FutParantez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
FutParantez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
24 Mayıs 2012 Perşembe
Beşiktaşlı Duruşu AMA
Bugün Uğur Meleke'nin "Beşiktaşlı Duruşu" yazısını sabahın ilk saatlerinde okuyanlardan biriyim. Siz de buradan okuyabilirsiniz. Bir bütün olarak ele alındığında muhteşem bir yazı. Ama gerçek hayatta benim kabul edebileceğim ve Tayfur Havutçu ile ilgili görüşlerimi değiştirecek bir yazı değil, Beşiktaşlı duruşu ya da ahlak anlayışımla ilgili olan düşüncelerimi de.
Uğur Meleke'yi ancak yazılarından tanırım, bir kez iletişime geçtim, ötesi yok. O yüzden bu yazı onun hakkında değil kesinlikle. Ama yazıda savundukları ile ilgili. Baba Hakkı'yı bana dedem anlattı, sonradan okuduklarım da var. Süleyman Seba'yı gördüm, yaşadım, saygı duydum. Tayfur Havutçu'nun futbolculuğunu izledim, teknik adamlığını, yaşadığı hapis sürecini vs. Günün sonunda hiçbirini tanımıyorum, bundan sonra tanır mıyım onu da bilemem. Dışarıdan bakınca Baba Hakkı'dan Tayfur'a bu isimlerin hepsi bana belirli bir çizgiyi korumuş insanlar olarak gözükürler. Elbette Baba Hakkı ile Tayfur Havutçu'yu karşılaştıramayız.
Sözün özü tabi ki Baba Hakkı'nın Beşiktaşlılık duruşundan bahsedemeyiz günümüzde. Ve tabi ki ahlak anlayışı tektir. Ve tabi ki de Tayfur Havutçu'nun dışarıya verdiği izlenim ile kendi içinde kamuoyunun göremediği yüzünün tutarlı olması gerekir ki kendisi içinde Beşiktaşlılık duruşundan ve güzel ahlaktan bahsedelim. Ve tabi ki o konuşmaların şık olmadığını kabul edelim. Amma velakin bu durum ne Tayfur Havutçu'nun genel Beşiktaşlılık duruşunu ortadan kaldırır, ne de ahlaksız bir adam yapar. Ben bu telefon konuşmalarının ortaya dökülmesini ve tekrar tekrar döndürülmesini daha gayri ahlaki buluyorum. Ve yine bu telefon görüşmelerini ne futbolcu performansını etkileyecek bir içerik, ne de futbolcularının cinsel tercihlerini zedeleyen bir konuşma olarak değerlendiriyorum. Günlük hayatta yaptığımız makara muhabbetinin ötesine geçmiyor benim gözümde.
Bir Beşiktaş teknik adamı bu duruma düşmeli mi? Tabi ki düşmemeli. Ama sırf bu muhabbeti yaptı diye kendisini Beşiktaşlılık duruşunun dışına itmek ve gayri ahlaki bir konuma sürüklemek hiç de doğru değil. Yazının sonunda katıldığım bir yer var ki o da Beşiktaşlılık duruşuna hiç sahip olamayan bir sürü ipsiz sapsızın bu kelime öbeğini ağızlarına sakız yapması. Ama bu ipsiz sapsızların yanında Tayfur Havutçu'yu harcamak çok içime sinmiyor. Hele ki günümüz değerleri ile Baba Hakkı'nın, Süleyman Seba'nın dönemindeki değer anlayışını birbirine kırdırarak bunu yapmak hiç içime sinmiyor. Baba Hakkıları özlüyoruz, Süleyman Sebaları özlüyoruz, o dönemin safiyane ve güzel duruşunu özlüyoruz. O dönemin futbolunu özlüyoruz, o dönemin İstanbul'unu özlüyoruz. Ve kirlendi dünya... Ama orada kocaman bir AMA var.
O ama da benim için aklanın da gelin ile bu mudur Beşiktaşlılık duruşu bakışı arasında bir fark yok. Yılarca sahada tertemiz bir futbol ortaya koyup da teknik adamlık kariyerinde hem duruşu hem de verdiği demeçlerle son derece mütevazi bir görüntü çizen Tayfur Havutçu için de o duruşa hiç uymayan bir görüşme tapesi nedeniyle isminin üzerine bir çizik atmak en az bugünün endüstriyel futbol dünyası kadar acımasız. Ya da Tayfur Havutçu'yu aylarca hapis hayatına mahkum edenler, teknik adamlığını elinden alanlar, sonra çıktığında görevini iade edip hiçbir performans göstergesine sığınamadan tekrar onu görevden alanlar kadar acımasız.
