30 Eylül 2011 Cuma

Süper Lig: Neye Niyet Neye Kısmet

TFF kadınlar ve 16 yaş altı çocukların futbol maçlarını bedava izleyeceğini açıkladı sonunda. Buyrun lunaparka... Neresinden tutalım şimdi biz bu kararı. Yenilsen de Yensen de programında da tartışmıştık.

Bir kere 15-16 yaşındaki çocuk senden benden fanatik. Siz hiç o yaşlarda maçları nasıl bir ruh hali içerisinde izlediğinizi hatırlıyor musunuz? Diğer taraftan madem bir karar verdin bunun alt yaş sınırı olmaz mı? Millet 1-2 yaşında bebelerle maça geliyor. Bu çok mu sağlıklı? Hadi seyircisiz maçlara pozitif ayrımcılık yaparak - sonucu güzel oldu o ayrı - bu uygulamamnın bir provasını yaptınız tamam da siz değil misiniz milli maçlarda tiyatro seyircisi geliyor, basılan davetiyeler yüzünden tribüne futbol seyircisi profilinin dışında bir kitle geliyor ve gerekli destek sağlanamıyor diyen?

Peki hepsini anladım da bunun bir standardı olmaz mı? Her kulüp için farklı sayıda mı olur bu iş? Beşiktaş yeni açık tribünde 1000-1500 kişilik yer ayırırken, Fenerbahçe Fenerium Üst tribünden 531, Galatasaray Doğu tribününden 1940, Gaziantepspor kale arkasından 3375 kişilik yer ayırıyor. Mesela İBB de bu durumda pekala 50.000 kişilik yer ayırabilirdi.

Futboldaki şiddet stadyumun içerisinde belirli bir bölge ayrılarak mı giderilecek? Bir karar 3 kişi odaya kapanıp biz bir karar aldık diye verilmez ki... Koskoca TFF'nin altı aydır bu kriz ortamını yönetecek bir danışman ekibi yok ve bu yüzden saçmalayıp duruyorlar. İyi niyetliler bunu inkar edemem, ama sadece niyetle gemi yürümez ki...

29 Eylül 2011 Perşembe

Tebrikler Santos

Dün akşam Olympiakos maçında ilk golünü attı Andre Santos. Soldan o bildik bindirmelerinden birinde içeri pas olarak gönderdiği topu defans kesti ancak dönen topu kaleye vurarak Gunners formasıyla kavuştu ilk golüne.

Güzel adam Santos, tebrikler ve devamını da bekliyoruz. Arsenal için zor bir sezon olacak ama Santos bu kadro içerisinde gün geçtikçe göze çarpabilecek bir isim. Diğer taraftan Premier Lig'de tuttuğum takımın formasını giyiyor olması da bir teselli benim için.

Kızlar Elele Verin Hoydi

İtalya'yı kendi evinde yendikten sonra voleybolun altın jenerasyonunu da yakaladık diye tweet atmıştım. Açıkçası çeyrek finalde karşımıza Rusya'nın çıkması şanssızlıktı ama mükemmel bir oyunla 3-0 gibi çok net bir galibiyetle yerle bir ettik son dünya şampiyonunu.

Başlıktaki gibi şarkı söyleyesim, göbek atasım geldi maçtan sonra. Bu kızlar elele yürüyorlar finale. Finalde ne olacağı önemli değil ama finali oynadıklarını görmeyi çok istiyorum.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Maçın Yıldızı Sabri Ugan

Trabzonspor dün akşam 40 gün 40 gece oynasa gol atamazdı derler ya öyle bir oyun oynadı Lille karşısında. Burak Yılmaz'ın yokluğu zaten kısıtlı hale gelen hücum zenginliğini iyice içinden çıkılmaz bir hale getirmişti. Bu şartlar altında 1 puan oldukça önemli.

Sahada kabız bir oyun vardı, Lille de ilk yarıda Sow ile bulduğu gol sonrası oyunu iyice dar bir alana sıkıştırarak ani çıkışlarla gol aramaya yönelince Trabzonspor hiçbir şey üretemez hale geldi. Fransız takımının zaman zaman etkili bir şekilde gerçekleştirdiği hücum pres ve özellikle Colman'a neredeyse hiç top aldırmaması da Trabzonspor'un oyununu bozan etkenlerdi. Alazinho fizik olarak yeterlilik gösteremeyince bordo mavililerin iki top yapamadığı anlara çokça şahit olduk. Henrique bu takımın oyuncusu mu hala soru işaretleri var. Ne top tutabiliyor, ne adam geçebiliyor, ne de ileride oyunu kurabiliyor. Birkaç maçta 90 dakika izlediğim halde henüz karar veremedim. Halil Altıntop bence faydalı olacak bu takıma ama Trabzonspor defans ve orta sahası top yapamadığı için o kadar çok geriye gelmek zorunda kalıyor ki ofansif etkinliği azalıyor.

Defansif anlamda çok iyi olacak Trabzonspor ama hücum anlamında ciddi sorunları var ve nasıl giderecekleri konusunda emin olamıyorum. Herşeye rağmen 4 puanla grupta lider konumdalar. Ama eğer sadece Selçuk İnan bu takımda kalsaydı bile çok farklı yerlere gelebilirlerdi bu sezon hem içeride hem de dışarıda.

Maçtan son bir not da Sabri Ugan'ın sunumuna. 47 yaşındaki Lille teknik direktörü Rudi Garcia için genç ifadesini kullanan ve İlker Yasin'in "O zaman Chelsea'nin teknik direktörüne ne diyeceğiz" sorusuna 10 saniye durakladıktan sonra "çok genç" cevabını yapıştıran, Trabzonspor'un penaltı golünden sonra "Colman'ın mükemmel golüyle" anonsu yapan Sabri Ugan hiç şüphesiz sıkıcı futbol gecesinin en renkli ismiydi.

