alamaz hale gelen Diyarbakırspor kontra birkaç toptakesinlikle oyunu kendi lehlerine sonuçlandırabilirlerdi kabul ediyorum ancak sahadan dışarı zor attılar kendilerini maç sonunda. Fenerbahçe'nin ise bu kadar hırs ve istekli oynadığı bir maçta puan kazanamamasında iki şey etkili oldu.

Bunlardan ilki hiç kuşkusuz patates tarlası. Fenerbahçe ligin ikinci yarısında oynayacağı maçların Şükrü Saraçoğlu2nda olanları için şimdiden kara kara düşünmelidir. O sahada top oynamak ızdırap hale gelmeye başladı. Diyarbaırspor maçıyla zirve yaptı sahanın rezillliği. Bir tane adam ne top tutabiliyor ne de sürebiliyor. Alex gibi adam maç boyunca boğuşmak zorunda kaldı topla.

İkinci etken ise Daum'un tercihleri olsa gerek. Maça Özer'i sağda, Topuz'u solda oynatarak başlamak takımın tüm hücum dengesini bozdu. MAç içerisinde sürekli yer değiştiren bu ikilinin maçın başından itibaren bu değişkenliğe ayak uyduramaması koskoca bir ilk yarıyı öldürdü açıkçası.

Daum'un bir başka tercih hatası da Lugano'nun sakatlığı sonrası yaşandı. Bu sezon bir iki maç bu bölgede oynamıştı Deniz hatırladığım kadarıyla ama bu adam buranın oyuncusu değil malesef. Ayman'ın golünde herkes kafasını eğmesini konuşuyor. İyi de Ayman topu ayağına aldığında önce bir iki adım ona doğru atıp sonra geri kaçarak önünü açmasına ne demeli? Eğer Ayman topu ayağına ilk aldığında koşusunu kesip geri dönmese o şut çıkmazdı. Sonrası da vahim tabi, onun yüzünden Volkan topu ancak içerideyken görebildi. Ama tercih Daum'un, hata da. Önder'i turşusunu kurmak için affettiler herhalde.

Daum ile ilgili bu hafta yaşanan sıkıntı çözülür sorun değil, Daum zaman zaman gariplikler yapsa da istikrarlı bir teknik adamdır. Ama saha sorunu bugünden yarına düzelecek birşey değil. Bununda günahı stadı yapanların boynuna. El insaf muhteşem bir mabet yap, ortasında da iki öküz alıp tarla sür. Durum bu yani...

İki kelam da Koray Gencerler'e edelim. Senden hakem falan olmaz abi. En az 7-8 maçını izledim yönettiğin. Sorun yüreksiz duruşunda. Maçın başında Emre'nin bir seni dövmediği kaldı ama gıkını çıkaramadın ya o andan itibaren Fenerlisi, Diyarbakırlısı herkes dövdü maç boyu seni.

Tazemeta ya da Bebbe idi şimdi hatırlayamıyorum, ilk yarıda kaleci ile karşı karşıya kalacakken Bilica tarafından düşürülmesine nasıl sarı kart çıkardın diye sormuyorum çünkü başta da söyledim kırmızıyı çıkaracak yürek yok. Yüreksiz de hakemlik olmuyor.

7 Şubat 2010 Pazar

2012 Avrupa Şampiyonası Kuralarının Ardından



2010 Dünya Kupası Eleme Grubuna göre daha iyi bir gruba düştük ama o zaman da lokum gibi kura çekmiştik unutmamak gerekir. Doğal favorilerindendir Türkiye bu grubun ikinci torba takımı olarak ve Avusturya'dan da Belçika'dan da çok daha üst düzeydedir futbolun geldiği nokta.

Ama bir parantez açmak gerekir tıpkı Bosna Hersek gibi Avusturya futbolu da son yıllarda bir kıpırdanma içerisindedir. Bu anlamda da aslında Belçika'dan çok Avusturya'yı dikkate almak gerekir.

