27 Mayıs 2010 Perşembe

Güiza Tribi

Dünya Kupası'nda Unutulmaz Kareler-14

Dünya Kupası denince akla ister istemez gelen ilk takımdır Brezilya. Ve her Dünya Kupası'nda akla ilke gelen taraftar grubu da Brezilyalılardır. Kadro derinliği ne olursa olsun Brezilya turnuvaya hep kupanın bir numaralı favorisi olarak katılır.

Doğal favoridir yani. Ve Brezilya deyince de tribünlerdeki samba rüzgarı takılır akıllara. Maç ne olursa olsun samba devam eder. Kameralar maç oynanırken oyunun her durduğu anda Brezilya taraftarlarına döner. İşin garibi sadece Brezilyalılar değildir bu ülkeye gönül verenler. Her milletten Brezilya forması giymiş ve samba rüzgarına kapılmış birilerini görebilirsiniz.

2010'un doğal favorisi de Brezilya'dır kupayı alamayacak dahi olsa. Ve 2010'da yine samba rüzgarı esecek tribünlerde.

Ve yine bu rüzgar Dünya Kupaları'nın unutulmaz kareleri içerisinde yeralacak.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

İtalya 2006'dan Sonra G.Afrika 2010'da da Kupayı Kaldırabilir mi?

Jose'yi de Alırım Var mı?

Real Madrid Başkanı düzenlediği bası toplantısıyla gelecek sezon takımın patronunun Jose Mourinho olmasını istediğini resmen açıkladı. Pellegrini'ye teşeşkkür eden Perez Jose ile hedeflerini de ligde ve Avrupa'da kupalar olarak çizdi.

Inter ile olan kontrat problemi çözülür çözülmez kendisini Real Madrid'e bağlayacak sözleşmeyi imzalamak istediklerini söyleyen Perez kaç yıllık bir sözleşme imzalayacakları net değil ama maliyetinin 55-60 milyon € olacağı yazılıyor.

Günaydın

Fenerbahçe Gandhi'sini Arıyor diye yazdım ya iki farklı blog platformunda puan veriliyor. Fenerblog.com adresinde en son baktığımda -27 puan almıştı. Futbloglar.com adresinde ise +22,8. Garip olan da bu zaten ortası olmaması.

Fenerbahçe Gandhi'sini Arıyor da diğerleri sütten çıkmış ak kaşık mı? Değil ama bu yazı Fenerbahçe yazısıydı, çünkü ben Fenerbahçeliyim. En koyusundan hem de. Kendimi bildiğimden beri. Denizli'de şampiyonluğu kaybettiğimiz maçta şoka girip saatlerce yatakta kendime gelmek için yatacak kadar. Galatasaray'a 5-1 yenildiğimiz maçta bir paket sigarayı bitirip kül tablasına tekme attıktan sonra salona saçılan küller yüzünden eşim tarafından evden kovulacak kadar.

Futbol erkeklerin savaşma güdülerini törpüledikleri bir spor arenası. Eğer futbol olmasaydı eminim şiddet iki katına çıkar, toplumsal infialler daha fazla olur, dünyada çok daha fazla savaş yaşanırdı. Roma'da Gladyatörler ne ise bugün futbol sahalarındaki futbolcular da onlar aslında. Sadece daha modernize edilmiş, endüstriyelleşmiş ve vahşet boyutundan uzaklaşmış şekli.

Ama tüm bu duygular benim için 90 dakikada sona eriyor. Sonrası... Gandhi...

İki farklı platformda neredeyse aynı oranda onay gören ya da karşı çıkılan bir yazıdan bahsediyorum. İşte sorun burada zaten. Kutuplaşmış olmak da. Bir Fenerbahçeli'ye sorduğunuzda bütün Galatasaraylı futbolcular, yöneticiler ve taraftarlar için çirkef, üç kağıtçı vs. sıfatları sayabilir size. Bir Galatasaraylı'ya bu soruyu sorarsanız aynı cevabı alırsınız.

