13 Aralık 2010 Pazartesi

Süper Lig'in Bidonları

Fenerbahçe'nin Ankaragücü karşısındaki puan kaybıyla üç büyükler havlu attılar. Üç büyüğün Trabzonspor ile arasındaki farkı topluyorum, bu kadar puan kaybıyla lider oluyorlar. Bu bir avuntu olabilir belki.

Üç büyüklere bir bakalım. Hoş ne Fenerbahçe, ne Beşiktaş ne de Galatasaray farketmiyor.

Fenerbahçe'de başarısızlık nedeni olarak yine Alex bazılarının köşelerinde. Niye? Çünkü gemiyi kurtaramadı bu sefer. Hadi bu mevzuyu fazla uzatmayalım. Ligin kalitesi mi arttı acaba diye düşünmek istiyorum ama geçen sezonun şampiyonu Bursaspor'un Şampiyonlar Ligi'nde durumu belli. Kalite falan da hak getire. Digiturk istediği kadar ligin kalitesi artacak falan desin. Yok öyle birşey.

İyi de baba ne yaptınız bu kadar transfere ayrılan parayı diyeceğim, gelen adamlar da hiç fena değil hani. Hadi Hagi'yi bir kenara koyalım, çünkü o Rijkaard'ın mirasını, o nasıl bir mirassa artık, yiyiyor. Ama Adnan Polat tek başına sorumludur bu işten.

Schuster'i de bir kenara koymaya devam ediyorum, o da Süper Lig'e yeni falan... Ama Yıldırım Demirören'i bu kadar para harcayıp çıkardığı eser yüzünden es geçemeyiz. Hoş sezon başı transferleri ile nacizane benim onayımı almıştır kendisi. Ben hata da bulamıyorum transfer politikasında. Ama belki en büyük hatası Beşiktaş'ı çıfıtçı çarşısına çevirmek oldu. Duyan Beşiktaş'a gelmiş sanki.

Aykut Hocam iyi Fenerbahçeli'dir, çok sever Fenerbahçe'yi. Ben de kendisini çok severim. Ama iyi adamlık iyi teknik direktör olmak anlamına gelmiyor işte. Aziz Başkan üç senede üç şampiyonluk demişti: Her fırsatta hatırlatacağım. Üçün ikisi gitti, biri kaldı. Üçün birini alır mı Fenerbahçe o da belli değil. Ama Aykut Kocaman'a güvenerek olacak iş değilmiş bu.

Benim Süper Lig'in Bidonları ödülünü artık kime versem bilemiyorum. Oylamayı siz yaparsınız.

12 Aralık 2010 Pazar

Olmuyor

Beşiktaş tarihinin en geniş ve kaliteli kadrosuyla Süper Lig'de oldukça kötü bir performans gösteriyor. Sakatlıklarla boğuşuyor olmalarını bir kenara bırakmak gerekir. Sahaya çıkan kadronun maçı çevirecek gücü olsa gerek. Aksi halde geniş kadro kurmanın bir anlamı yok, dolayısıyla sakatlıkların da mazereti yok Eskişehirspor deplasmanında puansız dönülmesi için.

Beşiktaş'ın temel sorunu formsuz olmaları, bu formsuzluğun en çarpıcı örneği ise en kötü dönemlerinde bile ayakta kalabilen Ernst'in bile sahada hiçbir katma değerinin olmaması. Beşiktaş adına en iyi sim Ersan olarak ön plana çıkıyorsa, Schuster'in hem oyun planı, hem de takımın formsuzluğu üzerine ciddi ciddi düşünmesi gerek.

Eskişehirspor, Beşiktaş on kişi kalmasa da 3 puanı alabilecek bir görünüm içerisindeydi. Ancak Eskişehirspor'un elinde öyle bir bomba var ki, takımı vezir de rezil de edebilecek kapasitede: Tabi ki Batuhan Karadeniz. Adamın biri kalkmış Ferrari'sini satıp bilge olmuş, ötekine yirmili yaşların başında Ferrari vermişler dünyanın en iyi forveti sanmış kendini.