"Onların da aileleri, tribünde onları izlemeye gelen sevdikleri vardır. İzzet-i nefisleri vardır. Bu kadar yeter daha fazla atmayın." Baba Hakkı
17 Mayıs 2012 Perşembe
Binbir Surat Del Piero
Binbir surat Del Piero, bir kulüpte uzun yıllar kalabilmenin sırrı belki de imajını her yıl değiştirmek olabilir.
Meğer Barton Barışçıl
Meğer Joseph Barton barışçıl bir insanmış. Haftasonu oynanan City - QPR maçında önce Tevez'e dirsek atıp kırmızı kart gören sonra da Aguerro'yu yere indiren Barton sosyal paylaşım platformu twitter'da barışçıl bir insan olarak sorunların kavgayla çözülemeyeceğini ifade etmiş.
Adamsın
Sen taraftarın önünde eğildin ya, o taraftar senin için ölür yüreği KOCAMAN adam. Umarım yıllarca Fenerbahçe'nin teknik adamı olarak çubuklunun onurunu, gururunu taşımaya devam edersin. Adamsın, hem zeki, hem çevik hem de ahlaklı bir adamsın.
16 Mayıs 2012 Çarşamba
Fenerbahçeli'nin Günlüğü
İşe olumlu tarafından bakmak istersek günlük ortalama konuşma dilinde kullanılan kelime sayısının 150-200 olduğu bir ülkede bu kelimeler kuşkusuz ortalamayı artırma adına önemli katkılar sağlamakta. Aynı zamanda Fenerbahçe taraftarının takımlarına bakış açısını da ciddi ölçüde değiştirdi. Daha önceki yıllarda takımına tepki gösterebilen profil yerini sahada mücadele veren takımlarına sonuna kadar sahip çıkan bir profile dönüştürdü. Takım ve camia olmanın bütünlüğü sağlandı.
Olumsuzluklarını saymıyorum bile, ki en başta artık Fenerbahçe seyircisi herhangi bir spor karşılaşmasına başta futbol olmak üzere sportif bir müsabaka olarak bakamıyor. Başka bir mücadele var artık sahada. Rekabet oynanan takımla değil de başka bir güçle. Burada adını koymak istemiyorum, zira bu durumun gerçekliğini desteklemek adına değil algıyı ortaya koymak adına yazılan bir yazı. Eğer bir takımın taraftarları sportif mücadeleyi, teknik adamını, sporcularını, rakibini kritik etmekten daha çok aşağıdaki kelimelerle günlük sohbetlerini yapıyor, maç öncesinde bugün ne olacaktan çok yarın ne olacağı konuşuyorsa, kalkıp da ona sportif mücadele demek pek mümkün gelmiyor bana. Bakın Fenerbahçeli son 9 ayda en çok hangi kelimeleri ya da kelime öbeklerini kullanıyor:
Şike - Cemaat - Özel Yetkili Mahkeme - Savcı - Aziz Başkan - 3 Temmuz (artık bir de 12 Mayıs eklendi) - Spor Şube - Çevik Kuvvet - Çağlayan - biber gazı - müdahale - Fenerbahçeyiz - orantısız güç - duruşma - hakim - polis - limon - yüz yıkama - yürüyüş - mücadele - zalim ve zulüm - Emniyet - Silivri - Metris - cezaevi - adliye - masumiyet karinesi - hukuk...
Bu listeyi daha da uzatmak mümkün, ben ilk aklıma gelenleri sıraladım. Bir camia o kadar spordan ve sportif mücadelenin sahaya yansıttığı sonuçlardan uzaklaştı ki, bu çok sağlıklı bir durum değil. Ben bile yıl boyunca bir tek maç kritiği yapmadım bu blogda neredeyse. Kimse yapmıyor. Mevcut durumda Fenerbahçe taraftarının bugün itibariyle sağlıklı bir topluluk olarak nitelendirilmemesi gerekiyor. Sağlıklı olmayan bir kitleyi tekrar Türk sporuna kazandırmak da kaba kuvvet ve güç gösterisiyle mümkün değil. Karşınızda gündemi, günlük konuşma dili bambaşka bir topluluk var ve bu topluluk gitgide yabancılaşıyor. Kendi ülkesinde bunu hisseden 25 milyon insandan bahsediyoruz ki, bu yabancılaşmanın nedeni etnik, kültürel, dinsel temeli olmayan sadece bir takım tutkusuna dayanan bir yabancılaşma.