27 Eylül 2011 Salı

Tweetball - Futbol Dünyasından Bir Ekran Rezaleti Daha

Futbola ait beş para etmez diyaloglara prim kazandırıyoruz hepimiz. Ben de bu tweetleri koyarak yapıyorum biliyorum ama bir taraftan da yapmadan edemiyorum, içimdekini dökmem lazım. Aylık on binlerce dolar para kazanıyorsunuz, size televizyon ekranında bir yer ayrılıyor ve sizler o yeri bu memleket insanlarının beyinlerinin içine ederek işgal ediyorsunuz. Futbolun içine sizler ediyorsunuz. İzlemedim, izlemeyeceğim de ama malesef youtube'da 15 dakikalık rezillliğinizi gördüm ve içim acıdı. Türkiye Cumhuriyeti'nin en cahil, en iki kelimeyi biraraya getiremeyen, en seviyesiz adamlarını getirip o ekranları emanet etsek bu kadar berbat bir iş çıkaramazlar. Böyle yaparak konuşuluyor musunuz? Konuşuluyorsunuz. Rating alıyor musunuz? Alıyorsunuz. Prim yapıyor musunuz? Yapıyorsunuz. Utanıyor musunuz? Hayır.

cemkucuk55 Cem Küçük

Ahmet Çakar: "Faik sen truva atısin." Faik Işık: "Ahmet sen Truva itisin."

deoaki pucho

ahmet çakarla faik işık program sonrası kapıştılarmı çok merak ediyorum la lise yıllarımı hatırladım ''ÇIKIŞTA BEKLE LAN ERKEKSEN''

futbolmanya armağan özkaynakçı

Faik olabilirsin, Ahmet olabilirsiz, Rasim olabilirsin ama adam olabilir misin?

sustuner serkan üstüner

Beyaz Tv Ahmet Çakar'ı genel yayın yönetmeni yapsın. Programları hazır; iki küfür bir tokat, En fazla bağıran ses

ersinduzen Ersin Düzen

muhtemelen su anda ahmet çakar, faik isik'i beyaz tv binasinda kovaliyor!

banuka banu yelkovan

garip bi durum ama beyaz tv'den baska bir yere zaplayamiyoruz.. sokaktaki kavgayi ayirmadan seyreden adamlar gibi hissediyorum..

ozamankomikti şimdi komik olmadı

Beyaz TV'deki Ve Gol adlı programdaki saçlı sakallı dümbük herif yavşak haliyle güle güle nasıl ayırmayı düşünüyordu acaba bu tartışmayı.

AnilYazar Anıl Yazar

Ahmet Çakar gene sov yapmış.Faik Işık'la kapışmış.Beyaz Tv ekranlarında küfürler hakaretler havada uçuşmuş.Göktuğ Sevinç'li adına üzüldüm.

Galatasaray'a Değil Octoberfest'e Gidiyormuş Meğer




Süper Lig Genel Görünüm

Sezon başında doğaldır, ilk 8-10 hafta zirveye dört büyükler dışında bir takım kurulur ve ligi domine eder. O takım genelde sezon sonunda da kendisine Avrupa kupalarında yer bulacak bir derece ile tamamlar ligi. Bu sezon İstanbul B.Ş.B bunu başaracak gibi gözüküyor.

Diğer adaylar Eskişehirspor ve Anadolu'nun tek şampiyon takımı Bursaspor. Büyüklere gelince açıkçası şimdiden birşey söylemek çok güç. Fenerbahçe sakatlıklardan kaynaklanan kadro sıkıntısını hasarsız olarak atlattı gibi ama oynanan oyun Gaziantepspor maçı haricinde pek umut verici değildi. Takım limitlerini bilerek geçmişten gelen alışkanlıklarını sahay koydu ve dört maçtan on puan çıkarmasını bildi.

Bu süreçte Galatasaray sahaya en çok tempo koyan takım görünümündeydi. Gelecek için iyiye işaret olmakla birlikte takımın çok ciddi bir striker problemi olduğunu görmezden gelemeyiz. Diğer yandan ağır defans hattı ve oyun içi lider konularında da kısmi sıkıntılar yaşıyorlar. Sezon ilerledikçe nasıl bir çözüm üretecekler göreceğiz.

Beşiktaş ise artık net bir tercih ortaya koymak zorunda. Quaresma'lı bir sirk takımımı yoksa Quaresma'sız daha az gösterişli ama futbol oynamaya çalışan bir futbol takımımı. Geldiğinden beri Guti ile birlikte hiçbir şey veremedi siyah beyazlılara Portekizli oyuncu. Hiçbir şey veremediği gibi Simao gibi takım düzeninde çok önemli işler yapabilecek oyuncuların oyununu da baltalıyor. bir de Carvalhal'ın ne kadar ehil bir teknik adam olduğu sorusu var ki onun için de görüş bildirmek konusunda erken davranmaktan kaçınarak bir şerh koyuyorum şimdiden.

Trabzonspor geçen hafta krizi Burak'ın hat trick'i ile atlattı. Atlattı atlatmasına da dört büyükler içerisinde en iyi durumda gözüküp sahada bal yapmayan arı gibiler. Bir türlü skor üretemeyen ve defansta basit hatalarla pozisyonlar veren Şenol Güneş'in öğrencileri geçen sezon ki performansı yakalayamayacaklar diye düşünüyorum. Bunda en önemli sıkıntı Trabzonspor'un omurgasını kaybetmiş olmasında ve yeniden yapılanmasından kaynaklanıyor. Çok önemli isimler kadroya dahil ettiler ancak giden oyuncuların özelliklerine sahip olmayan farklı futbolcular hepsi.

Sezon sonunda Ankaragücü hiç kuşkusuz düşecek ilk takım izlenimi veriyor şimdiden. Gaziantepspor toparlayacaktır ancak ben ligi Karabükspor açısından da parlak göremedim. Bana şu ana kadar heyecan veren takımlar ise M.P. Antalyaspor ve Orduspor.

23 Eylül 2011 Cuma

Il Pirata di Milano

Gattuso büyük oyuncu, hani cepheye sürüp savaşan ve mücadele edenlerden. Bu kategoride belki de birkaç en iyiden biri.

Gözünde yaşadığı problemden dolayı tıbbi kontrol sonrası kendisine göz siniri felci tanısı konuldu. Sol gözünde yaşadığı bu problem onu ne kadar futboldan uzak bırakır bilemiyorum.

Ama bu haliyle ileride ekilecek ilk Karayip Korsanları'nda Johnny Depp ile başrolü paylaşması kaçınılmaz.

Ya da İtalyan versiyonunu yapabilirler kendisine: "Il Pirata di Milano"

22 Eylül 2011 Perşembe

Damada Tavsiyeler

Kun: Valla babacığım hanım evde devamlı dır dır... Sürekli işten geç geliyorum diye fırça.

Maradona: Oğlum bak kızımı üzme, toruna iyi bak ihmal etme. İşten erken çık, baktın hocanın çıkaracağı yok 60. dakikada sakatlanma numarası yap git evine.

Kun: İyi de gel bunu patrona yedir.

Maradona: Hıyarlık etme, ben senin patronu tanıyorum. Nazımız geçer, ararım haftasonu rica ederim ben. Sen kafana takma.


Kun Aguero: Sahi yapar mısın babacığım?

Maradona: Yaparız tabi oğlum biz neyiz burada yalı kazığımıyız...

21 Eylül 2011 Çarşamba

Liseli Erkekler Gibi

Okul yıllarında sınıf maçları olurdu ya hani sınıfın kızları da izlemeye gelir, sınıf takımındaki herkes Maradona olma gayretiyle topu eline ayağına dolaştırır, bir taraftan da yaptığı her güzel hareket sonrası kenarda maçı takip eden kızlara bir kesik atar ve hep maç sonu skor itibariyle bir hüsran yaşanır... Dün Şükrü Saraçoğlu'nda işte tam anlamıyla böyle bir ortam vardı.

