13 Kasım 2009 Cuma
İndirim Sezonu Başladı
Bundan çok değil 2 sezon önce 60.000 kişiye oynayan A.C. Milan şu anda bu rakamın oldukça altına düşmüş durumda. Bir önceki sezona göre taraftar sayısında 16.000 azalma var.
Real Madrid ile oynanan ŞL maçına 75.000 seyirci topladılar ama bunda Kaka'nın da hatırı sayılır katkısı olsa gerek. Parma karşısında 33.000'e düşen seyirci sayısı Roma ile oynanan maçta ancak 40.000'lerde kaldı.
Galliani de taraftarı stadyuma çekebilmek için bilet fiyatlarında indirime ve promosyona gittiklerini açıkladı önceki gün.
Bu ne kadar çözüm olacaktır bilemiyorum ama transfer sezonunda ektiğini şimdi biçiyor Milan.
Cuducini Trafik Kazası Geçirdi
Carlo Cuducini (kendisi hiç bir zaman Fenerbahçe'de forma giyen Milli kaleci olmamıştır) bu sabah motorsikletiyle bir otomobille çarpışmış ve ciddi bir kaza geçirmiş. 36 yaşındaki Tothenham Hotspur oyuncusunun bileğinde kırık olduğu ve kalçasından yaralandığı belirtilirken çarpıştığı otomobilin sürücüsü yara almamış.
Eski Chelseali oyuncunun tedavisi ne kadar sürecek bilemiyorum ama kalecileri toptan bir okutmak hiç fena olmaz.
12 Kasım 2009 Perşembe
Kumdan Kale
Blog aleminde kimseyi tanımam, Noat Samisa da buna dahil. Sadece üç beş kişiyle belirli bir muhabbetim olmuştur. Onlar da ya bana yorum gönderenler ya da BİY ve Futbloglar'a girmeden önce beni blogunda listesine alanlar o kadar.
Noat Samisa'nın başına gelen olay karşısında hayretler içerisindeyim. Bir deli kuyuya taş atar ve kırk akıllı çıkaramaz ya biraz öyle hissediyorum. Bugün yaşanan olay kendince yazı yazan, yazdıklarından para kazanan, kazanmayan, ona geçiren diğerine peşkeş çeken, her şeyiyle dürüstçe yazan ya da belli egolarını tatmin eden herkesin başına gelebilirdi. İyi de bu tanımlamaları, bu yakıştırmaları, bu sınıflandırmaları adı her ne olursa olsun, ister günde 5000 hit alsın ister ayda 5000 hit, kimin yapmaya hakkı var Allahaşkına. Ben bu platforma giren insanların futbol okumaya geldiğini sanıyorum, hala da büyük çoğunluk öyledir diye umuyorum. Bu insanlar bugün bloglar birliğinin birer kumdan kale olduğunu gördüler.
Hiç kimse görmese de umurumda değil, bence kumdan kale...Bugün burada gördüklerim, bazı bloglarda okuduklarım, yapılan yorumlar ve üstüne hacklenen bir blog...Azıcık aklımızla hepimizin üç beş kelam ettiği bir ortamda (Evet azıcık aklımızla kendimizi Kaf Dağı'nda da görsek, günün en çok oyunu aldığımız için sevinsek de biz hepimiz okyanusta bir kum tanesinden daha fazlası değiliz) herkes nasıl da bu kadar gaddarca bir savaşın içine giriyor veya çekiliyor anlamak mümkün değil. Bir sürü yorumda gelebilir ama onlar şöyle dedi, biz böyle yaptık, haklıyız hakkımızı alırız tarzında. Hiçbiri önemli değil. Önemli olan şu an ortaya çıkan tablo.
Diyelim ki birileri benim üzerimden nemalanıyor, diyelim ki birileri kendisini futbol tanrısı ilan ediyor, diyelim ki birileri BİY'den haklı veya haksız nedenlerle atılıyor...İyi de ne önemi var ki. En azından benim için...Sabah işe gidince mesai başlamadan bir iki post atayım, öğlen yemek arasında dışarı çıkmayayım da birşeyler karalayayım, akşam eve gelince çocuğu sallarken iki çizittireyim, evde eşimden bir de fırça yiyeyimler arasında (iyi arabesk yaptım bana acıyabilirsiniz) herkesin de, en azından büyük bir çoğunluğunda bir şekilde benim gibi hareket ettiğini düşündüğüm bir ortamda ne diyeceğimi bilemez hale geldim. Nutkum tutuldu.