Diğer gruplara baktığımızda B ve D grubu ilginç gözükmekte. B grubunda Rusya, Slovakya ve İrlanda Cumhuriyeti birinci olabilmek için kıyasıya kapışacaklar. Fransa, Romanya, Bosna Hersek ve Belarus'un olduğu D grubunda sürprizler yaşanabilir. Bana H grubu da karışık geldi. Portekiz kesin favori gözükse de Danimarka , Norveç ve Kıbrıs Rum Kesimi ile ve beşli bir grup olması özelliği ile oldukça karışık bir grup.

Türkiye A grubunda olmasaydı hangisini tercih ederdim. F grubu dışında başka bir grup olmazdı herhalde. Bu nedenle diğer gruplara bakıldığında büyük ihtimalle ikincilikle bitirebileceğimiz bir gruptayız.

Herşey Kafamda Yazılı



Öyle değil mi?

Biraz Beşiktaş, Biraz Galatasaray


İki maçı da 90 dakika konsantre bir şekilde izleyemedim. Yarım yamalak baktığım her iki maçla ilgili iki küçük tespit yapabildim ancak.

Beşiktaş Gençlerbirliği'ni 4-1 ile darmadağın ederken sezon başından beri gol kısırı takım gittiğini yerine elini kolunu sallayarak gol atan bir takım geldiğini düşünenler varsa yanılırlar. Bu takım Fenerbahçe'ye 3 ve Gençlerbirliği'ne 4 gol attı. Geriye kalan 17 haftada ise attığı gol sayısı 18. Fenerbahçe'ye de Gençlerbirliği'ne de aynı nedenden çok gol atabildi: Açık alan buldu. Geriye kalan haftalarda bu açık alanları yine bulamayacak Beşiktaş ve gol kısırlığı yine devam edecek. Kalan 15 haftada bu kadar kısır olmasa da gol yollarında sıkıntı yaşamaya devam edecek siyah beyazlılar.

21 maçta 39 gol atan Galatasaray ise Kayserispor deplasmanında gol atamayınca 22. haftayı da aynı gol sayısı ile bitirmek zorunda kaldı. Ligin ilk altı haftasında atılan 20 gol ile rekor kırar görüntüsü veriyorlardı oysa ki. Geriye kalan 13 haftada ise atılan gol sayısı sadece 19. Galatasaray'da gözüken kısırlık forvet pozisyonunda. Gözükmeyen kısırlık ise oyun yapısında. Bu kısırlık da öyle kolay kolay atlatılabilecek gibi gözükmüyor. Acı çekerek alınan Gaziantep ve Denizli maçları üzerine Türkiye Ziraat Kupası'nda gelen Antalya mağlubiyeti ve ardından zor olduğunu kabul ettiğim Kayseri deplasmanında golsüz beraberlik. Daha da önemlisi bu dört maçtaki pozisyon sayısı on olmasa gerek. Yani maç başına iki üç net pozisyon ya var ya yok.

Yine ligin ilk üç haftasında Gaziantep, Denizli ve Kayseri karşısında 10 golleri vardı, şimdi ikinci yarıda ise bu sayı yalnızca 3. Üstelik forvet hattındaki sakatlıklar bu sorunun çözümünü de zorlaştırıyor.

Ligin ikinci yarısında kısır bir Beşiktaş ve kısır bir Galatasaray bekliyor taraftarları. Benim hissettiğim bu.

4 Şubat 2010 Perşembe

Beasley'in Otomobiline Bombalı Saldırı



De Marcus Beasley'in otomobiline Pazartesi gecesi 23:00 dolaylarında bombalı saldırı gerçekleştirilmiş. Evinin önünde park halindeki aracı bir anda patlamayla alev almış. Polis olayı araştırıyor ancak saldırının neden düzenlediğine dair bir bilgi yok.