Resmi rakamlara göre 41.633, sonradan stadın kapılarının açılması ile maç içerisinde 50.000'leri bulan kadın ağırlıklı çocuklardan da oluşan muhteşem koro maç öncesinde yaptığımız bütün geyikleri ağzımıza tıkarcasına Son Mohikan ile atkılarını iki ellerinin arasında kaldırıp indirirken sahadaki Fenerbahçeli futbolcuların lise takımındaki bıyıkları terlememiş öğrenciler gibi hisetmemeleri kaçınılmazdı. Nitekim öyle de oldu 90 dakika boyunca sahada hayalet gibi dolaşan ve ne yaptığı pek de belli olmayan bir takım vardı. Futbolcu açısından alışık olunmayan bu durumu anlayışla karşılamak gerekir. Maç boyunca tribünlerden yükselen tiz ses bir çığ gibi büyürken insanın nutku tutuluyor, gülümsemekle ağlamak arasında bir ruh halinde biraz duygusal, biraz mizah içeren bir ruh halinde biz erkekleri de sahadaki futbolu izlemekle tribünleri izlemek arasında bırakıyordu. Dia 41. dakikada golü attığında dünyanın en şanslı adamı olduğunun farkında mıydı bilemiyorum ama stadyumda Issiar diye anons edildiğinde bir daha dünya üzerinden hiçbir yerde duyamayacağı çoğu kadından oluşan 50.000 kişilik koronun Dia demesi ve bunu birkaç kez tekrarlaması bile diz bağlarını çözebilir bir erkeğin. Bana "Armağan" diye bağırsalar o vakit heyecandan bayılırım itiraf edeyim. Bu memlekette kaç erkek için bir kadın ismini böyle tutkuyla haykırmıştır acep?

Her yönüyle bir tarih aynı zamanda bir dumur olayını yaşadık ülkece. TFF'nin aldığı kararı ne kadar yanlış bulsam da ve kadınların pozitif ayrımcılık feryatlarından daha çok erkekleri birer futbol teröristi yerine koyan tavrın çok daha çirkin olduğunu düşünsem de dünya üzerinde bir daha hiç bir şekilde sahne almayacak Fenerbahçeli  kadınların tutkusunu izledikten sonra bu düşüncelerin hepsi uçup gitti.

İlk prova hiç fena değildi, aslında hiç fena değildi çok hafif kalır muhteşem bir gösteriye dönüştü. Tezahüratlarda senkronizasyon yoktu ama desteğin samimiyetini iliklerinizde hissediyordunuz. Futbolun ruhuna aykırı bu kadar kadın diyordum, onlar hem "sarı-larcivert-en büyük-fener" çektirerek, hem de 61. dakikada Trabzon'a az küfürlü bir gönderme yaparak pekala uyum sağlayabileceklerini gösterdiler. Bir daha tezahüratlarını kaldırıp, maç boyunca sıksık tekrarlanan tiz "Alex" tezahüratlarını bir kenara koyarsak hiç fena değillerdi.

Adını ne koyarsanız koyun dün Fenerbahçeli kadınlar Türkiye'nin en büyük STK'sı Fenerbahçe'dir diye bağırdılar. 24 saat gibi kısa bir sürede organize olup, 10.000 kişiyi stadyumlara sokamayan takımların oynadığı bir ligde İslam Çupi'nin Fenerbahçe'nin büyüklüğü başka bir büyüklüktür adı konulamaz cümlesini boşa çıkardılar. Tam da Fenerbahçe'nin büyüklüğünün tarifini verdiler dosta düşmana. Dün yaşanan kadınların ve çocukların maça gitmesi gibi basit bir aktivite değildi. Dün Fenerbahçelilerin gövde gösterisiydi ve hangi takımı tutarsa tutsun, dün o sahneyi izleyen rakip taraftarlarını müthiş derecede kıskandıracak bir duruştu.

Dün Fenerbahçeli kadınlar noktayı koydular. Formalarıyla, atkılarıyla, tişörtleriyle biz erkeklere bu sabah itibariyle garip gelen ve oyuncağımız elimizden alınmış hissi yaratan bu kadınlar oldular. Dün Fenerbahçeli kadınlar "daha yeni başlıyor" ifadesinin ne demek olduğunu haykırdılar. Dün bana Fenerbahçe sevgisini liseli aşıklar gibi yaşattılar. Ve benim de liseli erkekler gibi dizlerimin bağını çözdüler televizyon karşısında olsam da.

Ve unutmamalıyız, dün ki başarılı kadınların ve çocukların arkasında da erkekler vardı. Tezahüratları öğrettiler, ellerine pankartları tutuşturdular, formalarını verdiler, ocağa yemeği koyup evde, çevredeki kafelerde stadyum çıkışında ailelerini beklediler. Kaldırımdan destek verdiler. Tıpkı onlarda lisede sevgiliyi bekledikleri günlere geri döndüler...

20 Eylül 2011 Salı

Fenerbahçe-Manisaspor Maçında Olası Taraftar Reaksiyonları

İlk başta çokça eleştirdiğim bir karar ama bugün biraz daha farklı düşünüyorum. Eleştiri konuları baki kalmakla birlikte Fenerbahçeli kadınların bu derece reaksiyon gösterecekleri hiç aklıma gelmezdi. Amacından saparak bir gövde gösterisine dönüştü olay ve Fenerbahçe yine bu gövde gösterisinden kazançlı çıkacak gibi duruyor.

Biz de maça gidemeyince erkek milleti olarak işin geyiğini yapıyoruz o yüzden kadın okuyucular kırılmasın hemen. Olayın zevkini çıkaralım, öyle gözüküyor ki 50.000 kadın ve çocuk toplanacak bu akşam stada.

Bugün olası kadın taraftar reaksiyonlarını tweetledik. Tekrar kadın taraftarların affına sığınarak okuyun derim:
  • Skorbordta "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisinin yayınlanması talebi reddedilen kadınlar federasyona ağır küfür yağdırdılar
  • Stada giriş esnasında yapılan aramalarda 6 örgü şişi, 12 çatapat, 23 tencere kapağı ve 8 paket leblebi tozu ele geçirildi
  • Bir yaşlı kadın sahaya inerek alexin terli sırtına havlu koymak isterken güvenlik güçlerince gözaltına alındı
  • Fenerbahçe - Manisaspor maçında sahaya atılan yaprak sarma ve su börekleri nedeniyle maça 15 dakika ara verildi.
  • Yaklaşık 8 bin abaza stadyum çıkışında piyasa yapmak üzere bekliyorlar
Akşam ki maçı televizyondan izlemeyi iple çekiyorum. Biz işin gırgırını yaptık ama eminim iyi bir taraftar korosu yeralacak tribünlerde.