Bugün itibariyle yerden yere vurduğumuz TV'deki iğrenç spor programlarından, aptal yorumculardan (eşim tuvaletteki böceği öldürmem için çağırınca 2 dakika ara verdim tekrar devam ediyorum), çiğköfte yoğurup tavana atan ve viskisini yudumlayan, eline eşeği versen yönetemeyecek kulüp başkanlarından, bu ülkeyi yönetemeyenlerden ne farkımız var diye düşünüyorum. Bloglarımızda futbolumuz kadar, kültürümüz kadar, kendimiz kadar, biz kadar.
Kimse üzerine alınmasın, herkes üzerine alınsın umurumda değil. Şaşkınım ve şaşkınlığımı yazacağım. Kimseye bok atmak, kimseyi karalamak için yazmıyorum, haddime değil. Kimsenin de beni karalaması haddine değil. Hayatımızın her anı pornografi olmuşken Noat Samisa'nın özeline girilip ortaya konan şeylerde aslında önemli değil. Dürüst olabilirsek hepimizin içinde, özelinde olan şeyler. Ama ben bunları gördükten sonra evime girilmiş gibi hissediyorum.
Benim evime izinsiz girmeyin, lütfen girmeyin. Kimsenin evine de girmeyin. İsterseniz beni evinize hiç almayın gücenmem. Beni sevmeyin, nefret edin farketmez. Ama birazcık saygı duyun. Kişilik haklarıma, özelime saygı duyun. Bileyim ki komşularımdan bana zarar gelmez. Ben de perdelerim açık rahat ve huzurlu bir şekilde oturayım evimde. Evime ziyarete gelen herkese kapım açık ama ben yokken eve girip eşyalarımı karıştırmayın. Yan daireden yatak odamı dinlemeyin.
Noat Samisa her kimsen geçmiş olsun...
İçi Boş Eldivenler
Bu fotografı koymadan önce çok düşündüm. Niyetim ajitasyon yapmak ve üç beş kişiyi daha bloga çekmek değil. Ama Enke'nin ardından yaşanan hüznü en iyi anlatan kare belki de. Ben üzüldüm mü? Evet. Nedenini bilmiyorum, belki her dramatik ölüme üzüldüğüm kadar. Eldivenlerin içi dolu olmayınca gerisi çok boş...Adamı İstanbulspor maçı sonrası yerden yere vurduk. Peki şimdi? Belki de üzüntüm daha çok bu yüzden.
Zarate İtalya Milli Takımı'na Doğru
La Gazetta Dello Sport'ta Mauro'nun ağabeyi ve menajeri, yaptığı açıklamada Zarate'nin Maradona tarafından Arjantin Milli Takımı'na çağırılmazsa İtalya Milli Takımı formasını giyebileceği belirtmiş.
Zarate'yi beğenenelerden biriyim ve bana göre Aguero'dan daha iyi. Maradona'nın damadını çağırırken onu es geçebilmesini anlamıyorum. Anlıyorum da anlamıyorum...
Şampiyona Barca Çıktı
Alcorcon kente dönüşünde bir şampiyon gibi karşılandı. En azından taraftarları için artık öyle. "Tebrikler Şampiyonlar" pankartları ile karşılanmaları da bunu fazlasıyla teyit ediyor.
1971'de kurulan Alcorcon şimdi kupada son on altıda Barcelona ile karşılaşacak. Belki şanssız bir kura ama kent ve futbol takımı için büyük şans. Efsane olma yolunda ilerleyebilecekler mi ? Kral Kupası'ndaki eşleşmelere bakınca takvimde artık herkes bu maçı bekliyor hiç kuşkusuz. İlk maçlar 5/6/7 Ocak 2010'da, rövanş ise 13/14 Ocak'ta oynanancak.
Kupadaki Eşleşmeler:
Alcorcon - Barcelona
Atletico Madrid - Sevilla
Valencia - VillarrealRayo
Vallecano - (Hercules/Almeria)
Racing Santander - Celta Vigo
Recreativo Huelva - Deportivo La Coruna
Osasuna - Mallorca
Malaga - Getafe
11 Kasım 2009 Çarşamba
Elano Vakası
Elano'nun Hughes ile yaşadığı problemleri bilmiyordum. Galatasaray'a geldiğinde de onun problemsiz bir oyuncu olduğunu düşünüyordum Sezon başından beri ilk onbirde düzenli olarak yeralmamasına rağmen problem çıkartmamış olması da bu görüşümü destekliyor şu ana kadar.