Futbol dünyasının üzerinde bugünlerde fazlasıyla kara bulutlar dolaşıyor. Sadece son bir ayda Togolu futbolculara yapılan saldırı, üstüne Cabanas olayı...

3 Şubat 2010 Çarşamba

Tacconi'nin Türkiye Şubesi


Tacconi'nin Türkiye şubesidir kendileri, İtalyan meslekdaşı 51 yaşında futbola geri dönme cesaretini gösterirken kendisi de ondan geri kalmayarak 47 yaşında Niğdespor ile anlaşmıştır.

Hayrettin Galatasaraylılar için çok hatırlanmak istemeyen, Fenerbahçeliler içinse mazide güzel anıları pekiştiren bir isimdir. Fena kaleci değildir aslında ama onun da kaleci Yaşar gibi adı çıkmıştır. Özellikle Gençlerbirliği'nden Türkiye Kupası'nda zamanında yediği 17 penaltı golünün neredeyse hepsinde hiç kıpırdamadan kale çizgisi üzerinde sabit kalması hatıralardan çıkmayacaktır.

Tacconi'nin Türkiye şubesi olmasının nedeni kalecilik kumaşının onun kadar iyi olmasından değil, bu yaşta mesleğe yeniden dönem cesaretini taşımasındandır. Tacconi'nin tırnağı olamaz kalecilik konusunda ama iş cesarete geldi mi ondan daha yüreklisini de bulmak zordur.

Tanju'yu ve Rıdvan'ı birarada dövmüşlüğü de vardır. Güzel adamdır Hayrettin, futbol dünyasına yeniden hoşgeldin...

Üç Yabancı


Galatasaray ara transferde aldığı 3 yabancı oyuncuyla büyük sükse yaptı hiç kuşkusuz. Henüz ısınma turları bu oyuncular için ancak sahada da oyuna ve takıma uzak üç yabancı izledik.

Bunlardan Jo haftasonu attığı golle dikkatleri üzerine çekerken yine de savımı destekler nitelikte bir oyun ortaya koymuş ve bana göre Galatasaray için Nonda'dan daha faydalı olamayacağı tezimi güçlendirmişti. Bu maç özelinde ise ortaya birşey koyamadan 33. dakikada sakatlanarak oyunu terketti. Bu nedenle üzerine çok fazla yorum yapmaktansa diğer yabancılar gibi hala takıma ısınamadığını ve yabancılık çektiğini yazmak şimdilik yeterli olacaktır.

Dos Santos içinse gelecek için yapılmış çok önemli bir transfer olduğunu belirtmiş ancak Galatasaray taraftarları bu genç oyuncudan Arda'nın sırtına yükledikleri kadar ağır bir yük koyarlarsa yanlış yapacaklarını yazmıştım. Dos Santos oyuna dahil olduktan sonra etkin değildi. Hatta çok acemice hareketler de yaptı. Elano'nun önemli bir akınını Brezilyalı ile çarpışıp keserek muhtemel bir golü engelledi. Üstüne kendi ayağında kalan topla da ceza sahası içerisine yığılarak sarı kartı da gördü. Hatta maçın esprisini TRT spikeri "Elano'ya yaptığı hareketten dolayı kart görmüş olabilir" diyerek yaptı.

Neill'a gelince ilk yarıda birçok pozisyonda diğer defans oyuncuları ile uyumsuzluk sergilese de hala Galatasaray için ilaç olma potansiyelini gösteriyor. Takıma en çok adapte olan Neill ama bu olumsuz bir huy edinerek perçinlenmiş. Necati'nin golünde ofsayt diye elini kaldırıp yan hakeme bakması Necati'nin topa vurması için bulunmaz bir fırsat yarattı. Oysa müdahale etse Necati şut dahi çekemeyebilirdi. Necati'ye tekrar döndüğünde ise iş işten geçmişti.

