30 Mart 2012 Cuma

Dünyanın En Güzel Kadınları



Ben başarının arkasında kadınların olduğuna inananlardanım. Kötü günlerin de kadınların emeği, özverisi ile aşılabileceğine inanırım. Fenerbahçe camiasının da en büyük şansı Fenerbahçeli kadınlar oldu. Özellikle de bu sezon.

Fenerbahçeli kadınlar gün oldu 45-50 bin kişi stadyumu doldurdular. Gün oldu voleybolda isimlerini Avrupa'nın zirvesine taşıdılar. Gün oldu basketbolde yine Avrupa'nın en büyük kupasında finale yenilgisiz yürüdüler. Umarım o kupayı da müzemize getirecekler. Ama bu sezon Fenerbahçeli'nin moralini yüksekte tutanları, camiayı ayağa kaldıranları sayarken hep Aykut Kocaman'dan, Ali Koç'tan, futbol takımının sahadaki liderlerinden bahsetsek de onları yani kadınlarımızı pek aklımıza getiremedik.

Bugün Fenerbahçeli kadınlar o hamur tutan narin ellerle stadyumlarda Fenerbahçe bayrağını dalgalandırıyor, rakipleri smaçları ile perişan ediyor, şutları ile parkeleri dar ediyorlar. Onurlu ve gururlu bir mücadelenin asıl önderi Fenerbahçeli kadınlar oldu 3 Temmuz'dan bugüne.

Bir camia annelerinin, kız kardeşlerinin, eşlerinin özverileriyle yumruk oldu sezon boyunca. Fenerbahçeli kadınların bu onurlu, yürekli duruşu yıllar sonra da unutulmayacak. Sahada akıtılan her damla terin, tribünde tezahürat yaparken çıkan her bir hecenin önünde saygıyla eğiliyorum. Dünyanın en güzel kadınlarına iyi ki varsınız demek istiyorum.

Bir Fenerbahçeli olarak tüm Fenerbahçeli kadınlara sonsuz teşekkürler...

29 Mart 2012 Perşembe

Süper Final


Futbolun içinden gelen, döneminin yıldız futbolcusu, vizyon ve proje sahibi, hiçbir aktif siyasi ve kulüp ilişkisi bulunmayan .... TFF Başkanı oldu.

Kulüpler Birliği feshedildi. Play off yok.

TFF tarafından tüm liglerde oynayan futbol takımlarının kulüp yönetim kurullarında futboldan gelen en az 3 üyenin bulundurulması, bunlardan bir tanesinin eş başkan sıfatıyla görev alması şartı getirildi.

Futbol takımlarının yönetim kurullarında başkanlık görevinin 3'er yıldan en fazla 2 dönem sürdürülmesi, üçüncü dönemde daha önceki iki dönem başkanlık yapan şahısların bir daha yönetim kuruluna seçilememesi karara bağlandı.

FIFA ve UEFA kurallarına göre mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen ve belirlenen standartlara göre kulüp yönetim bütçe dengesi sağlanamayan kulüplere 5 yıl transfer yasağı getirildi.

Yabancı futbolcu transferi serbest bırakıldı. Ancak kulüpler on sekiz kişilik kadrolarında alt yapılarından gelen en az 5 futbolcuyu bulundurmakla yükümlü olacaklar. Ayrıca yabancı futbolcularının %75'i kendi milli takımlarında aktif olarak görev yapan oyunculardan oluşacak.

Şike davası yeni kurulan Spor Mahkemesine taşındı ve burada 2 ay içerisinde alınacak kararın bağklayıcı olmasına karar verildi. Davadaki tüm sanıklar tutuksuz yargılanacaklar.

Teknik adamlara aynı sezon içerisinde birden fazla takım çalıştıramama yasağı getirildi. Aynı şekilde bir futbol takımı da aynı sezon içerisinde en fazla iki teknik adamla çalışabilecek.

Futbolcu Sendikası kuruldu, futbolcu hakları bundan sonra tıpkı NBA'de olduğu gibi sendika tarafından korunuyor olacak. Yapılan sözleşmeler ve ödemeler TFF dışında ayrıca sendika tarafından da takip ediliyor olacak.