Ben mi? Galatasaray'ı sevmem, ama çok iyi bilirim ki Galatasaray'sız futboldan aldığım zevk birkaç kat azalır. Denklem bu kadar basittir aslında. Bir şarkı olsa herhalde "Ne senle beraber ne de sensiz" olur Sezen Aksu'nun ağzından. Nefret ile sevgi arasındaki ince çizgidir Fenerbahçe ile Galatasaray'ın ilişkisi. Sıcak ve soğuk gibidir. Tavlada hep beyaz pulları almakla hep siyah pulları alarak oynamak kadar keskin bir ayrımı vardır. Ve eminim ki çok klişe olan o kolkola maç izlemek aslında hiç keyifli birşey olmayacaktır.

Öte yandan Galatasaray başta olmak üzere, diğer Turkcell Süper Lig kulüplerini Fenerbahçe düşmanı ilan etmek (her sene üç yeni takım lige katıldığından bu durum Bank Asya Lig'inden gelen diğer takımları da kapsıyor doğal olarak) en hafif tabiriyle geri zekalılıktır. Bu gerizekalılığı gösterenlerin günlük hayatında otobüse bindiğinden (25 milyon Fenerbahçeli'den yola çıkarak) her üç kişiden iki kişiyi gırtlaklaması, iş yerinde patron da dahil aynı oranı uygulayarak toplu bir katliam yapması gerekir.

Mantık bu ya...Onlar düşman, çünkü adı üzerinde geri kalanlar onlar...Kim diyor? Fenerbahçe Başkanı. Kim inanıyor? Gerizekalılar. Kime yararı var? Onlara...İslam Çupi'nin sözlerini bir daha okuyun lütfen. Fenerbahçe'nin büyüklüğü geri kalan tüm camiaları düşman ilan edip onlarla savaşan bir camia olduğu için Fenerbahçe büyüktür demiyor.

Geri zekalılıktır neden biliyor musunuz? Çünkü mangalda kül bırakmadan diğerlerini düşman ilan edenler iş yerinde rakip takımı tutan patronun poposunu affedersiniz ... Gerizekalılardır çünkü düşman ilan ettiklerinin arasında babaları, anaları, kardeşleri, dedeleri var. Gerizekalılardır çünkü en yakın arkadaşları Galatasaraylı ve aynı kaba ...

Ama onlar düşman? Bunu diyen kim? Fenerbahçe Başkanı. Papermoon'da hep Fenerbahçelilerle oturup yemek yer değil mi Fenerbahçe Başkanı. Ama yok kabul de edemez kimse şimdi gerizekalılığını. Ondan sonra da her başarısızlıkta aynı masalları dinleyip kendine bir avuntu bulur.

Tıpkı Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" söylemi ilkelliğinde bir kafanın ürünüdür bu söylemde. Ama aynı kafalar yabancı futbolcu serbest olsunun bayraktarlığını yaparlar. Perhiz ve lahana turşusu ilişkisi yani...
Fenerbahçe başarısız oldu beyler... Ama şampiyonluğu kaçırdığı için değil. Anelka'nın bile yedek oturabildiği bir takımdan, yabancı sınırlarını kaldırmaktan bahseden bir başkanın sıradan yabancıları doluşturduğu bir takıma dönüştüğü için.

Fenerbahçe başarısız oldu beyler... Ama diğerleri yüzünden, hakemler yüzünden, Federasyon yüzünden değil beyler... Kendi öz evlatlarını bile arkasına bakmadan kulüpten kaçırdığı için. Arkasına bakmadan kaçtılar çünkü antremana, soyunma odasına girip sinkaflı küfürler savrulmasından bıktıkları için.

Fenerbahçe başarısız oldu beyler... Gidin beş sene önceye, Şampiyonlar Ligi'ni alacağız diye yola çıkan bir takım bu sene hedefini Turkcell Süper Lig'i almak olarak koyduğu için. Uyanan var mı?