Şimdi gelelim eksiklere. Evet Galatasaray bir hayli eksik ve sahada yeniden kurulmuş bir onbir var. Ama Arda dışında takımı alıp götürecek adam yok. Elano şöyle böyle ve geldiğinden beri ben vasatı aşabildiğini hatırlamıyorum. Servet darmadağın olmuş halde, kaptırdığı top sayısını hatırlamıyorum. Diğer oyuncular için de geçerli bu top kayıpları.

Ligin geri kalanı için tehlike sinyalleri veren bir tablo var açıkçası. Onca yeni transfere rağmen Galatasaray eskilerden bekleneni alamıyor, yeniler ise henüz yabancı. Böyle olunca da üç yabancı aslında Arda'yı saymazsak sahada on yabancı ve bir yalnız adam haline dönüşüyor.

Romalı Oyuncular Kırkpınar'a Hazırlanıyor



De Rossi bastırıp, çırpmaya gitmeye niyetli. Romalı futbolcular bu şekilde çalışmaya devam ederlerse seneye Kırkpınar'da rakip tanımazlar. Juventus mu? Onlardan bu sezon cacık olmaz.

Bronze Moon



İngilizler onu apaçilerin kabile reislerine benzetiyorlar. Bazıları ismini de "Tunç Ay" anlamına gelen Bronze Moon olarak değiştirmişler.

La Liga'da Real İnce İnce Doğranıyormuş


"Hakemler bizi ince ince doğruyor" ifadesinin İspanyolcası. Real Madrid basını Barca'nın şampiyon yapılacağını dillendirmeye devam ediyor.

Villarato kelimesi de Real Madrid yandaşı olan İspanyol basını tarafından Laporta ile çok yakın arkadaş olan İspanya Futbol Federasyonu başkanının soyadı olan Villar'dan türetilme bir tabir zaten.

Raul bu sözleri ile Barca'yı hedef almadığını söylüyor ama ben kimi hedef aldığını anlayamadım.

Hangi Yıldırım Daha Beşiktaşlı



Aslında bu konuya hiç el atmayacaktım ancak dayanamadım. El atmayacak olmamın nedeni kongre öncesinde herşeyi yazmış, söylemiş biri olarak kongreden çıkan sonuç belli olmadan "herkes hakettiği gibi yönetilir" diye bir post göndermemdi.

Yıldırım Demirören'e sorarsanız çok büyük bir Beşiktaşlı, ailesi de öyle... Erdoğan Demirören sabahın köründe kongreye gidip gece yarılarına kadar o yaşta bekleyecek ve oy peşinde koşacak kadar da destek veriyor oğluna. Nedeni onlarca yıldır başkan kim olursa olsun Demirören ailesinin yönetiyor olması kulübü. Ve Demirören ailesi Beşiktaş'ı çok seviyor. O kadar ki çocuklarının rıskı olan onlarca milyon doları Beşiktaş için harcayabiliyor. Kongrede kaybetse hemen ertesi gün istemesi doğal çünkü o para çocuklarının rıskı.

Başkan Beşiktaş maçlarını bazen ailesiyle bazen tek başına izliyor. Tribünde ağlıyor, sızlıyor, üzülüyor, bazen de kükrüyor taraftarlara karşı.

Yıldırım diye bir tanıdığım daha var, Yıldırım abi 40-45 yaşlarında bizim sitedeki kuru temizlemeci de çalışıyor. Maçlara gidemiyor, çünkü bilet için vereceği para çocuklarının rıskından keseceği para demek. Maçları bizim sitenin kafesinde Lig TV'den izliyor, muhtemelen kafe sahibi de para almıyor ondan esnaf dayanışması hesabı. Üzülüyor, tepiniyor, ağlıyor Yıldırım Abi ama taraftara dil uzatmıyor, futbolcusuna küfretmiyor.