Konunun ne kadar hassas olduğunun kimse farkında değil, zira bu insanların din, dil, ırk, aile gibi dokunulmazlarının dışında bir de kendi seçimleriyle hayatlarına kattıkları bir değer olan takımdaşlık duygusu çok hafife alınıyor. Oysa ki o takımdaşlık her bir bireyin hayatına değer katan mutlu, üzüntülü, coşkulu anılarla geçmişlerini yani kendi kişisel tarihlerini oluşturan bir olgu. Bu takımdaşlığa karşı uygulanan her türlü şiddet aslında kişisel bazda insanların anılarına karşı uygulanıyor. Bu insanlar her haksızlıkla karşılaştıklarında günlüklerinden birer sayfa koparılmak isteniyormuş gibi hissediyorlar. Birileri kalkıp da Fenerbahçe taraftarıyla kucaklaşmadığı sürece de bu yabancılaşma ve kendi koruma kalkanlarını kaldırma eylemi hiddetlenerek büyüyecek.
12 Mayıs'ta yaşanılanlar 300-500 kişinin futbol fanatizminin ötesindeydi. Yarınlar neler getirecek bir fikrim yok. Ama o gün orada yaşanılanların vehametini aslında ispatlayan bir şey ifade edeceğim şimdi. Hiç kendi sahanızda ezeli rakibiniz Galatasaray'a kaybedilen bir şampiyonluktan daha kızgınlık verici, Fenerbahçeliler'i çıldırtacak bir başka duygu olacağına inanabiliyor musunuz?
Bundan 9 ay önce biri Fenerbahçeliler'in Galatasaray'dan daha fazla kızgınlık duyacağı başka birşey olacak deseydi hepimiz güler geçerdik. Fenerbahçe'nin ve Fenerbahçeli'nin günlüğünde artık Galatasaray satır aralarında geçen bir detaydan öte değil. Fenerbahçeli'nin tek bir gündemi var, o da ne şartta olurlarsa olsunlar birbirilerini ve günlüklerini korumak. Atlarına binip yel değirmenlerine saldırmak pahasına.
15 Mayıs 2012 Salı
7 Mayıs 2012 Pazartesi
Hepimiz Neyiz?
Gerçekten hepiniz Zokora olmak istediğinize emin misiniz? Bir daha düşünün, üstüne bir daha düşünün. Size Emre olun demiyorum ama Zokora olmak bu kadar gurur duyulacak birşey mi düşünün. Bir daha ve bir daha. Zokora olmayın...
3 Mayıs 2012 Perşembe
Şenol Güneş Samimi mi?
Şenol Güneş'e saldırmak için yazmıyorum, zira bana göre Türk futbolunun en değerli 3 hocasından biridir. Ama dün maçtan sonra futbol konuşmayacağım deyip, arkasından futbolun geldiği durumu çok vahim olarak niteleyip, hukukun olmadığı yerde hakkını kan dökerek aramaktan, hukuken aklanıp vicdanlarda nasıl aklanacaksınız diyerek hala tek taraflı olaya bakmaktan öte değildir benim için yapmış olduğu konuşma.
Trabzonsporluların vicdanlarına dokunmuş olabilir, belki diğer takım taraftarlarının da ama vicdanlara takım ve taraf gözetmeksizin dokunabilmektir marifet. Eğer totalde bir barış mesajı vermek istiyorsanız bir cümlesinde dahi taraflı bir kelime etmemelisiniz. Bu yüzden benim vicdanıma dokunmadı Şenol Güneş uzun zamandır futbolun ciddi bir ülke sorunu ve ayrıştırıcı unsur haline gelmesi konusunda onunla paralel düşünsem de.
Doğru düşünebilmek doğru çözümler getirebilme ve ayrışmayı ortadan kaldırma kudretini getirmez. Eğer 1996'da halk ayaklanmasından bahsedip, 2012'de hala hak aramak için kan dökülmesi ya da vicdani aklanma gibi kelimeleri araya serpiştirebiliyorsanız bunu çok anlam yüklü bir konuşma olarak nitelemek komik ve popülist oluyor.