Günaydın...

Not: Fenerbahçeliler gibi düşen diğer takım taraftarları da gerizekalıdır.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Beckham'ın Afganistan Günlüğü



 
 
 
 

Dün - Bugün

Dün:

Mourinho Chelsea'de kapının önüne konmuş ve Serie A'da Juve ve Milan'ın yokluğunda at koşturan bir adamdı.

Eto'o sezon başında Barca'nın kapısının önündeydi. Barca'daki dişilileri huysuzlukları ile bozan adam ilan edilmişti.

Sneijder Real Madrid'ten kovalandı adeta. Geçen sezonki hayalkırıklığı Hollandalılar'ın eseriydi ve o da Hollandalı'ydı.

Lucio Bayern'den tatsız ve buruk ayrıldı. Yaşlı adama artık ihtiyaç yoktu.

İtalyan futbolu sezon içerisinde Avrupa'da üçüncü büyük lig olmayı bırakın dördüncülüğü bile tartışılıyordu.

Bugün:

Avrupa futbolunun  en tepesine isimlerini yazdırdı bu adamlar. Hatta dünya futbolunun en önemli organizasyonunda.

Fenerbahçe Gandhi'sini Arıyor























Serdar Ali Çelikler yazmış bugün, pekçok anlamda da duygularıma tercüman olmuş yazısında. Okumak isteyenler buraya tıklayabilirler. Her sene 50 milyon $ ortalama harcama yapan ve onbir senede 4 Süper Lig şampiyonluğu bir de Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final ile yetinen bir Fenerbahçe'nin taraftarının nasıl efsane başkan masalıyla uyutulduğunu anlatıyor.

Başarı futbolda şampiyonluk mudur? Elbette hayır, yapılan onca tesisleşme, tüm spor dallarında başarılı olan bir spor kulübü olmak çok önemlidir. Ama sporun lokomotifi futbolda başarı falan yoktur ortada. Başkanlığı döneminde 5 Galatasaray, 2 Beşiktaş ve bir de Bursaspor şampiyonluğu görmüş olmak buna karşılık kazanılan 4 Süper Lig ve çeyrek asrı geçen kupasızlık başarı da adledilebilir başarısızlık da futbol adına. Bu durum biraz göreceli aslında.

Ama ortada çok net bir başarısızlık var ki o da Türkiye'nin en nefret edilen kulübü haline gelmek. Ve sadece rakip takım taraftarları için değil, kendi öz evlatlarını da kulüpten olmasa bile kendinden nefret eder hale getirmek. Parayla büyüklük olmaz, herşeyi satın alamazsınız. Ve hiç kimsenin Fenerbahçeliliğini sorgulama yetkisine de hasıl olamazsınız başkanlık koltuğuna oturarak. Bu iş tek büyük Fenerbahçe diyerek de olmaz. Rahmetli İslam Çupi zaten çok güzel açıklamıştır Fenerbahçe'nin büyüklüğünü "Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü,ne kupa büyüklüğüdür " diyerek. Bunun üzerine yaptığınız "Tek Büyük Fenerbahçe" safsatadan öteye gidemez.

Lümpen bir başkan ile Lümpen bir takım yaratmıştır Fenerbahçe. Ali Şen döneminde tohumları atılan nefret Aziz Yıldım ile çığ gibi büyümüştür. Bu yıl Fenerbahçe taraftarının yaşadığı son doksan dakika şokunu bir başka takım yaşamış olsaydı eminim ki pek çok rakip takım taraftarının içi cız ederdi. Ama sözkonusu Fenerbahçe olunca herkes zevk aldı bu durumdan. Sebebi ise yönetimin Lümpen anlayışından başka bir şey değildi aslında.