Türk Futboluna/Sporuna Değer Katma Rehberi, Tabi Kendi Markana da

Marka değeri, futbola yatırım, sponsorluk son günlerde oldukça gündemde yeralan bir konu. Türk futboluna yatırım yapan markalar için de büyük bir soru işareti bu yatırımı sürdürmek ya da başka bir kanala kaydırmak. Türk futbolu için ve markalar adına verilmesi gereken zor bir karar.

Oysa THY için hiç de zor değil. Global bir marka yaratmak için global marka değeri olan futbol başta olmak üzere pekçok spor dalında sponsorluklara imza attılar. Gerçi bazıları gerekli miydi, gereksiz bir kaynak aktarımı mı oldu, işi kimliksizleştirdi mi tartışılır ama futbola yaptıkları yatırımın geri dönüşü çok değerli. Bugün Süper Kupa finalini THY'nin sponsor olduğu iki takım Manchester ve Barcelona oynadıysa ertesi gün de bu yatırımın karşılığını gazetelerde manşetleri "Kazanan THY" olarak görüyorsanız bu bile yapmış olduğunuz işin başlı başına size geri dönüşünün bir kanıtıdır.

Daha odaklı olmalılar kabul ama özellikle global marka yaratmak isteyen tüm yatırımcılar için bir "case study" haline geldi diyebiliriz THY. Buradan Türk futboluna/sporuna yatırım yapacak markalar için önemli çıkarımlar var mı peki?

Evet var...
  • Yatırım yaptığınız markaya değer katmanız gerekiyor. Ancak yatırım yaptığınız markaya değer katarsanız sizin de marka olarak değeriniz artar. Sponsor olduğunuz futbol/spor kulübüne kattığınız değeri mutlaka anlatın. Anlatmanın yolunu bulun. Bu değerin taraftara nasıl yansıdığını da anlatmayı başarın. THY dünya starlarına sponsor olarak aynı zamanda bunu siz de THY kullanırsanız bir Star gibi hissedersiniz vaadiyle anlatmaya çalışıyor. İkinci kısmı gerek anlatmak da gerekse gerçek deneyimde hissettirmekte yeterince başarılı olamasa da temel strateji bu.
  • Yatırım yapacağınız, sponsor olacağınız futbol/spor markasının gelecek ile ilgili marka değerinde artış potansiyeli olması gerekiyor. Artış potansiyeli yoksa sizin yaptığınız yatırım da ölü olmaya mahkumdur.
  • Taraf olmak önemli, bir ligde birkaç takıma sponsor olmak marifet değil. THY İspanya'da sadece Barcelona'ya, İngiltere'de ise Manu'ya sponsor. Her ikisinin kesişmesi ancak bir uluslararası turnuvada mümkün. Burada da kazanan yine THY. Ama yerel lig için THY'nin gidip bir de Real Madrid'e sponsor olması felaket bir marka stratejisi olurdu. Bu durum Türkiye'deki markalar için de geçerli. Her kulübün arkasında Ülker görmenin markaya kattığı hiçbir değer yok.
  • Bir marka adına bir futbol/spor kulübüne sponsor olduğunuzda ancak o kulüpteki futbolcular/sporcular marka sözcülüğünü yaparlarsa başarılı olabilirsiniz. Bu sadece reklamlarda rol alması ile değil, PR etkisiyle, futbolcuların markayı içselleştirmesi ile olabilecek birşey. Markayı önce futbolculara satın. Yoksa siz de Nihat Özdemir'in durumuna düşer ve Digiturk alın diye taraftarlara seslendiğinizde komik olursunuz.
  • Kriz fırsattır, fırsatı en iyi değerlendirenler bu oyundan karlı çıkarlar. Türk futbolunun şu anda düştüğü durum tüm markalar adına büyük bir fırsat aslında. En büyük fırsatta Fenerbahçe'ye yatırım yapan markalar için var. Mesela Toyota'nın Beşiktaş formasına göğüs reklamı vermesi muhteşem bir yatırım hamlesiydi. Çok prestijli bir marka Beşiktaş adına da zor bir dönemde taraftar ile gönül bağı kurmak için bir adım attı. Devamını getirirler mi bilemiyorum ama yıllardır taraftar ile gönül bağı kuramayan markalar için bulunmaz fırsat bugün. Yarın çok geç olabilir.
  • Yatırım yapma heveslisi ve sponsorluk olayına yeni girme aşamasında olan bir markaysanız, krizde olan bir spor dalı olarak futbola yatırım yapmaktan çekiniyorsanız o zaman alternatif fırsatları değerlendirin. Her zaman alternatif fırsatlar bulmak mümkün. Basketbol şu anda önemli bir alternatif fırsat olarak görünüyor. Taraf olursanız, sporcuları marka sözcüsü haline getirirseniz ve marka değeri artma potansiyeline sahip bir kulübe yatırım yaparsanız kazanırsınız.
Futbola/spora yatırım stratejisinin esasında Win/Win kuralı temel prensiptir. Doğru bir yatırım stratejisi hem yatırım yapan hem de sponsor olunan markaya kazandırır. Bugün futbol Türkiye'de değeri taban yapmış olsa da tıpkı hisse senedi mantığıyla markalar adına en uygun yatırım dönemine girmiş gözüküyor. Üstelik de tüm kuralları baştan yazarak...

19 Eylül 2011 Pazartesi

Umutsuz Ev Kadınları - Desperate Houseviwes

Bu Galatasaray Kimin Takımı?

Galatasaray bu sezon son yıllarda hiç olmadığı kadar iddialı. İBB kazası sonrasında oynadıkları Samsunspor maçıyla da bunu gösterdiler. Ama benim izlediğim Galatasaray'da Arda'sız düzende saha içi lider eksikliği ve bir türlü rakip ceza sahası içerisine taşınamayan oyun etkinliğine bir çözüm bulmaları gerekiyor.

Baros çıktıktan sonra Sercan ve Elmander ikilisiyle geçilen 4-4-2 saha içi düzeni pozisyon üretemeyen takımın ceza sahası etkinlğinin artmasını sağlasa da hala bu konuda katedilecek mesafe var gözüküyor. Esas sorun Galatasaray'ın kimin takımı olduğu? Hani son dönemde sıkça bahsedilen Türk Basketbol takımı için de sorulan sorunun cevabı.

Galatasaray bir dönem Hagi'nin takımıydı, tamam çok ciddi bir destek vardı saha içinde ve Hakan Şükür gibi Türk futbolcular için bir lider ama hiçkimse o dönem takımının Hagi'nin değil de bir başkasının takımı olduğunu söyleyemez. Son yıllarda bayrağı Arda devraldı, bunun sıkıntılarını da yaşadı ama Galatasaray artık Arda'nın liderliğinde bir takımdı.