Olmaz, olmadı, olmayacak da... Batuhan Karadeniz'in bu ülkenin enternasyonel seviyedeki hücum gücü olmayacağı her U-bilmem kaç kategorisinde belliydi. Beşiktaş formasıyla da. Denizli göremedi de, biz mi göreceğiz onda ki potansiyeli. Sadece maçtan bir pozisyonu çekip almak yeterli bu teşhis için. Sanırım Sezer sağdan bomboş bindirme yapıyor ve önü tamamen açık. Hiçbir Beşiktaş'lı oyuncunun kendisini yakalama ihtimali yok. Top Batuhan'da ve tek yapması gereken topu Sezer'in önüne yuvarlaması. Yuvarladığı anda Sezer kaleciyle burun buruna gelecek. Ama Bay Ego gidiyor bile bile, göre göre topu sol kanada aktarıyor ki kendisi pozisyonun içerisine dahil olsun. Olmaz, olmadı, olmayacak da...

Galiba bu sezon Beşiktaş için de aynı şey geçerli. Sezon başında çok beğendiğim oyuncu seçimleri, bir takım olamamanın diyetini ödüyor bugün. Sezon başında beri bir takım olamayan Eskişehirspor karşısında bile kaybederek.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Sinan Erdem Gay Club: Sigara İçilebilir

Perşembe akşamı bu sezon ilk kez Fenerbahçe'nin Euroleague maçına gittim. Maçla ilgili birşey yazmayacağım, Fenerbahçe iyi değildi ve maçı daha çok kazanmaya ihtiyacı olna Barcelona kazandı. Ama Sinan Erdem ve Euroleague'e yakışmayan o kadar çok şey vardı ki ben bunları yazacağım.

Öncelikle Fenerbahçe Ülker'in molalarda salonu gay cluba çeviren saçma sapan danslarla felaket görüntü sergileyen dans grubundan bahsetmek gerekir. On-on beş erkek iki kere çıktıkları salonda biri kalk gidelim derken diğeri bok yeme otur danslarıyla beni felaket güldürdüler ama organizasyonun kalitesinin içine ettiler. Pota altında capoera, orta sahada techno, aradan parande atarak geçen bir kaç kıllı adam. Görüntü felaket yani.

Devre arasında sigara içmek için dışarı çıkmak istedik. İki kişinin ancak geçebileceği tek bir kapı açılınca ve oraya da 300-400 kişi yüklenince bir rezillik de burada yaşandı. Daha kötüsü ise yerimize dönerken üst katta milletin dışarıya çıkmaya gerek duymadan sigara içiyor olmalarıydı. Katta tek bir güvenlik olmayınca zaten adam kesseler kimsenin haberi olmayacak.

Üçüncü periyod için yerimize otururken basketbolla pek de alakası olmayan iki palabıyık abi bu maç dönmez hocam diyerek salonu terkediyorlardı. Zaten Petit'in Yeri'nde okuduğum taraftar tablosu maçın başından beri çok da farklı değildi. Önümdeki genç kardeşim "Ömer at oğlum üçlüğü" diye gerekli gereksiz her pozisyonda tam gaz yerinden fırlarken, pota arkasında ortamı hareketlendiren grup "Barca p.çlerini şaşkına çeviren tezahüratları" ile baskebol kültürünün içine de ettiler bolca.

Kötü baskebola bu kadar rezil görüntü eklenince "acaba biz Euroleague'de final four oynamayı hakediyor muyuz?" diye düşünmüyor değil insan. Fenerbahçe Ülker Perşembe gecesini bir kenara bırakırsak yakışır final four mücadelesine de bizim için aynı şeyi söylemem mümkün değil.

8 Aralık 2010 Çarşamba

Sneijder'e Ayıp Olmuyor mu Beyler?























Inter ile İtalya'daki kupaları süpür, Şampiyonlar Ligi'ni kazan, Hollanda'yı Dünya Kupası finaline taşı, karşılığı Golden Ball'da ilk üç aday arasına bile gireme.

Üstelik ne Xavi - Iniesta tadında bir ikili ile yaptı bu işleri, ne de Messi gibi bir futbol fenomeni. Ama yaptı, hem kulüpler düzeyinde hem de Milli Takım ile çok büyük işler başardı. Bana göre ödül tamamen onun hakkıydı.