Fenerbahçe Türkiye demekti düne kadar. Arabeskin en yoğun olduğu takım. Hala Türkiye'nin aynasıdır aslında, yine arabeski sonuna kadar yaşar ve yaşatır taraftarına. Ama Türkiye'nin aynasına Fenerbahçe taraftarı baktığında artık hep Türkiye'nin en kötü yüzünü görmektedirler. Artık bu kulübe emek vermiş Rüştüler, Ümitler, Semihler kendi evladı olmaktan çıkmış birer provakatöre dönüşmülerdir bu yönetime göre. Hoş onların da hataları vardır ama parayla köle ticaretine boyun eğmedikleri için bugün düşman ilan edilmektedirler.

Ali Şen döneminde atıldı bu tohumlar demiştim ya bunun ucu Oğuz ve Aykut'un aforoz edilişine kadar gider. O gün Fenerbahçe'nin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi dikilen Ali Şen'i bitirmek için daha fazla Ali Şen olmak gerekiyordu. Aziz Yıldırım Ali Şen'in de ötesine geçerek başardı bunu. Ne tuhaftır ki Fenerbahçe taraftarını hatta rakip taraftarları da inandırdı Fenerbahçe'nin kendisinden başka alternatifi olmadına. Koskoca Fenerbahçe camiası (25 milyon deniyor ya) kendisine vizyonu olan, planları olan, belirli bir programla hareket edecek başka bir adam bulamaz mı başkan olarak ne tuhaf?

İstikrar denilip duruldu, Daum ile tekrar 3 yıllık kontrat imzalandı. Şimdi Daum'u gönderme muhabbetleri dönüyor kimse de yok canım diyemiyor. Kimi kandırıyorsunuz istikrar diyerek. Daum ilk döneminin üçüncü yılında şampiyon olamadı gönderildi, Zico gibi adamı ikinci sezonunda şampiyon olamayınca gönderdiniz, Arogones ilk sezonunda kapının önündeydi, şimdi ikinci Daum döneminin ilk senesi aynı muhabbet. Öncesinde gelen gideni zaten kimse hatırlamıyor bile.

Fenerbahçe kimsenin amalı değildir, kimsenin de Fenerbahçe'nin büyüklüğünü tekrar tanımlamasına ihtiyacı yoktur. Gün Fenerbahçe'nin tekrar sevilme günüdür artık. Gün Fenerbahçe'nin Fenerbahçeli ile ve rakipleri ile kucaklaşma günüdür. Bunu da ancak Fenerbahçe'nin Gandhi'si yapar. O yüzdendir ki Fenerbahçe'nin de kendi Gandhi'sini bulmaya ihtiyacı vardır.

Dünya tarihine baktığınızda pek çok diktatör görürsünüz. Hiçbiri hatırlanmak dahi istenmez. Fenerbahçe'nin diktaya değil Gandhi şevkatine ihtiyacı vardır, taraftarının da.

"Göze göz ilkesi tüm dünyayı kör eder." der Gandhi. Fenerbahçe'yi de kör eden aslında göze göz dişe diş diye kandırılıyor olmasıdır. Fenerbahçeli olmayanların düşman ilan edilmesi. Toplumun ikiye bölünmesi ve dğerlerinin Fenerbahçe karşıtları ilan edilmesi. Hepsi bu...Yoksa Bursaspor'un şampiyon olması da, Denizli de son dakikalarda Galatasaray'a kaybedilen şampiyonluğunda acısı güzeldir Fenerbahçeli için.

Arabesktir Fenerbahçe taraftarı, sevincini ayrı, acısını ayrı güzel yaşar. Bugün acısını çekilmez kılansa yıllardır ekilen nefret tohumlarının bugün büyüyüp kocaman bir orman olması ve Fenerbahçeli'ye zarar vermesidir. Bugğn tek bir adamın herkesin Fenerbahçeliliğini sorgulayacak kudrete sahip görmesidir kendisini. Hem de evinin rızkından artırıp parasının yettiğince takımını stadyumda kombine, evinde Digiturk alarak, Fenerium'a koşup formasını her sezon yenileyerek takımını destekleyenleri bile.