27 Nisan 2012 Cuma
Kısa Bir Taraftar Mektubu
Sevgili Fenerbahçem,
Ruhunu satarsan ölürsün. Sen de ölürsün, ben de, biz de. Hepimiz ölürüz, Fenerbahçe ölür. Bu süreçten ya tamamen aklanarak çık, ya da git amatör kümede oyna. Ama ruhunu satma.
Bir Taraftar
25 Nisan 2012 Çarşamba
Mahalle Kavgası
Gökhan Gönül 3D koreografiyi onur kırıcı bulduğunu bir Fenerbahçeli olarak duygularının incindiğini söyledi.
Stoch GS formasını şortunun arkasına soktu.
Mehmet Topuz sahaya işeyen köpek taklidini eleştirenlere "e peki Melo pitbull taklidi yapınca sorun olmuyor da ben mi yapınca sorun" dedi.
Zaten Melo da golden sonra abuk sabuk el kol hareketleri yaptı.
Galatasaray tribünleri orta yuvarlakta yapılan Sivas kangallı gösteriden sonra çileden çıktı.
Burak Yılmaz "Edebinle sevin" diye gazetelere demeç verdi.
Sonra Selçuk İnan'la buluşan Burak Yılmaz acaba ne konuştular?
Loran koridorda Fenerbahçeli futbolcularla çak çak yaparken Ali dürüst geldi napıyon laa çıkarın bu adamı dedi. Fenerbahçeli futbolcular Loran'ı çıkarırsanız röportaj vermeyiz dediler.
Fırat Aydınus koridorda sıkıştırılınca Caner'e ikinci sarıyı çıkartamadı.
Erman'ın maç yorumunda "Her sevişmede çocuk olmaz, sevişeceğin zaman önemli" dedi.
Arada Ünal Aysal play off istemem dedi, Aziz Yıldırım da Metris'ten "En rahat maçımız, ben çok rahat izledim" dedi.
Twitter'da hashtag yarışı: "Seni yerler yerlere karşı Loranı yedirmeyiz"
Bıdı bıdı bıdı bıdı.
Ne bu ya derbi maç mı, mahalle kavgası mı?
18 Nisan 2012 Çarşamba
Bir İtiraf: Irkçıyız
Bu tanımı ortaya koyduktan sonra Türkiye'de ırkçılık yoktur demek zor, Türk ırkı diğer ırklardan üstündür savını benimseyen bir kitle, en azından bazı ırklardan üstündüre inanan insanların olduğunu hala kabullenmiyor ya da reddediyorsanız siz yalancısınız. Üstelik de bu kitle, insan topluluğu bayağı büyük.
Türkiye'de en nadir görebileceğiniz ırkçılık türü ise siyahilere karşı olanıdır. Zira nesiller boyu kültürümüzde olan ezilenin yanında olma, onun tarafını tutma içgüdüsüyle hep Türk halkı büyük bir çoğunlukla sempati ile bakmıştır siyahilere. Atletizmde siyahi atletleri tutarız, basketbolda siyahileri destekleriz, futbolda bir başkadır onların yeraldığı ve yıldızlaştığı takımların bizim nazarımızdaki değeri. Ama bu bile pozitif ırkçılık olarak nitelendirilebilir aslında.
Neyse ne, Emre Belözoğlu bir bok yedi ve Fenerbahçe camiasının en mutlu olduğu anlardan birinde limon sıktı tüm camianın keyfine. Ben ırkçı bir yaklaşımla söylediğine inanmıyorum ama karşısındakini yaralamak, onu incitmek için pekala söylemiş olma ihtimali yüksek. Bir Türk futbolcusuna nasıl ki o... çocuğu dediğinizde delleneceğini biliyorsanız, benzer bir durum siyahi bir futbolcu için de geçerli. Emre Belözoğlu'nu dışarıda çok iyi bir insan diyenler var, ben tanımam etmem. Sahada ise bambaşka onu da kabul etmek gerekir. Sahada her hareketini 6 yaşında bir çocuk aklıyla gerçekleştiriyor. Söylediği sözün de nereye gideceğinin farkında bile değil.