Ben Sneijder'e kendi insiyatifimi kullanarak Hamit Altıntop özel ödülümü veriyorum.

7 Aralık 2010 Salı

Şişir Şişir Budur

Sercan Glaskow Rangers karşısında beraberliği getiren golü attı ama öyle bir gol kaçırdı ki...O golü kaçıran adamı değil Premier Lig'de Manchester United, dünyadaki hiçbir United almaz.

Alex Ferguson'un Sercan'ı listesinin hiçbir yerine yazmadığına artık bugün iyice kanaat getirmiştir herhalde herkes.

Deve ve Türk Futbolu Arasındaki Korelasyon

Deveye sormuşlar neden boynun eğri diye? Nerem doğru ki demiş. Guti 270 promil alkolle otomobil kullanırken ters yöne girip kaza yapıyor. Ertesi gün Beşiktaş Başkanı televizyonda izlediğim röportajında şu beyanatı veriyor: Beşiktaş'ın lideri Guti'dir, tüm oyuncular da bunu kabullendi. Guti çok iyi bir profesyonel.

Yine futbolu uzaktan yakından takip eden birçoklarının yaygın kanaati: Arda bir kız arkadaşı var ve adam gibi geziyor diye cinsel hayatının futboluna etkisi bile sorgulanan kaymakta olan bir yıldız.

Devenin günahı ne? Deve hendekten atlar ama bizim Türk futbolu bu zihniyetle bu kadar...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Şezlong Muhabbetleri























Alex son beş maçın en iyisi... Bu sözler Altan Tanrıkulu'nun yazısından alındı. Sezon başında Alex'in artık Fenerbahçe'den gitmesi gerektiğini söyleyen, Fenerbahçe'nin Alex'e bağlı bir oyun düzeniyle başarılı olamayacağını söyleyen Altan Tanrıkulu.

Aykut Kocaman sezon başında bu takım son beş sezonda bir kez şampiyon oldu derken de Alex'i işaret ediyordu, takımdaki bazı oyuncular koşmuyorlar, çabalamıyorlar derken de. Sonra Alex'siz bu takımın yürüdüğü ortaya çıkınca Brezilyalı'nın süreleri uzamaya başladı. Bakıldı ki Alex'siz rakip kaleye bile gidilemiyor, bu sefer yorulunca oyundan çıkarma safsatası başladı.

Hem Aykut Kocaman hem de Altan Tanrıkulu sözleşmişcesine aynı nakaratı tekrarlamaya başladılar. Alex 3000, 3001, 3002 diye saydırdı, tek bir kelime gelmedi. Bir küçük kutlama sadece...

Doğru Alex beş haftadır beşinci vitese taktı. Ama kimsenin Alex'ten beşinci viteste her maç oynamasını beklemeye hakkı yok. Kimsenin de insanları kandırmaya.

Dün tukaka olan Alex, bugün de tukaka hem Altan Tanrıkulu, hem de Aykut Kocaman için. İlk fırsatta yine Alex üzerinden dönecek bir sürü geyik muhabbetini aşamayacak futbol temalı analizler.

İşte şezlong muhabbeti denilen şey budur. Yazarken de, teknik adamlık yaparken de. İki hafta formsuz diye Fenerbahçe'yi koşan bir takıma dönüştüreceğiz diye Alex'i harcamak, sonra ardarda golleri ve asistleri yapınca yorulana kadar sahada tutalım noktasına gelmektir şezlong muhabbeti.

Aykut Kocaman Fenerbahçe'nin öz evladı deyip kol kanat germek ama Alex mevzu bahis olunca kuyusunu kazmak nedir bilemedim şimdi? Yarın Alex'in kızı için de İstiklal Marşı'nı şov yapmak için okuttu maç öncesi diye yazılırsa hiç şaşırmam.

Son bir söz de başkana ve yönetim kuruluna. Alex yerin dibine vurulurken hiç bir demecini göremedim basında. Şimdi tekrar Alexçi oluverdi hepsi.