23 Mayıs 2010 Pazar

Yugoslavya

Yugoslavya gençliğe adım attığım yılların fantastik Milli Takımları'ndan biriydi. Dağıldıktan sonra Hırvatistan Dünya Kupası'nda iş yaptıysa da hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Best Eleven Yugoslavya diye bir ülke olsaydı Milli Takımı ne olurdu diye sormuş ve kendisi cevaplamış. Aşağıdaki kadro muhteşem değil mi?

Kaleci

Samir Handanovič (Slovenya; Udinese)
Stipe Pletikosa (Hırvatistan; Spartak Moskova)

Defans

Josip Šimunić (Hırvatistan; 1899 Hoffenheim)
Vedran Ćorluka (Hırvatistan; Tottenham Hotspur)
Marko Baša (Karadağ; Lokomotiv Moskova)
Aleksandar Kolarov (Sırbistan; Lazio)
Nemanja Vidić (Sırbistan; Manchester United)
Neven Subotić (Sırbistan; Borussia Dortmund)
Branislav Ivanovic (Sırbistan; Chelsea)

Orta Saha

Zvjezdan Misimović (Bosna Hersek; Wolfsburg)
Miralem Pjanić (Bosna Hersek; Lyon)
Luka Modrić (Hırvatistan; Tottenham Hotspur)
Darijo Srna (Hırvatistan; Shakhtar Donetsk)
Niko Kranjčar (Hırvatistan; Tottenham Hotspur)
Simon Vukčević (Karadağ; Sporting CP)
Dejan Stanković (Sırbistan; Inter Milan)
Miloš Krasić (Sırbistan; CSKA Moskova)
Gojko Kačar (Sırbistan; Hertha BSC)

Forvet

Edin Džeko (Bosna Hersek; Wolfsburg)
Zlatan Muslimović (Bosna Hersek; PAOK)
Vedad Ibišević (Bosna Hersek; 1899 Hoffenheim)
Eduardo (Hırvatistan; Arsenal)
Ivica Olić (Hırvatistan; Bayern Munich)
Mladen Petrić (Hırvatistan; Hamburger SV)
Goran Pandev (Makedonya; Inter Milan)
Mirko Vučinić (Karadağ; Roma)
Nikola Žigić (Sırbistan; Valencia)
Marko Pantelić (Sırbistan; Ajax)
Milan Jovanović (Sırbistan; Standard Liege, Liverpool ile imzaladı)
Milivoje Novakovič (Slovenya; 1. FC Köln)

Ertelenen Nikah























Geçen senenin direkten dönen transferlerinden biriydi Villa. Chelsea'den Real'e kadar pekçok takım ilgilenmiş ancak Barca imzaya çok yaklaşmıştı.

Geçen sene ertelene  düğün bu sene gerçekleşti. Barcelona'yı artık kim durdurabilir? Tek isim var akla gelen ama bakalım ne olacak?

Morinho'nun Veda Busesi


Herkesin bir durma dönemi oluyor demek. Ben de uzun bir süre çeşitli nedenlerle yazamadım düzenli olarak. Şampiyonlar Ligi'ni az daha iş nedeniyle gittiğim Prag'da bir Çek birahanesinde izleyecektim ama döndüm bugün itibariyle. 1200'lerden beri üretilen ilk Çek birası Tomaszka'yı (Tomassi) devirerek içmek mükemmel olurdu da bu Çek milletininmisapirverliği beni ülkeme daha çabuk dönmeye itti.

90 dakikası çok ortada gözüken bir maçtı Inter - Bayern karşılaşması. Nitekim 35. dakikaya kadar da tempolu, heyecanlı ama ortada geçen bir maçtı. Böyle maçlarda ilk golü atan çok büyük avantaj kazanır. Milito da ilk bulduğu pozisyonda Butt'ı yatırıp mükemmel bir gole imza attı. Usta ile Çırak'ın karşılaşmasında Usta ağır defansını devamlı ileri çıkarmanın faturasını böylece ağır ödedi.