Ama ırkçılığı da baside indirgemeyelim. Yoksa Melo Riera'ya yumruklarını saydırırken mesela "fucking spanish" ya da "fucking gitano" dediyse bu da ırkçılık tanımına girer aynı bakış açısıyla ki deme ihtimali de yüksektir. En azından bu gerilim sürecinin gelişiminde evinin oturma odasında menajeri ile sohbet ederken de demiş olabilir. Papazın Çayırı'ndan Kanuni'nin Memleketine pankartını açmak daha ırkçı bir yaklaşımdır Türkiye normlarında aslında, gloabal normlarda Emre'nin sözlerinin de hiç aşağı kalır yanı olmasa da. Ya da Trabzonlulara "Rum Çocukları" demek.
O veya bu şekilde gerçekleşen bir eylem varsa ceza almalıdır Emre. Ama 3 maç ama 5 maç, ne verilirse verilsin. Yine de bu eylemi tribüne cebinde muz kabuğu ile gelip sahadaki bir siyahi oyuncunun önüne fırlatmakla karıştırmamak gerekir. Ya da pankart açmakla. Hepsi planlıdır ama siz halı sahada her zaman evine gidip annesinin yemeklerini yediğiniz en yakın arkadaşınıza "o... çocuğu" diyebilen bir kültürün evlatlarısınız en nihayetinde. Aslında aklınızda hiçbir zaman annesine sövmek yok, karşınızdakini yaralamak var, çünkü bir nedenle canınız yanmış. Eğer bunu yapıyorsanız Emre'nin neyi neden söylediğini daha iyi anlarsınız.
Irkçılığa tekrar gelelim... Bir ırkçıyız arkadaşlar. Tüm dünya insanlarında da bu var. Gidin A.B.D.'ye bakın bakalım siyahilere hala hangi gözle bakılıyor. Ya da Çinlilere, ya da İtalyanlara... Gidin Fransa'ya Türklere ve Araplara ne gözle bakıyorlar. Gelin Türkiye'ye bakın bakalım bırakın Ermenistan'da yaşayan Ermenileri, Ermeni vatandaşlarımıza hangi gözle bakılıyor, Rum kökenli olanlara, ülkedeki her azınlığa...
Bu işler öyle "Irkçılığa Hayır" demekle olmuyor, bizzat eylem gerektiriyor. Bizzat tüm varlığınla hissetmek gerekiyor. Biz hissetmiyoruz. Bu ülkede herhangi bir ırka karşı nefret hissetmeyen kaç kişi var? Nokta.
Alt Bağlayanını İlk Kez Gördüm
Çok futbolcu gördüm de altını bağlayanını ilk kez. Görüntüler Stuttgart'ta forma giyen Cristiano Molinaro'ya ait. Ausburg karşısında oyuna girmeye hazırlanan Molinaro tedbiri önceden almış gözüküyor.
3 Nisan 2012 Salı
Ofsaytı Bilmeyen Sadece Kadınlar mı?
Offside 2006 yılı İran yapımı ve Berlin Silver Bear ödülünü kazanmış bir film.filmin hikayesi de ülkede futbol izlemesi yasaklı olan İranlı kadınların futbola olan aşkını konu ediyor. Biz ne kadar erkek oyunu diye sahiplensek de, ofsaytı bilmiyorlar diye dalga geçsek de, ofsayt kuralını bilmeyenler sadece kadınlar değil, biz de erkeklerde bihaber durumdayız. Hem de konu hakkında otorite kabul edilen isimler seviyesinde.
Bugün Milliyet Gazetesi'nin internet sitesinde ofsayt kuralının 2011-2012 sezonunda nasıl yorumlanması gerektiğine dair bir yazı yayınlanmış. Yazıyı buradan okuyabilirsiniz, ben belge niteliği taşıması açısından aynen blogda da yayınlıyorum.
"FIFA Kural Kitabı’nda yer alan ilgili ofsayt pozisyonu grafiklerini inceledik. FIFA Kural Kitabı’nın 59’uncu sayfasından itibaren başlayan, “İlave talimatlar ve hakemler için rehber” bölümünde, ofsaytın modern tanımı resimlerle örneklendiriliyor:
Topa dokunursa ofsayt:
Sayfa 106, grafik 1’de “Rakibine müdahalesi bulunmayan ofsayt pozisyonundaki hücum oyuncusu (A) topa dokunuyor. Yardımcı hakem, oyuncu topa dokunduğu anda bayrağını kaldırmalıdır.”