Bugün geline noktada ise yenilerin hemen bu bayrağı teslim alması için bir süreye ihtiyaç var. Eski dönemden kalan oyuncular arasında ise bu bayrağı teslim alabilecek ölçekte bir oyuncu yok. Yenilerden Selçuk'un bu bayrağı taşıyabileceğini sanmıyorum. Çok iyi bir yardımcı oyuncu ama başrol konusunda bana güven vermiyor. Melo olabilir ancak onda da takımı yönlendirebilecek saha içi futbol zekası yeterlilik gösterir mi endişelerim var.

Galatasaray taş gibi bir takım, bu sezon onlar da iddialı olacaklar. Ama taş gibi takımı yontacak saha içi lider sezon boyunca en büyük handikapları olacak. Eğer Samsunspor maçında Sercan'ın verdiği incelikli pas ve Elmander'in füzesi olmasa ciddi sıkıntıya girebilecek bir senaryo ortaya çıkabilirdi. Herkes saha içi lidere gerek yok zaten Fatih Terim o sihirli dokunuşları yapıyor diyebilir ama sadece kenardan yapılan müdahaleler yeterli olmayabilir bazı maçlarda. Ya da başlıktaki sorunun cevabı bu takım Fatih Terim'in takımı ise o noktada da hala saha içi lider konusunda problem olacak demek durumundayım.

Öte yandan şu da bir gerçek ki bu takımın oyuncu yapısı itibariyle oynayabileceği yegane düzen 4-4-2'dir. Hele Hasan Şaş'ın deyimiyle Riera ve Sabri gibi kanat oyuncularıyla 2-5-3 hiçbir şekilde oynayamaz. Son olarak ağır defans hattına (alternatifli bir takım savunmasına sahip Galatasaray bu bölgede sıkıntı yaşamayabilir belki) bir de alınırken çok desteklediğim Muslera'nın son iki maç performansını not edelim. Geçen hafta hatalı gol yedi, bu hafta karşı karşıya hatalı demeyenler bolca çıkabilir ama çok erken yattı o pozisyonda da malesef. Bu pozisyonun defansla uyum süreci ile bir alakası yok. Bir kalecilik hatası sadece.

Derin Fenerbahçe İşbaşında

Omurgası sağlam Fenerbahçe'nin Orduspor karşılaşmasından sonra deplasmanda Gaziantepspor'u zor yeneceğine dair  düşünceler vardı hepimizde. Ancak tam tersi oldu ve oyunda dakikalar ilerledikçe Fenerbahçe maça ağırlığını koyarak 1-0 mağlup duruma düştüğü karşılaşmadan 3-1 galibiyetle ayrılmasını bildi.

Fenerbahçe'nin oyun düzeninde bir değişiklik yok ancak Gökhan Gönül'ün sakatlığı nedeniyle sağ kanat eskisinden daha az randımanlı. Bekir'in sadece bir savunma oyuncusu olmasının bunda etkisi büyük. Öte yandan sol tarafta yeni transfer Ziegler 1,5 asist ile tamamladığı 90 dakika içerisinde gerek savunmada gerekse hücumda ve özellikle topsuz oyunda güven veriyor. Santos gibi topla driblingi iyi değil ama diğer bütün yönleriyle Santos'tan daha iyi olabileceğinin sinyallerini verdi.

Oyuna sonradan giren Bienvenu'nun da gerek orta sahaya yakın bölgelerde topu alışı ve fizik mücadelesiyle gerekse gol bölgelerindeki etkinliğiyle genç Niang olduğunu söylüyor herkes. Bu noktada yeni gelen iki yabancı oyuncunun giden oyuncularımızı aratmayacak düzeyde olmaları tombaladan çıkan şansımız gibi gözükse de esas Fenerbahçe'nin şansı omurgasını oturttuğu futbol düzeni.

Öyle ki bu düzen içerisinde Caner yıldızlaşıyor, Uğur Boral ben performansını beğenmesem de sağ kanatta dahi oyun üzerinde etkili olabiliyor. Kaptan yaz boyunca yaşananların etkisiyle ekstra motive çıktığı maçlarda mevcut performansını artırarak sürdürüyor.

Tabi bu maç trafiğinde geniş kadroya ihtiyaç var. Ancak kadronun içerisinde sakatlıktan dolayı yeralmayan Emre, Serdar, Gökhan ve Orhan'ın yanısıra Aykut Kocaman'ın yanında oturttuğu Stoch, Dia ve sonradan oyuna giren Bienvenu ciddi bir derinlik oluşturuyor takımda.

Şu an erken olmakla birlikte çok açık gözüken birşey var o da şampiyonluk yarışı içerisinde Fenerbahçe mutlaka olacak. Ve bu bile yaşanan sıkıntılı sürecin ardından çok büyük bir başarı aslında.

Tweetball - Stadyumlarda Altın Günü

TFF sağolsun seyircisiz maçları kadınlar ve çocuklara açtı, üstüne kadınlar ve çocuklar bundan sonra maçları ücretsiz izleyebilecekler dedi, futboldaki şiddetin sebebi olarak erkekleri hedef gösterdi. Bu pozitif ayrımcılık sonunda Olağan Şüpheliler konumuna düşen biz erkekler bundan sonra maçlara hiç alınmayacaksınız kararı çıkarsa şaşırmayalım.

Tabi bu konuya en duyarlı platfom twitter, işte konuyla ilgili dönen tweetler:


Kramponnet Krampon

by ortegablog
Seyircisiz maçlara sadece kadınlar ve çocukları alacağını açıklayan TFF, bu maçlarda ofsayt kuralının uygulanmayacağını açıkladı.

birolguven Birol Güven
Bu yıl Arka Sıradakiler'i kadınlar ve çocuklar ücretsiz seyredebilecek.

sencery Sencer Yücel
Peki kadınlar ve çocuklar sahayı kapattırırlarsa ne olacak?

timblnt Bulent Timurlenk
Futbol Federasyonu üyelerine son günlerde gemi kazası fimleri izlettirmişler galiba. Her seferinde " Önce kadınlar ve çocuklar"...

pismemishamur Frau Ozcan

Seyircisiz oynama cezası kadınlar ve çocuklar için geçerli olmadığından çarşaf kılığındaki adam gözaltına alındı.