İkinci yarıda Barcelona maçı taktiğine dönen Inter'e go atmaları mucize olurdu ve o mucize de gerçekleşmedi. İlk golü atanın kazanacağı maçta perdeyi müthiş slalomu ile kapatan yine Milito oldu. Dünya Kupası'nda Maradona'ya adeta Messi kadar büyük bir kozum mesajını bir kez daha gönderdi Arjantinli.

Morinho'nun  Madrid yolculuğuna çıkarken yanına alacağı en büyük apolet hiç kuşkusuz bu kupa olurdu. Oldu da... Inter ile çok başarılı bir kariyeri ardında bırakarak yarattığı eseri ile gurur duyarak İspanya'ya biletini aldı Portekizli.

Madrid'ten başı dik ayrılan bir diğer isim de Sneijder'di. Sezon başında onu kapının önüne koyanlar sezon sonu geldiğinde onu evlerinde televizyon başında izlemek zorunda kaldılar. Onu baştan yaratan Portekizli de şimdi o evleri başında oturqanların takımını ayağa kaldıracak. Garip...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Kaçan Goller


Hayatımda hiç bu kadar yoğun olmamıştım. İş yerinde terfi aldım, görev tanımlamam değişti ama eskiden yaptığım işleri de bir süre götürmek zorunda kalınca iki kat iş bindi üzerime. Ve blogu çok ihmal ettim. Önümüzdeki hafta da Prag'da olacağım.

O kadar çok yazacak şey vardı ki hepsi birikti. Ümit Özat'ın Fenerbahçeliler karşısında ne kadar sevimsizleştiği, Atletico Madrid'i kupaya götüren Forlan, geçen haftasonu Serie A'daki rüzgar ve Pandev'in topu direkten dönerken Totti'nin golüyle Roma öne geçtiğinde Milano'da ve Roma'da acaba mı dedirten bir son on dakika.

Volkan'ın kalesini gole kapatması, onu bırakın Fenerbahçe'nin onbir adamının Ankaragücü karşısında maç 3-0'a gelmişken verdikleri gol yememe mücadelesi. Jo'nun kaçışı.... Vay be neleri yazamamışım.

Pazar gününe kadar birkaç yazı girerim artık. Pazar'dan sonra kapalıyız. Prag'dan sevgilerle diyelim şimdiden. Afilli bir eğitime gidiyorum. Hava yağmurluymuş ama ne yapalım artık.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Dünya Kupası'nda Unutulmaz Kareler-13

Eleme grubunda Arjantin'i 5-0 ilegeçtiklerinde Pele onları 1994 Dünya Kupası'nın favorisi ilan edivermişti. Hayal kırıklığı yarattılar o yıl. Grupta hiçbir varlık gösteremeden elenip gittiler. 98'de de aynı senaryoyu izledi futbolseverler. Romanya karşısında 2-0 kaybedip, Tunus'u 1-0 ile geçip grubun finalinde İngiltere karşısına çıktılar ama hiç şansları olmadı. Constantin Galca ile G.Amerika'nın ikinci Beyaz Maradonası ilan edilen Valderrama ise fotograf karesine bu hiç unutulmayacak görüntü ile yansıdı. 

Baba Ne Yaptın Yaa

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Fenerbahçe Son Tura Girdi

Trabzonspor maçı sonrasında Ankaragökçekspor karşısında hiç kimse böyle bir Fenerbahçe beklemiyordu. Çok iyi oynadığından ya da çok pozisyona girdiğinden değil bu söylediğim. Kendisinden çok emin ve kararlı bir oyun ortaya koydu sarı larcivertliler.