Topa dokunmuyor, ofsayt değil:
Sayfa 105, grafik 3’te ofsayt pozisyonundaki hücum oyuncusu (A) topa doğru koşuyor ve ofsayt pozisyonunda bulunmayan takım arkadaşı (B) de topa doğru koşuyor ve topla oynuyor. (A) oyuncusu ofsaytla cezalandırılmaz, çünkü topa dokunmamıştır.
Kalecinin görüş çizgisini engellerse ofsayt:
Sayfa 108, grafik 6’da “Ofsayt pozisyonundaki hücum oyuncusu (A), rakip kalecinin görüş çizgisini engellemektedir. Oyuncu ofsaytla cezalandırılmalıdır.”
Topla oynamazsa, rakibinin topla oynamasını önlemezse ofsayt değil:
Sayfa 109, grafik 8’de “Ofsayt pozisyonundaki hücum oyuncusu A (topla oynamıyor), topa doğru koşuyor fakat rakibinin topla oynamasını ya da oynayabilmesini önlemiyor. A, B’yi aldatan veya dikkatini dağıtan bir jest ya da hareket de yapmıyor. Pozisyon ofsayt değil."
Bu noktada bir kez daha görüyoruz ki Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar gibi isimlerin futbol oyun kuralları üzerine söyledikleri padişah fermanı değil. Hatta Markus Merk gibi çok kariyerli bir isim dahi yaptığı yorumda yanıldı. Bir başka konu da bu durumda Fenerbahçe-Galatasaray maçında Alex için kalkan bayrağın da geçerli olmadığı.
Açıkçası ben kuralı bilmekle birlikte Sow'un pozisyonunun nasıl değerlendirileceğine hakim değildim. Artık çok net bir şekilde değerlendirme imkanımız olacak.
28 Mart 2012 Çarşamba
Allez Paris Saint-Germain
Son viraja sezonun sürpriz ekibi Montpellier ile başabaş girdiler PSG için iyi bir sezon geçiyor. Bu futbolcuların stüdyoya girip "Allez Paris Saint-Germain" şarkısıyla kayıt yapmalarından ve Carlo Ancelotti'nin onlara eşlik etmesinden de fazlasıyla belli oluyor. Arap sermayesi geldi, PSG ayağa kalktı. Para var, huzur var. Klipte bol bol Lugano da var.
21 Mart 2012 Çarşamba
Figo Puantiyeli
Oyuncuların giyim konusunda seçimleri beni çok güldürüyor. Figo'nun golf oynamak için seçmiş olduğu puantiyeli pantlon için de denebilecek fazla söz yok.
13 Mart 2012 Salı
Maç Taktiği
Rafa: Beyler bir de çizerek anlatıyorum, top rakipteyken kanatlar savunma oyuncuları ile yakınlaşıyor, forvet arkasındaki adam orta sahadaki ikili ile mesafeyi daraltıyor. Bloklar arası mesafe kısalacak. Ulen nereden çıkardınız bu karataytayı Versace takım tebeşir tozu oldu. Oğlum getir oradan IPAD'imi bana, bir de oralet tek şekerli...
6 Mart 2012 Salı
Zevkler ve Renkler #2
Hastasıyım şu futbolcuların zevksiz ve saçmasapan iç çamaşırı tercihlerine. Daha önce Samir Nasri'nin tercihini konu etmiştik bloga. Kabul edelim ki Ribery'inin ki ile yarışır ama burun farkıyla Samir birinci belli olur. Neyse Ribery de bu kategoriinin iddialı isimlerindendir ama.
29 Şubat 2012 Çarşamba
Fotograftaki Barcalıları Bulun
Dünyaca ünlü Cirque du Soleil gösterisi sonrası izlemeye gelen Barca'lı futbolcularla sirk çalışanları bir hatıra fotografı çektirmişler. Fotografta kaç Barca'lı futbolcu var bulunuz gibi olmuş biraz...
Dünyanın En Şanslı Futbol Topu
Marilyn Monroe'dan altın vuruş. Acaba futbol topu kendisini dünyanın en şanslı topu olarak hissetmiş midir? Ne de olsa topa vuran gelmiş geçmiş en güzel sarışın.
Özil vs. Ronaldo
Mesut Özil'in Ferrari'sine karşı Cristiano Ronaldo'nun Lamborghini'si... Kapışır... Bu arada Mesut Özil'in park edilmez alana aracını bıraktığı için park cezası yediğini de not düşelim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)