Basın özgürlüğüne ilişkin yeni düzenlemeler hayata geçirildi. Bu düzenlemeler çerçevesinde sakıncalı bulunan program ve spor yorumcu ve köşe yazarlarına 5 yıl men cezası getirildi. Bu süre içerisinde ceza getirilen program ve spor yorumcu ve yazarları hiçbir şekilde bir basın ve medya kuruluşunda spor kapsamında aktif görev alamayacaklar. Benzer bir yönetmelik TFF tarafından kulüp yönetici ve futbolcularına da geçerli olacak. Ceza süresi ise 1 yıl olarak belirlendi.

Seyircisiz oynama cezası kaldırıldı. Her maç stadyum kapasitesinin %20'sinin Aile Tribünü olarak ayrılmasına karar verildi. Maç esnasında çıkabilecek her türlü olay, sahaya yabancı madde atılması vs. olaylarda hakemin maçı tatil etmesi ve rakip takımın hanesine 3 puan eklenmesine karar verildi.

Stadyumlara hijyen ve hizmet standardı getirildi. Bu standartlara uymayan stadyumların standartlar yerine getirilene kadar kapatılmasına ve o stadyumda oynayan takımın en yakın stadyumda maçlarına devam etmesine karar verildi. Aynı durum standartlara uymayan bozuk zeminler için de geçerli.

Türk futbolcuların bonservis bedellerinin sözleşmesinde kendisine ödenen tutarın 2 katını aşamayacağı maddesi karara bağlandı.

Ligde 16 takımın mücadele etmesi planlanıyor. Türkiye Kupası ilk turdan itibaren eleminasyon usulüne uygun tek maç üzerinden yapılacak. Her takım birbiriyle eşleşecek ve seri başı uygulaması olmayacak.

Deplasman kontenjanı %10'a çıkarıldı. Takımların taraftarları deplasmanlarda stadyum kapasitesinin %10'u kadar kontenjana sahip olacaklar.

Karaborsa bilet satışları alınan önlemlerle tamemen ortadan kaldırıldı.

Daha uzar gider, bir çırpıda aklıma gelenler bunlar. Büyük çoğunluğuna katılacaksınızdır. Katılmadıklarınız, tartışacaklarınız da olacaktır elbet. Nihayetinde her madde için salt çoğunluk sağlayabiliyor muyuz önemli olan bu.

Benim kafamdaki en Süper Final böyle olurdu.

28 Mart 2012 Çarşamba

Allez Paris Saint-Germain



Son viraja sezonun sürpriz ekibi Montpellier ile başabaş girdiler PSG için iyi bir sezon geçiyor. Bu futbolcuların stüdyoya girip "Allez Paris Saint-Germain" şarkısıyla kayıt yapmalarından ve Carlo Ancelotti'nin onlara eşlik etmesinden de fazlasıyla belli oluyor. Arap sermayesi geldi, PSG ayağa kalktı. Para var, huzur var. Klipte bol bol Lugano da var.

27 Mart 2012 Salı

Türk Futbolunda İnce Ayar


Futbolumuz tertemiz değil bunu hepimiz biliyoruz. Ama tertemiz olmayan futbolu göründüğünden daha kirli hale getirenler de var. Bunların en başında Telegol ekibi geliyor.

Fatih Terim dün gece öyle bir ayar çekti ki, aslında aylardır Fenerbahçe Kulübü'nün de vermesi gereken ayarın tonu da bu olmalıydı. Kısmen ve zaman zaman ayar verdiler ama umarım 30 Mart'ta Aziz Yıldırım serbest kalır ve o zaman ayar neymiş bir kez daha görürler. Malesef Türk futbolu içine düştüğü durumdan nasıl kurtulur için çaba göstereceğine reyting uğruna daha da çamura batırmaya çalışan bu zihniyet arada sırada bu tip ince ayarları hakediyor.