Haftalardır ligi gerim gerim geren Ankaragökçekspor yönetimi de bu gerginliğin yansımasını gördü sahada. Kendi oyuncuları tanınmayacak halde dolaştılar sahada. Kaleci Serkan Kırıntılı'nın yediği goller çok tartışılacak ama esas sorun onun nasıl bu hale geldiği olsa gerek. Ve tabi Ankaragökçekspor seyircisinin.

Bekir yerde kıvranırken dahi sahaya kendisini hedef alan sert cisimler gönderen bir zihniyet Türkiye'nin göbeğinde, başşehrinde yaşandıktan sonra amatör liglerde yaşananları garip karşılamamak lazım. Cristian'ın attığı golden sonra gözyaşı silen gol sevincini de.

Ciddi bir lobi oluşturulmuş durumda. Fenerbahçe kirli bir şampiyonluğa gidiyor şeklinde bir cemaat var Türkiye'de. Rijkaard'ın B Planı yok cemaati gibi bir cemaat bu. Neredeyse Fenerbahçe ile oynayan tüm rakip takımların kalecileri zan altında. Mesela eski Fenerbahçe kalecisi Murat Şahin. Adam bir hatalı çıkışı yüzünden şikeci oldu çıktı. Oysa bu adamın Beşiktaş formasıyla nasıl Fenebahçeye maç çıkarttığını herkes unuttu. Iveca'dan yeni bir Zalad yaratıldı. Şimdi de Serkan Kırıntılı var hedef tahtasında.

Kimse sahada oynanan oyuna bakmıyor. Dünkü maç sabaha kadar oynansa Fenerbahçe kazanacaktı çünkü o kararlılıkta çıktı. Rakibin psikolojik durumu ise Gökçeklerin sorunu, Fenerbahçe'nin değil. Fenerbahçe'den bu konuda ortamı geren tek bir açıklama gelmedi.

Maçın 90 dakikasında topunu oynadı ve şen döndü İstanbul'a. İkinci yarıda grip olan Alex'in sahadaki yerini Cristian'a bırakması endişe yaratsa da Güiza'nın 46. dakikada gelen golü orta sahayı tamamen Fenerbahçe'nin ele geçirmesine yaradı.

Önümüzdeki hafta Trabzonspor karşısında 3 puan almak zorundalar ancak Bursaspor'un karşısında da hiç hesapta olmayan ve üçüncülük kovalayan bir Beşiktaş var artık. Yani 3 puan çantada falan değil. Bu sonuçlardan sonra Fenerbahçe %90 şampiyon demektir. Denizli'yi unutmadan şimdilik noktalı virgül koyalım.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Guti Galatasaray'a Giderse

Guti'nin Galatasaray yolunda olduğu yazıyor Marca'da. Bu transfer gerçekleşirse Beşitaş ve Fenerbahçe'den sonra Galatasaray da bir İspanyol oyuncuyla tanışmış olacak.

Guti farklı tabi ama daha önce gelenlere bakınca İspanyol futbolcu yaramıyor takımlarımıza. Bir başka konuda Guti ile Rijkaard'ın sorunsuz bir birliktelik yaşayıp yaşamayacakları olsa gerek.

Ne olursa olsun Guti'nin Turkcell Süper Lig'de forma giymesi güzel olur. Zeki oyuncudur, tribünlere heyecan verir, özel yaşantısı gazetelere bol bol malzeme katar, rakip taraftarlar hoş olmayan bel altı şarkılarını bestelerler Guti'ye, rakip futbolcuların sahada ne diyerek Guti'yi çileden çıkarmaya çalışacaklarını zaten biliyoruz.

Guti'yi izlemek zevk olur da her türlü kirli çamaşırımızı da çıkarıp dökeriz ortaya.

Kabus

Son 28 yılda 7 final gördü Fenerbahçe ve hiçbirini kazanamadı. Özellikle son altı yedi yılda dört finali var. Bu yıl ki finalin Şanlıurfa'da olması ve maçın gündüz oynanacak olması Fenerbahçeliler arasında kupayı alacağız ama maç gündüz oynandığı için yine göremeyeceğiz geyiklerini bile döndürmeye başlamıştı.