KadirHasil kadir haşıl

Seyircisiz maçlara sadece kadınlar ve çocuklar girecekse ofsayt kuralı'da olmamalı bence..

army76ers Armağan Özkaynakçı

Maclara bedava gidecek kadinlar icin 9 kur ofsayt nedir kurslari acilacakmis

BatuhanOlukkaya Batuhan Olukkaya
salı günü stadyum nasıl olur acaba çok merak ediyorum kısırlar,zeytinyağlı dolmalar falan geliyomuş altın gününe döner artık :D

16 Eylül 2011 Cuma

Lig TV Paneli: Futbola Para Yatırın Pişman Olmazsınız

Lig TV dün basına kapalı ve sadece reklamverenlerin katıldığı bir panel düzenledi. Düzenlediği panelde neler konuşulduğu da görebildiğim kadarıyla henüz basına yansımadı ancak benim duyduklarımı saklamama pek gerek yok çünkü kulaktan kulağa dolaşıyor ve tweetler atılıyor konuyla ilgili.

Acun Ilıcalı, Rıdvan Dilmen, Uğur Meleke, Şansal Büyüka ve üst düzey Digiturk yöneticileri reklamverenlere Türk futbolunun marka değerinin düşmeyeceği mesajını verdiler. Burada yazabileceğim ancak şu: "Lig TV'de reklam vermeye devam edin, futbola yatırım yapmaya devam edin biz tüm bu yaşanan sürece rağmen sürecin sonunda futbola yatırım yapmaktan ve yayınlar için reklam vermekten pişman olmayacağınızı düşünüyoruz".

Yoruma açık bir söylem tabi. Hadi gelsin yorumlar bakalım.

14 Eylül 2011 Çarşamba

Yaş 35 Yolun Yarısı

Yaş 35, yolun yarısı. Alex gibi ortasındayız ömrün. Büyük Kaptan ile aynı gün doğmuş olmak ayrı bir gurur kaynağı tabi (Gerçi o 35'e bastı ben 36 yaşına). Bana ne oluyorsa artık ama çok sevdiğin biri ile aynı gün doğduğunu bilmek insanın hoşuna gidiyor. Sanki özel günü beraber paylaşıyoruz ya neyse.

Fotograf beraber paylaştığımız tek özel an. Böyle şeyler hiç yapmam aslında, hele yapanlara gıcık olurum. Hani vardır ya "aaa bak kim geçiyorcular". Neyse oldu işte bir şekilde biraz eşimin gazıyla yakaladım kendisini İstinye Park'ta ve çekildik bu fotografı.

İmzaladığı üç forma, bu fotograf ve oynadığı güzel oyunun yanı sıra artık geriye kalan ömrümde 14 Eylül günü iki doğum günü kutluyor olacağım.

İyi ki doğdun Büyük Kaptan

Figo Geliyor

Başlık transfer haberi gibi oldu ama değil. Olmasını birkaç yıl öncesine kadar çok arzu ederdik ama kısmetimizde Figo'yu futbolu bıraktıktan sonra canlı izleyebilmek varmış.

Luis Figo 22 Eylül'de bir AVM'nin düzenlediği organizasyon ile İstanbul'a geliyor. Etkinlik çerçevesinde 8-16 yaşları arasında kendini gösteren 10 şanslı çocuk Inter Milan'ın yaz kampına katılma imkanını yakalayacak.

Ayrıca etkinlik çerçevesinde Figo bir gösteri maçına katılarak AVM ziyaretçilerine futbol ziyafeti sunuyor olacak. Kendisini Süper Ligi'mizde izleyemesek de İstanbul sınırları içerisinde bir AVM'de de izlemek zevkli olacaktır.

Nasıl da yolu düşmedi Türkiye'ye o da ayrı bir konu. fotograftan anlaşılacağı üzere kendisi bayağı bir Türk gibi aslında. Eğer şu Mendes ilişkisi bir 3-4 sene önce başlasaydı ya da Figo hala oynuyor olsaydı kesin Beşiktaş'ta görürdük kendisini.

13 Eylül 2011 Salı

Yarasın Koçuma

Dubai'de Al Wasl'ın teknik direktörlüğüne getirilen Maradona sanırım en çok ülkenin yemek kültürüne ayak uydurmuş olsa gerek.

Takımının başında çıktığı 2 maçta bir galibiyet, bir de mağlubiyet alan teknik adam yeni macerası ile ilgili olarak "futbol sürprizlerle dolu, bugün kazanırsınız yarın kaybedersiniz. Oynadığınız her gün yeni birşey öğrenir, hatalarınızdan ders alır ve onları düzeltmeye çalışırsınız" gibi klişe sözler sarfetmiş.

Harry Harry Kewell

Bu sezon ülkesinde Melbourne Victory forması giyecek Harry Kewell. Bu da onun Melbourne Havaalanı'nda şehre ulaştığında çekilmiş bir fotografı. Hiç kuşkusuz Melbourne taraftarı tıpkı Leedsliler, Liverpoollular, Galatasaraylılar gibi bağırlarına basacak Avustralyalı yıldızı. 

Bu sene iyi bir Kewell'ı çok özleyeceğiz mutlaka ama ondan daha çok onun gibi beyefendi bir sporcuyu özleyeceğiz sanırım. Zira bu ülkeye pek çok önemli yıldız geliyor ama pek azı Kewell gibi iz bırakıyor.

Bir de Ali Sami Yen'de duymaya alıştığımız, Türk Telekom'da ise pek duymaya fırsat bulamadığımız o güzel tezahürat hep gerilerde bir yerde tatlı bir melodi olarak yeralacak zihinlerimizde. Ya da her Daddy Cool dinleyişimizde aklımıza gelecek tekrar.

Harry Harry Kewell, Harry Harry Kewell...

Tweetball - Djokovic Nadal'a Karşı

Blogumda takip ettiğim twitter hesaplarının sporla ilişkili tweetlerini gündemi takipederek yayınlayacağım. Serinin ilk bölümünde Djokovic'in 3-1 kazandığı US Open final maçına ait tweetler yeralıyor. 4 saat 10 dakika süren muhteşem final için Bilgin Gökberk'in başlattığı tweet akışı bakın ne hale gelmiş:

bilgingokberk Bilgin Gokberk
- Nadal'in servis vole oynamasi lazim..hocasi gormuyor mu?
- Hocasi hoca degilki..
- Nadal'in kort'u daraltmasi lazim..

gkmnozdmir Gökmen Özdemir
- adinin aciklanmasini istemeyen tenisci:)) 'hoca iyi calistirmiyor' dedi:)))
- hic antrenman yapmamis nadal...belli..

vlknhazar Volkan Hazar
- Nadal çapraz koşularla filenin arkasına sızmalı :):)

Sibel_YILDIZ
- yazik oluyor nadal'a..kanatlardan oynmasi lazim..

samedaslan Samed Aslan
- Bence Nadal blok halinde gidip blok halinde gelmeli.

kamilnar kamil nar
- nadal'ın arkasına atılan toplar hep tehlike yaratıyor, (ibb'ye duyurulur) =)=)

bilgingokberk Bilgin Gokberk
- duran toplari kullanamiyor

intelligencyOZ Ozgun Koc
- oyunu cizgilere tasimasi gerekmez mi?

ygt_1903 Yiğit
- Nadal çift raket oynamalı. günümüz tenisi daha çok mücadeleye dayalı.

xasin05 yasin halis
- nadalın elleri kucuk o yuzden topu hep kaçiriyor(:

enbyk1905 asaletin yeter
- Havadan değil yerden oynamalı

gkmnozdmir Gökmen Özdemir
- nadal'ın hocası riza calimbay: kırılma aninda şanssız bir set kaybettik!!

mucahitsarnik Mucahit SARNIK
- Nadal'ın o raketi değiştirmesi lazım. Dikine oynayabilecek raketlere ihtiyaç var.

burakcaba Burak Caba
- Nadal'la Novak yanyana oynamaz. :)

mesut_cetin Mesut Çetin
- günümüzün tenisinde hücum size maç kazandırır ama savunma size turnuvayı kazandırır...

tripotter Necip Gerboğa
- dakika 238 oldu hala oyuncu değişikliği yok kenar yönetimden...