Bir de bu program gibi kötü niyetli olmayan ama basın ve medya mensubu olmanın sosyal medyadaki risklerini öngöremeyip olayları incelemeden yorum yapanlar oluyor arasıra. Dün bunun da bir örneğini twitter ortamında gördük ve bu sefer ayarı veren Fenerbahçe taraftarı oldu.

30 Mart'ta umarım Aziz Yıldırım serbest bırakılacak ve bu sefer ayarı o verecek. Türk futbolu ne kadar kirli bilemem ama Türk futboluna basın ve medya iki türlü zarar veriyor. Birincisi tamamen kötü niyetli reyting avcıları, ikincisi yeteri kadar araştırmayıp ortaya bir fikir ya da görüş atanlar. Ondan sonra da o yönetici posta koydu, bu taraftar saldırganlaştı yaygarası yapılıyor. 

22 Mart 2012 Perşembe

Fenerbahçe İçin Mutlu Son Türkiye Kupası


Belki de Fenerbahçe için bu noktada asıl hedef Türkiye Kupası olmalı. Ligde her ne kadar play off mücadelesinde puan farkı yarıya da inecek olsa bugün gelinen noktada Türkiye Kupası'nı hem de Trabzonspor ve Galatasaray'ın elendiği bir ortamda kaldırma şansı az değil Fenerbahçe açısından.

Dün Samsunspor maçı gösterdi ki Fenerbahçe finale kadar yürüyebilir. Finale çıktığı noktada ise o malum neredeyse 30 yılı bulan yarım insan ömrü boyunca kazanamadığı kupa hasretinin psikolojik etkisini minimize edebilirse "İlahi Adalet" tecelli eder bu yıl. Bu kadar mental açıdan yorucu bir lig maratonunda Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi biletini alabilmesi ve üzerine yıllardır kazanamadığı Türkiye Kupası'nı kaldırması da aslında yıllarca dillere destan olacak bir hikaye yaratır 3 Temmuz sonrası.

Aykut Kocaman önderliğinde sezona onur mücadelesi vereceğiz diye başlayan bir takımın bu başarı çizgisini yakalamasını istiyorum ben Süper Lig'i önde göğüslemektense. Bana göre Süper Lig'de verebileceği en iyi mücadeleyi verdi bu takım. Ve yine sezon başında sahaya çıkarken heykeli dikilecek kadro diye tanımladığı 2011-2012 Fenerbahçe Futbol Takımı idari ve futbolcu kadrosu için Türkiye Kupası'nı kaldırabilme ihtimali, hem bir camiayı bu yıl fazlasıyla mutlu edecek, hem de ortaya konulan onur mücadelesini fazlasıyla güzel bir ödülle taçlandıracak bir son gibi duruyor.

Eğer yıllar sonra bugünleri andığımızda bu senaryonun gerçekleştiğini görebilirsek, bu nesiller boyu anlatılacak bir hikayedir Fenerbahçe için. Ve sezon başından beri aklımda olan en akılcı hedef.

21 Mart 2012 Çarşamba

Figo Puantiyeli


Oyuncuların giyim konusunda seçimleri beni çok güldürüyor. Figo'nun golf oynamak için seçmiş olduğu puantiyeli pantlon için de denebilecek fazla söz yok.

19 Mart 2012 Pazartesi

Kadıköy'de Ezber Bozuldu


Uzun zaman olmuştu bu sezon Kadıköy'e gitmeyeli. Üstelik bu yıl ilk kez Moussa Sow'u da çıplak gözle izleme fırsatım olacaktı. Önce Mercan'da kokoreç, ardından karşısında kaymaklı kadayıfla başlayan derbi heyecanı stadyum çevresine yaklaştığımızda yükselen uğultuyla yanımdaki arkadaşımın "hadi oğlum hadi" uyarısı ve adımlarımızın koşar adıma dönüşmesi her Fenerbahçe maçı öncesi yaşadıklarımızın birer tekrarıydı sanki.