Ama kabustan uyanamadı Fenerbahçe. Ve şimdi her Fenerbahçeli bir başka kabusu görüyor. Daum'un son sezonunda "İki kupayı getirin bize, canımızı verelim size" tezahüratları ile önce Beşiktaş'a kaybettikleri Fortis Türkiye Kupası ardından ligde birkaç hafta önce 4-0 ile ezip geçtikleri Galatasaray'a Denizli deplasmanından çıkamayarak son maçta kaybettikleri Süper Lig geliyor akıllara.

Ziraat Türkiye Kupası'nı kaybettiler, şimdi de haftasonu zorlu Ankaragücü ve son maçta Trabzonspor ile oynanacak 90 dakika belirleyecek ligin şampiyonunu. Kabus bitti mi yoksa devam mı ediyor her Fenerbahçeli bu sorunun cevabını bekliyor. Bu sorunun cevabı için de 180 dakikaları daha var.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Fenerbahçe'nin Şahini

Kabul ediyorum bu adamın hakkını çoğu zaman ben de yemişimdir. Bu sezonun en istikrarlı 3-4 isminden biriydi Selçuk Şahin.

Ama Eskişehirspor karşısında çıplak gözle izlediğim Selçuk Şahin ise o takımın en iyisiydi. Yanımda, sağımda, solumda oturan herkes mest oldu futboluna.

Bir futbolcu asist yapmadan ya da gol atmadan bir maç içerisinde en çok bu kadar parlayabilirdi ki o da bunu yaptı zaten. Bölgesinden onlarca oyuncu geçti başta Aurelio olmak üzere. Daumlu ilk dönemin ilk yılının yıldızıydı o. Konfederasyon Kupası'ndaki oyunu büyük bir yıldızı müjdeler nitelikteydi. Sonrasında ise hep ikinci planda düşünülen adam oldu. Ben de dahil pekçok kişi Selçuk'un bu takımın bir parçası olması gerektiğini yazdı ama ilk onbiri kurarken değil on sekiz kişilik kadroda yeralmaya layık gördü kendisini. O bölgede Aurelio, Appiah, Maldonado, Josico, Cristian akla gelebilecek kim varsa geldi geçti ama kalıcı olan Selçuk oldu. Bir gün de gıkını çıkarmadı Allah için.

Daum ile ilgili talihsiz bir açıklaması vardı o ayrı ama sorunlu oyuncu olmadı hiç. Semih ile kaderi birbirine çok benzer bir de, bu yedek stepne fonksiyonu biçilmesinden dolayı. Bugün geldiğim noktada bazen birçok Fenerbahçeli'yi kabız eden oyununu da bir kenara koyarak şu noktaya geldim. Takım kötüyken o da kötüydü ama parçalar işliyorsa her zaman o parçalar arasındaki en nadide futbolculardan biriymiş. Eğer futbol bir takım oyunuysa ki öyle, işleyen bir takım içerisinde en önemli parçalardan biri olduğunugösterdi bu sezon.

Bu yazdıklarımdan Selçuk berbat 2-3 maçlık bir performans ortaya koysa ve Fenerbahçe iki kupadan da olsa dönmeyeceğim. Eskişehirspor maçında bu adamın ne olduğunu bir kez daha hatırladım. Hiddink de  Milli Takım adına sanırım büyük bir keyif almıştır Selçuk gibi bir adamın bu ligde oynamasından.

Geç kalmış bir özür mektubuna dönse de bu satırlar, Selçuk Şahin için yazılması gerekiyordu. Bir kahraman yaratmak niyetinde değilim ama Selçuk Şahin'i fazla görmezlikten geldiğim(iz) için hakkıdır bir yazılık bile olsa yaptığım(ız) iltifatlar. Bravo Selçuk Şahin...