Ama City kanadından gelen haberler tam tersini söylüyor. Eski takım arkadaşı Ireland onun hakkında bakın neler demiş: "Bazı oyuncular burada bulunmak istemediler. Hughes'e inanmak istemediler. Elano ve Jo hiç fazladan çaba sarfetmediler ama bunu yapmak zor birşey değildi. Bunj yapmak için köpek gibi koşmanıza gerek yoktu. Sadece biraz daha profesyonel olmak ve takım ruhunu taşımak yeterliydi. Ama bu oyunccular o ekipte kalmak istemediler. Akabinde Elano Galatasaray'a satıldı. Sven döneminden yanına hiçbir şey kar kalmadı. Dürüst olmak gerekirse o zamanlar onun dönemiydi. Patron geldikten sonra büyük değişikliler oldu ve Elano bu duruma ayak uyduramadı. Elano düzgün ve iyi bir adam, onunla çok iyi zamanlar geçirdik ve çok değerli bir oyuncu. Ama oyununun üzerine çok daha iyisini koyabilir ve olduğundan daha iyi olabilirdi. Eminim ki geçmişe baktıklarında Elano ve Jo üzgünler..." ve birkaç satır daha...
Elano'nun şu anki durumuna baktığımda ve bu açıklamayı okuduğumda şunu düşünüyorum. Elano Brezilya Milli Takımı ile 2010'da G.Afrika'da yeralmak için geldi Galatasaray'a bu çok açık. Ancak sezon sonuna daha çok uzun bir zaman var ve sanki gün be gün uzaklaşıyor bu isteğinden. Yavaş ama derinden. Kuşkusuz çok yetenekli bir oyuncu ancak Dunga da bu konu ile ilgili kafa patlatıyordur. Sezon sonuna kadar bu şekilde forma giyemeyen bir oyuncu için 2010'da takımda yer açacak mı konusunda şüpheliyim. Ve Elano'nun da şu ana kadar sürdürdüğü sükunetini koruyacağı konusunda da.
Rijkaard bu güne kadar herhangi bir problem yaşamadı ya da olası bir krizi iyi yönetti. Ve fakat sistemin içerisinde ona yer açamamış olmasıydı benim de bütün eleştirim. Galatasaray'ın bir Lincoln vakası daha kaldıracak gücünün olmaması ve takım içinde buna katlanacak bir oyuncu grubunun da olmaması.
Herşey süt liman değil aslında herkesin içinde fırtınalar kopuyor olsa gerek. Fırtına patlar ve dışarı çıkıp kasırgaya dönüşür mü bilemiyorum. Benimkisi sadece bir beyin fırtınası. Ama olabilitesi güçlü ve arkasında dayanağı olan şeyler var.
Slm, nbr? Ben Gelmiyom. Lothar Matthaus
Lothar Matthaus'un bilinmeyen yüzünü Borges anlatır durur hep, benim takip ettiğim kadarıyla kendisinden haz etmez pek.
Artık bu konuda sıkı bir müttefiki daha var, o da Racing yönetimi. Matthaus geçtiğimiz günlerde Arjantin Primera Division takımlarından Racing ile anlaşma noktasına gelmişti. Rivayet odur ki anlaşmayı son anda bozmuş ve bunu sms göndererek kulüp başkanı Rodolfo Molina'ya bildirmiş. Başkan'ın açıklamasına göre Mathaus bir daha Racing'in kapısından içeriye giremez. Anlaşılmış olmasına rağmen son anda yeni taleplerde bulunan Matthaus'un bu isteklerinin Racing tarafından kabul edilemeyeceğini belirtmiş.
22 yaşındaki eşinin de Lothar Matthaus'un caymasında etkili olduğu yazılıp çiziliyor. Bir başka iddia da istediği finansal garantiyi alamamış olması. Her ne olursa olsun sms olayı felaket.
Drogba Beyaz Perdeye Göz Kırpıyor
Pozisyonu ilk izlediğimde Evans'ın Drogba'yı öldürmeye teşebbüs ettiğini düşündüm, isteyenler buradan izleyebilirler.
Drogba gibi bir adamı böylesine dağıtan bir tekme çok sağlam olması gerekirdi herhalde. Ama Evans sadece rüzgar yapmış. Drogba ise müthiş bir aktör olabileceğini sergiliyor. Temas olsa bile bu bir darbe değil dokunma ki defalarca izleyip anlaşılabiliyor.
Maçın hakeminin ben olmadığıma dua ediyorum. İtiraf edeyim Evans'ı atmıştım.
2010 Dünya Kupası Formaları
Arjantin'in forması klasiğe çok yakın, bence de klasik çizgilerinden ayrılmamaları iyi olmuş.
Almanya oldukça sade bir formayla çıkacak, ben bu kadar sade olmasını yadırgadım formalarda. Eskiden şortta sarı ve kırmızı tonlar formaya renk katıyordu. Yeşil formalarını tercih ederim.
Meksika'nın forması tam halı saha forması olmuş.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)