Bizim mahallenin Yıldırım abisi kongrenin yolunu bilmez, üzerinde hala Metin Ali Feyyaz döneminden kalma Beko logolu formayla dolaşır. O ruhu da taşır üzerinde. Dolayısıyla aslında hiç kimsenin farkında olmadığı sessiz çoğunluğun mensubudur Beşiktaş taraftarları arasındaki. O stada gidemeyen, maç izlemek için para veremeyen, Anadolu'daki diğer Beşiktaşlılar gibi maçları TV başında izlemeye mahkum çoğunluk.

O çoğunluk Gençlerbirliği maçında Ekşi Beşiktaşlıların, Noat Samisa'nın, Vodoo Girl'ün, TersManyel'in çağrılarına uyamayacak. Internette yorum da yazamayacak bloggerların postlarına çünkü haşır neşir değil bilgisayarla. Doğal olarak okuyamayacak da. Hatta okumadı da bloglardan tribünlere doğru yükselen bu sesi...

Dün Yıldırım Abi ne dedi biliyor musunuz? "Yıldırım Demirören başkan olduğu sürece bir daha Beşiktaş'ın maçını izlemeyeceğim".

Beşiktaş-Gençlerbirliği Maçına Bilet Kampanyası_2.Talihli İçin Soru


Kazananlar: Dünkü soruya doğru cevap veren Can bana bilgilerini geçmedi. Zaman kısıtından dolayı yeni çekiliş yaptık.
Dünün kazananı: Çağlar Mercan
Bugünün kazananı: ISONKA (Antalyaspor ve Bursaspor cevabıyla soruyu tam yanıtlayan başka kimse olmadığı için otomatikman kazandı)
Kazanan iki arkadaşımın cep tel nolarını yoruma (yayınlamayacağım) ya da armagan.ozkaynakci@gmail.com adresine göndermelerini rica ederim. Bu numaradan irtibata geçip biletlerini kurye ile ya da bizden teslim alarak ulaştıracağız.
Beşiktaş-Gençlerbirliği Maçına Bilet Kampanyası'nın ikinci talihlisini belirliyoruz. Bunun için talihlimizin aşağıdaki soruya en geç 11:00'a kadar cevap vermesi gerekiyor.

Bileti dünkü postta da belirttiğimiz gibi Avea veriyor. Dünkü soruyu bilen talihlimiz henüz bana ulaşmadı. Eğer bu sorunun sonunda kazanan belli olduğunda hala ulaşmadıysa dünkü listeden yeni bir arkadaşı belirleyeceğim.

İşte bugünün sorusu: Fani Madida Beşiktaş'tan sonra başka hangi Türk takımlarında oynamıştır?

2 Şubat 2010 Salı

Futbol Aşkına

"Angola'dan Geriye Kalanlar" diye bir yazı yazmışken futbol aşkını anlatan dört fotografı daha koymak istedim. İlk ikisi Filistin'de Gazze'den, diğer ikisi ise Angola'dan kareler.










Angola'dan Geriye Kalanlar



ANC Angola'da düzenlenince futbol da birden gelişmiyor doğal olarak. Ya da hükümet gelen paralarla Angola'da altyapıya ve gençlere yatırım yapmıyor.

Bu fotograf ANC devam ederken Angola'da çekilen bir fotograf. Ve yarında bu fotograf karelerini göreceğiz Angola'da. Futbol gelişiyor, ülke ekonomileri canlanıyor bir kandırmaca aslında. Ve sırf bu niyetle bir turnuvayı düzenlemekten uzak ülkelere bu tip turnuvaların verilmesi de bir aldatmaca. Daha kendi insanının güvenliğini sağlayamayan ve yaşam standartlarını geliştiremeyen bir ülkenin eline başka ülkelerden gelen sporcu ve seyircileri emanet etmek de akıl karı değil.

G.Afrika umarım kötü olaylara gebe olmaz ama ben birçok olayın vuku bulmasından ve 2010 Dünya Kupası'nın kupa tarihine kara bir sayfa olarak eklenmesinden endişe ediyorum.

Ve 2010'un o ülke insanına da hiçbir şey katmamasından...