Bir başka tekrarı maç içerisinde ilk on beş dakikada yaşayacağımızı düşünmedik değil. Fenerbahçe maça öyle bir başladı ki en fanatik Fenerbahçe taraftarı dahi böyle bir açılış beklemiyordu muhtemelen. Sow'un vurduğu yarım röveşata ağlarla buluştuğunda muhtemelen sezonun en güzel golünü izlemenin keyfini yaşadı tüm stadyum. Tüm stadyum diyorum çünkü Galatasaraylı taraftarların olmaması aslında bir tarafını eksik bırakıyor oyunun. Ardından gelen Alex'in füzesiyle artık hem Fenerbahçelisi hem Galatasaraylısı dejavu hissine kapılmaya başlamıştı.

Ne olduysa 30. dakikadan sonra olmaya başladı zaten. Fenerbahçe oyunun kontrolünü rakibine verirken Galatasaray ilk yarının son on beş dakikasında ölümcül bir baskı kurmaya başladı. İkinci yarı devam edecek baskının da işaretleriydi bu durum. İlk yarım saat sahada istediğini yapan Alex etkisizleşirken Fenerbahçe Selçuk İnan üzerinde aynı baskıyı kurmamanın ya da bu baskıyı sürdürememenin cezasını çekti aslında. Oysa Selçuk İnan üzerine aynı baskıyı kurabilseydi Galatasaray da birşey üretemeyeceği aşikardı.

Geri kalan bölümde çok pozisyon bulamadı her iki takım da. Ama Galatasaray maçı çevirecek reaksiyonu fazlasıyla gösterdi. Oyunu tamamen Fenerbahçe yarı sahasına yıktığı ikinci 45 dakikada Fenerbahçe tribünleri dakika sayıyordu tezahürat yapmak yerine. Stoch'un beklenmedik derecede kötü oyunu, orta sahanın iki top yapamaz hale gelmesi, Gökhan Gönül'ün bu sene ki formsuzluğunun her geçen dakika gelen Galatasaray akınlarında su yüzüne çıkması herşey bir kenara da 2-0'dan 2-2'ye maçın gelmesini engelleyecek reaksiyonun bir türlü geliştirilememesi sorgulanmalı aslında.

Aykut Kocaman'a oyuna müdahale etmesi için yakarışlar, yaptığı müdahalelerin tasvip edilmemesi şeklinde geçen ikinci 45 dakikada en kritik karar Selçuk'un Stoch'un yerine oyuna alınmasıydı. Çok doğru bir hamleyi oyunu biraz dengeler gibi olacakken Alex'i forvete, Sow'u sola çekerek engelledi Aykut Hoca. Oysa ki yapılacak basit bir 4-4-1-1 düzeniydi. Eğer Aykut Hoca bu düzene ikinci 45 dakikanın başında dönmüş ve oyundan Stoch'u alıp Selçuk ile orta saha takviyesini gerçekleştirebilmiş olsaydı maçı tutma adına daha sağlam bir hamle gerçekleşmiş olacaktı. Fenerbahçe'nin top atıldığında kontra çıkacak bir oyuncudan daha çok topu orta sahada tutacak ve top yapacak bir oyuncuya ihtiyacı oldu kalan 45 dakikada.

Olmadı, Galatasaray teknik anlamda daha zayıf ama fizik kondüsyon açısından daha güçlü olduğunu gösterdi, buna göstermesine de Fenerbahçe çanak tuttu. Galatasaray galibiyeti kaçıran taraf olarak evine 9 puanlık avantajla dönmesini bildi.

Maç ile ilgili bir küçük notum var. Fatih Terim'in alnına gelen cisimle yaralanması çok üzücüydü. Ben hemen Galatasaray yedek kulübesinin arkasında izledim maçı. Taraftar her zaman suçlanıyor ve genel olarak tüm kanallarda da bahsi geçti. Hiç kuşkusuz Fenerbahçe seyircisiz maç cezası alacak ve almalı da. Ama maçın ilk dakikasından son anına kadar Hasan Şaş başta olmak üzere Ümit Davala ve takımın İdari Koordinatörü Şükrü Hanedar işte bu üçlü küfürleriyle, el hareketleriyle tribünleri kışkırtarak olacakların önünü açanlardı.