CETINBAS GOKHAN
- nadal-djokovic maçı yalan, bu hollywood hilesi. zaten adamlar aya da inmemişti o da gerçek değildi

agustos_bocegi_ Alper böcük
- Nadal-Djokovic maçı yorum özetleri: ohaa! Yuuh...yok artık! Hadi be...çüüş...hadi bunu da çıkar, oha çıkardı! ... insan değilsiniz...vs..vs

cosgun11 Ramazan
- siz insansanız, ben üçlü prizim! nadal djokovic

İyiler - Kötüler

EuroBasket 2011 bizim için bitti ama etkileri bir süre daha devam edecek gibi gözüküyor. Ülkemizin son 10 yıldaki en istikrarlı takım branşı olmasına rağmen beklentilerin de bir o kadar yüksek olması altın jenerasyonun biraz da acımazısca eleştirilmesine neden oluyor. İyiler de var kötüler de, ama Dünya ikinciliğinin ardından Avrupa'da ilk sekizin dışında kalmak da eleştirileri daha keskin hale getiriyor.

Biz kısaca bakalım iyiler neler kötüler nelermiş?
  • İyi olan her maç son topa kadar kazanma şansımız vardı, üstelik daha önceki Avrupa Şampiyonları'nda 20-30 sayı fark yediğimiz takımlarla oynadığımız maçlardan bahsediyorum. Kötü olan İspanya maçı hariç tüm son topa kalan maçlarımızı kaybettik.
  • Turnuvanın belki de en iyi savunmasını yaptık. Polonya maçı hariç savunmamız hep en üst düzeydeydi. Ama turnuvanın en berbat hücum takımı da bizdik. set düzeni olmayan, asist fakiri bir takım olarak döndük evimize. Yılların şutör takımı artık şut atmayı da unuttu.
  • Uzunlarımız rotasyonunda Avrupa'nın en iyi takımı olduğumuzu söyleyebiliriz ancak iş guard ve forvet pozisyonuna gelince şu anda Avrupa'nın en formsuz kısalarına sahibiz.
  • İyi ribaunt çekiyoruz, bu bir dönemler milli meselemizdi, hallettik. Kötü faul atıyoruz ama bu da milli meseleler içerisinde yıllardır halledemediğimiz konu. İşin sıkıntılı tarafı el üstü üçlük şampiyonası olsa ilk üçe girecek takımımız artık felaket dış atış yüzdeleri ile oynuyor.
  • Güven ve motivasyon herşeyden önemli hale geldi, eğer takım ritmini bulursa kimse karşısında duramaz da o ritmi bulamadığımız zaman yenilgiler çorap söküğü gibi geliyor.
  • Son on yılda bir Avrupa ikinciliğimiz bir de Dünya ikinciliğimiz var. Önemli dereceler ama her ikisi de ülke sınırları içerisinde. Ülke sınırları dışında ise sadece bir Dünya altıncılığı ve bolca Avrupa sekizinciliği. Artık bu iyi olduğumuz spor dalında bir seviye daha yukarı çıkma zamanı geldi, üstelik NBA'ye en çok oyuncu veren bir ülkenin bir üst seviyeyi hakettiğini söylememek mümkün değil.
Hatalarıyla sevaplarıyla bir turnuva daha bitti nitekim. Ciddi sıkıntılar var ama ciddi umutlanma nedenleri de var. Ortaya çıkan tablo başarısız ama kimsenin gayretini de görmezden gelmememiz gerekir. Hiç bir maçı mücadele etmeden kaybetmedik. Sonuçta bu takım savaşıyor ve kaybediyor. Savaşa savaşa ülke sınırları dışında da kazanacak hale gelecektir. Yeter ki yürünen yoldan dönülmesin, savunma karakterine biraz hücum karakteri de eklensin.

8 Eylül 2011 Perşembe

Savunma Kadar Şutuna da Güven

Savunma takımıyız diye diye artık hücum yapmayı unutan bir takım olup çıkıverdik Litvanya'da. Bu takımın savunma ile ilgili hiçbir problemi olmadığını artık sokakta basket oynayan 10 yaşındaki çocuklar bile biliyor. Ama hücum konusunda felaket bir turnuva geçiriyoruz.

Sadece hücum performansı üzerine değerlendirdiğimizde Hidayet ortalama bir performans ile idare ediyor, daha iyisini zaten Milli Takım'da da NBA'de de çok fazla yapmadı. Ersan Dünya Kupası' performansının çok gerisinde. Kerem tam bir felaket, Ender ara sıra patlıyor onun etkisiyle takıma da hareket geliyor ama ona biçilen ikinci guard rolünün etkisiyle ya da kendi kontrolünü sağlayamadığından bir türlü oyununu maçın geneline yayamıyor. Ömer Onan da şut performansıyla vasat. Geriye kalanlar içerisinde Ömer Aşık hücumda beklenen performansı koyuyor, Enes zaman zaman ona kendisinden beklenmeyecek ölçüde yardımcı oluyor, Emir ise beklenen performansı veriyor.

Böyle olunca esas başrol oyuncularından hücumda gelen yetersiz katkı maç kazanmak konusunda ciddi sorun oluyor. Müthiş bir güven kaybı var şut konusunda. Emir bile iki kez boş şutu bulmasına rağmen atmayıp içeri yüklenmeyi tercih etti Fransa maçında. Ersan bomboş bir şut buldu ama bombayı daha zor pozisyondaki Hidayet'e attı. Maçın içinde artık çok net hissediliyor herkesin yavaş yavaş şut atmaktan kaçtığı. İyi de bu oyun basket atmadan kazanılamıyor ki malesef.