Tüm samimiyetimle söylüyorum ki blogumu takip eden arkadaşlar bilirler, ben bu üçlüyü Galatasaray Spor Kulübü'ne yakıştıramıyorum. O camiaya yakışmayacak düzeyde kışkırtıcı ve karakter yoksunu olduklarını düşünüyorum. Kendi gözlerimle gördüğüm, kendi kulaklarımla işittiğim şeyleri paylaşma gereği duydum bu noktada. Fatih Terim'e çok geçmiş olsun diyelim ama Hasan Şaş'ın yarılan kafası için bunu demek imkansız o hareketlerini gördükten sonra.

13 Mart 2012 Salı

Türkiye Taraftar Haritası


bilyoner.com tarafından üçüncüsü yayınlanan Türkiye taraftar haritası... Buna göre taraftar dağılımı şöyle: %35 Galatasaray, %34 Fenerbahçe, %20 Beşiktaş, %8 Trabzonspor.

En ilginci kendi şehrinde birinci çıkan sadece üç il olması. Trabzonspor, Eskişehirspor ve Sivasspor. Bu iller de gerçek futbol şehirleri aslında. Öte yandan İzmir'de de üç büyüklerin ilk üçte yeralması ve İzmir takımlarının bu üçlünün arasına girememesi enteresan geldi bana. Bursa'da ise Bursaspor üçüncü olabildi. Bu da Bursa'nın ayıbı olsa gerek.

Maç Taktiği


Rafa: Beyler bir de çizerek anlatıyorum, top rakipteyken kanatlar savunma oyuncuları ile yakınlaşıyor, forvet arkasındaki adam orta sahadaki ikili ile mesafeyi daraltıyor. Bloklar arası mesafe kısalacak. Ulen nereden çıkardınız bu karataytayı Versace takım tebeşir tozu oldu. Oğlum getir oradan IPAD'imi bana, bir de oralet tek şekerli...

Sezonun Portreleri


Bu sezon Türk futbolseverini ve tüm taraftarları mutlu etmedi, mutlu edemeden de bitiyor. Galatasaray şampiyon olursa bir başka sevinecek, hep içinde bir sıkıntı olacak. Fenerbahçe şampiyon olursa herşeye rağmen şampiyon oldum diyecek ama içindeki karın ağrısını geçiremeyecek. Diğerlerinin şampiyonluk ihtimali yok gibi ama mesela Beşiktaş belki yıllar sonra geçirdiği ve halen devam etme ümidi olan Avrupa yolculuğunda hiç de mutlu değil.

Tüm bunlara rağmen bu sezonun kahramanları var ve bu kahramanlar yerden göğe kadar övülmeyi hakediyorlar. Mesela Aykut Kocaman. Teknik adamlığı bir yana kulübün herşeyi oldu. Gün geldi avukatlığını yaptı, gün geldi bir psikolog gibi çalıştı, gün geldi oyuncu transferlerini yaptı. Çok büyük bir hikaye çıkardı.

Benzer bir hikayeyi Ankaragücü teknik direktörü Hakan Kutlu da yaşadı. Kulüp deplasmana gidecek parayı bulamazken o, onca ayrılan oyuncusuna rağmen PAF takviyeli kadrosuyla ligde onur mücadelesine soyundu. Başarılı da oldu. O teknik adam ki her hafta acaba kaç yer denilen Ankaragücü belki ligden düşmesi kesinleşti ama her maç ayakta dimdik duran futbolcularla büyük bir mücadelenin lideri oldu.

Ve Carvalhal... Belki sezon sonunda gidecek ama gönderilmesinin düşünülmesi bile Beşiktaş açısından fevkalade üzücü. Tayfur Havutçu'nun tutuklu yargılamasıyla başlayan süreçte ateşten bir gömlek giydi üzerine. Sezon başında emanetçi gibi duruyordu ama bugün o gömleğin gerçek sahibi. Beyefendiliği, insanlığı hep ön plana çıktı. Teknik adamlığı da...

Her üçünün bu sezon ki hikayeleri üç ayrı kitap olacak birer futbol emektarı hikayesi. Süper Lig'in parlayan yıldızları olarak bu sezona damga vurdular.

7 Mart 2012 Çarşamba

Sonunu Getiremeyenler Kulübü: Arsenal 3 - AC Milan 0


Bu sezon çokça maç analizine girmiyorum, özel bir nedeni yok. Belki de var, futboldan soğutanlar. Ama dün ki maçla ilgili bir iki satır yazmadan geçmek mümkün değil. Hem de ilk yarısını izleyemememe rağmen.

Neyseki sonradan geniş özetini de izleme imkanım oldu. Arsenal tarih yazmaya o kadar yaklaştı ki 4-0'lık ilk maçın rövanşında daha ilk yarı bittiğinde tabelada 3-0 Arsenal lehine yazıyordu skor. Gecenin performansını Rosicky ortaya koydu. Yıldızının parladığı o şanssız sakatlık öncesi dönemden kesitlerle 90 dakika boyunca sahada bir orkestra şefi gibi yönetti takımını. Attığı gol halı sahalarda dar alanda o küçücük kaleye, tam köşeye gönderilen ince vuruşlardandı. Arsenal özellikle Wallcott ile Milan savunmasının solunu darmadağın etti.

Ama mucize olmadı. İkinci yarının başlarında Gervinho'nun vurduğu ancak Abbiati'nin ters köşeye yatarken bacaklarından dönen top, yine Van Persie'nin önüne düştüğünde eminim ki dünyadaki tüm Arsenal taraftarları gol diye ayağa kalkmıştır. Tıpkı Szczęsny'nin haftasonu Liverpool deplasmanında Kuyt'ın penaltıdan dönen topa vuruşunu da çıkarması gibi Van Persie'nin vuruşunda da Abbiati bir anda kabardı kalesinde ve sihirli bir dokunuş ile bu bölümdeki en önemli gol pozisyonunu engellemiş oldu. O an kale arkası çekimde Milan defansının kireç gibi olan yüzleri ve hep birlikte son umut olarak senkronize bir şekilde ofsayt olması umuduyla ellerini kaldırışları belki de Milan açısından maçın ne kadar korkutucu bir hale dönüştüğünün kanıtıydı.

Olmadı, mucize yine gerçekleşmedi. Çok yakın bir dostumun söylediği gibi "Arsenal'de vizyon var ama bir türlü sonunu getiremiyorlar" sözü yine gerçek oldu. Arsenal 4-0'ın altından kalkacak vizyonu ortaya koydu, performansa dönüştürdü ama nefesi yetmedi. Zaten 70. dakikadan sonra bayağı bir oyundan düştüler.

6 Mart 2012 Salı

Zevkler ve Renkler #2


Hastasıyım şu futbolcuların zevksiz ve saçmasapan iç çamaşırı tercihlerine. Daha önce Samir Nasri'nin tercihini konu etmiştik bloga. Kabul edelim ki Ribery'inin ki ile yarışır ama burun farkıyla Samir birinci belli olur. Neyse Ribery de bu kategoriinin iddialı isimlerindendir ama.

5 Mart 2012 Pazartesi

İki Harika 90 Dakika


Haftasonu Süper Lig ve Premier Lig'de birbirine çok benzer iki maç vardı. Biri gol kaçırma rekoru kıran takımın lehine, diğeri ise aleyhine sonuçlandı. Gerek ligdeki pozisyonları nedeniyle şampiyonluk şansları azalmış ki bizdeki play off sistemi bile kurtarmıyor diyebiliriz, gerekse köklü ve ligin lokomotif takımları olması açısından. Ama esas benzerlik oynanan 90 dakikalardaydı.

Liverpool Arsenal karşısında öyle bir ilk 45 dakika oynadı ki, ilk yarının 5-1 Liverpool yerine bitmemiş olmasını futbol ilahları dahi açıklayamaz. Kaçan pozisyonları şöyle anlatabilirim, 5-1 mütevazi bir yaklaşım ve sadece altıpas üzeri ve civarında kaçan pozisyonlar için geçerli. Arsenal adına 1 diyorum zira bir kez gelip golü buldular da ondan. Daha da enteresanı Liverpool adına golü atan da Arsenalli Koscielny. İkinci yarıda oyun biraz durulsa da Liverpool fazlasıyla hakettiği maçı Van Persie'nin uzatma dakikalarında attığı golle kaybetti.