Eğer Fransa karşısında şu alan savunması denen mereti sadece bir periyotta değil, biraz daha uzun yapsak kazanacağız o da ayrı. Zira en az bizim kadar berbat bir dış atış performansları var. Ama onu da yapmıyoruz, 15 sayı farka gelince de alan savunmasına dönmek takımı ancak maçın son topun da kazanma fırsatına kadar yaklaştırabiliyor. Üçüncü periyotta oyunu kontrol edip, alanı savunabilseydik eminim ki vurup geçebilirdik. Çünkü Fransa bu dış atış performansı yüzünden ilerleyen turlarda çok kötü bir tokat yiyecek buna eminim.

Kaybedilmiş hiçbir şey yok. Sadece bir galibiyet bile alarak buradan çıkma ihtimalimiz var. Fransa'dan biraz daha iyi dış atışı olan (o da Nowitzki sayesinde) ve çok daha az atlet olan Almanya'yı devirmemiz gerekiyor. Olmadı sadece Sırbistan'ı yensek bile gidebiliriz. O Sırbistan turnuvada en çok çekindiğim takım olmasına rağmen zaman zaman çok dağılabiliyorlar ve felaket bir savunma anlayışları var turnuva genelinde.

Yeter ki şutumuzu hatırlayalım, güvenelim başka hiçbir sorun yok. Az buçuk lisanslı olarak eli basket topuna değmiş biri olarak çok iyi biliyorum ki şuta kalktığında kafanda en ufak bir soru işareti varsa o topun girme ihtimali yok.

Ateş Yakıldı, Tüp Gaz Kaçırıyor, Üflemeye Devam

Son dönemde iyice işin ucu kaçtı. Sanki sadece suçlama yapılan Fenerbahçe'ymiş gibi bir hava esiyor her yerde. Üstüne üstlük benzer bir suçlamadan hem yöneticisi hem de teknik adamı içeride olan bir kulübün başkanı çıkıp Fenerbahçe'yi sahipleniyor.

Yaptığı açıklama aynen şu şekilde: ''Fenerbahçe'nin problemi, buradaki 18 kulübün problemi. Türk futbolunun problemi, buradaki 18 kulübün problemi. Kamuoyundan ricamız, biz Kulüpler Birliği olarak müracaat ettiğimiz değişikliklerin, tek bir kulüp adına yönlendirilmemesi. Biz Türk futbolu adına hareket ediyoruz. Fenerbahçe 102 yıldır mal oldu Türkiye'de, bir yüz sene daha mal olacak. Onun için lütfen bu kadar basit almadan, genel olarak Türk futbolu adına bakarak bu müracaatları yapıyoruz''

Tüp kafalılık son raddesinde. Koskoca camia düşürün dedi anlatamadı. Düşürmezseniz adam değilsiniz diye yazdım buradan ben kendi kendime çalıp söylemiş oldum.

Tüp gaz kaçırıyor, farkında mısınız bilmiyorum ama koktu artık? Tüp gaz kaçırıyor da esas anlaşılamayan Fenerbahçe taraftarı ateşi yakmış bekliyor. Tüpçüler üfleme peşinde.

Fenerbahçe sizin oyuncağınız değil yazın artık kafanıza. Fenerbahçe bu ligin oyuncağı da değil. Bundan sonra sorumluluk da Fenerbahçe de değil. Sadece biz kirlettiysek Türk futbolunu sizin temizlemeye hiç niyetiniz yokmuş net anlaşıldı. O zaman bırakın bu tantanayı artık.

6 Eylül 2011 Salı

Deng You

Takvim Gazetesi'nin bu başlığını çok sevdim ve anlamlı buldum. Bu yüzden de paylaşmak istedim.

Geri Döndüler

Artık herkes biliyor ki buı takımın saha içi liderleri başta Hidayet, ardından Kerem Tunçeri ve Ömer Onan. Alt yapılarda başlayan arkadaşlık bugün Milli Takım'ın ağabeyleri rolüne kadar sürükledi bu üçlüyü. Nitekim bu üçlünün ağabeylikleri ile Dünya Şampiyonası'nda ikinci oldu Milli Takımımız.

Litvanya'da ise grup maçlarında Polonya maçında bu üçlünün saha içerisinde ağırlıklarını hissettirememiş olması, Enes'in ve Ersan'ın nefis oyunlarına rağmen kabus dolu bir 24 saat geçirmemize neden oldu. Dün bir arkadaşımla konuşuyorduk. Basketbol öyle bir oyun ki takımın ağabeyi dediğin adamlar sahada kendilerini yerden yere atmadan, mücadele etmeden oynadıklarında takımın geri kalanının bu mücadeleyi göstermesi pek mümkün olmuyor. Ne zaman ki takımdaki daha tecrübesiz, genç isimler Ömer'i yerden yere atlarken, Hidayet'i korkusuzca drive edip zor bir sayıyı yaparken görüyorlar, ne zaman ki Kerem Tunçeri direksiyonu ele alıyor, o zaman takımın tüm çarkları işlemeye başlıyor.

Dün gece İspanya maçında ilk üç periyod için de savunma tarafında bu mücadele ortaya konulunca, zaman zaman 7-8 sayı geri düştüğümüz oyundan kopmamayı başardık. Aslında esas kırılma noktası bu 7-8 sayı geriye düşülen süreçlerde yaşandı maç boyunca da. Zira her an fark büyüyebilir ve geri dönülemez bir hal alabilirdi ama takımın direnci buna engel oldu ve takımı geri getirdi.

Son periyod ise sadece 2 sayı yiyerek ve 16-2 gibi bir üstünlük ile mucizeye imza attı takımımız. Çok özel performanslar vardı tabi ki ben Ömer Aşık'ı burada ilk sıraya koyuyorum. Rakibin üç uzunu, kardeş Gasol, Ibaka ve Reyes karşısında tek başına pota altını domine etti. Emir'in sayısal katkıları da yadsınamaz. Maça sürekli bağlı kalmamızı özellikle üçüncü çeyrekteki sayılarıyla yardım etti Emir. Maç 57-57'ye geldiğinde ise devreye takımın abileri Ömer Onan ve Hidayet Türkoğlu girdi. Topun el yaktığı anlarda ardı ardına gelen iki üçlük maçın son 31 saniyesinde artık kazandığımızı söylüyordu. Kerem dün de iyi performans veremedi ancak onun vasat görüntüsüne Ender'in özellikle son çeyrekte takımı çok iyi yöneten performansı eklenince dişililer işledi.

Geri döndüler sonuçta. Çok daha zorlu bir üç maç var karşımızda ve bu tur sonunda grupta ilk dörtte yeralmayı garantilemek için ikisini almamız şart. Herşeye rağmen Ölüm Grubu denilen bu gruptan çıkmak demek büyük ölüçüde madalya anlamına geliyor. Zaten buradan çıkan ilk dört turnuvanın yarı finaline de çıkacak gibi gözüküyor. Bu noktada buradan çıkamamak da çıkmak da sürpriz değil artık.