Beşiktaş-Trabzonspor maçının ilk yarısını izlerken aklımda hep bu maç vardı. Trabzosnspor'un da benzer bir sonla karşılaşacağını düşünmeye başlamıştım. Hatta Almeida ile golü bulduklarında "al işte yine atamayana atarlar" kuralı dedim. Ama öyle olmadı. Liverpool gibi çok kaçıran Trabzonspor kalan bölümde iki gol bularak maçın galibi olarak ayıldı sahadan.

İki maçta da deplasman takımının galip ayrılması ve iki maçta da ilk golü ev sahibi takımın atmış olmalarını da bir kenara not edelim. Tek fark Ada'daki maçı çok kaçıranın kaybetmesi, İstanbul'daki maçı çok kaçıranın kazanması oldu. İki maçta çok zevkliydi.

Bilerek Gördü Oynatmayın GS Maçında


Bu nasıl bir iki yüzlülük, nasıl bir terbiyesizliktir anlamadım. Selçuk Dereli ile twitter üzerinden başlayan yaygara şu anda Alex iki maç ceza alsın havasına büründü. Ya birileri Aziz Yıldırım içeride diye iyice sahipsiz zannetmeye başladı Fenerbahçe'yi ya da yüzsüzlüklerinde boğulma pahasına bu yayagarayı koparıyorlar.

Evet Alex bilerek gördü o sarıyı, daha önce gören sayısını hatırlayamadığım binlerce Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Yozgatlı, Konyalı, Erzurumlu gibi.

Yine günah keçisi Fenerbahçe ve Alex olsun sizlerde rahat edin. Hemen iki maç ceza verin bence. Vermezseniz adam değilsiniz.

Hangisi Gerçek


Hangisi gerçek, Gençlerbirliği gibi ligin flaş takımını 6-1 yenen Fenerbahçe mi, yoksa ligin ikinci yarısında düşüşe geçen Eskişehirspor karşısında 2-1 kaybeden ve ortaya futbol adına hiçbir şey koyamayan Fenerbahçe mi?

İkisi de aslında. Aradaki fark sadece rakibin oyun anlayışından kaynaklanıyor. Eğer Eskişehirspor Skibbe yönetiminde maça çıkmış olsaydı bir ihtimal Fenerbahçe kazanırdı ancak Ersun Yanal'ın Gençlerbirliği günlerinden gelen gelenekselleşmiş rakibi yıldırana kadar sert oynama taktiği, hakemin de hoşgörüsü ile çalıştı. Fuat Çapa'nın futbol oynayan takım yaratma isteği ise Fenerbahçe'nin klas ayakları karşısında bir gömlek aşağıda kaldı.

Tabi ki son dönemdeki kayıplar ve puan farkı Fenerbahçeli futbolcuların motivasyonunu ve maçın önemini bir kat daha artıran etkenlerdi. Tabi ki Şükrü Saraçoğlu atmosferi Fenerbahçe'yi daha da iten etkenlerin başında geliyordu. Stoch'un Puskas ödülünü kazandıracak füzesi Gençlerbirliği'ni daha 2. dakikada grogi hale getirdi.

Uzun yıllar boyu unutulmayacak bir imza attı Stoch, Alex istediği boş alanları buldu, oyununu mükemmel bir golle süsledi, ilk yarıda ceza sahası dışından yaptığı ufak dokunuş tıngır mıngır kale direğinin yanından giderken ikinci yarıda golle sonuçlanan benzer dokunuşu bu sefer ceza sahası içerisinde yaparak Gençlerbirliği defans bloğunu aynı şekilde hareketsiz bıraktı.

Beklentilerin azaldığı, yılgınlığın üzerine çöktüğü şu günlerde yeniden yeşertti şampiyonluk umutlarını bütün takım. Ne kadar ileri gidebilirler hala şüpheli ama geriye kalan 5 maçtan çıkarılacak 15 puan daha bu ligde play off'ta çok şeylerin değişebileceğinin kanıtı olsa gerek.