26 Kasım 2008 Çarşamba

Zarate: Tangocuların Dünya Futboluna Son Hediyesi


Goal.com yazarlarından Carlo Garganase Lazio'nun Roma'ya 2-1 kaybettiği maçtan sonra asıl kazananın Zarate olduğunu ve dünya futboluna yeni bir Messi geldiğini yazmış. Zarate spektaküler işler yapan ve Avrupa'ya bu sezon gelmiş bir yıldız adayı, ya da yıldız. Peki Zarate'den gerçekten Messi kıvamında bir oyun bekleyebilir miyiz? Bence bunun için oldukça fazla nedenimiz var.

1. Öncelikle Zarate Messi'den daha karizmatik bir isim. Serie A'da Zarate'yi İtalyan spikerin ağzından her dinleyişimde attığı gol sonrası spikerin Zarate nidaları acaip keyif veriyor bana. Bir futbolcu için olmazsa olmaz ilk unsur isminin karizmatik olması. Gerçi tek başına tabi ki yeterli değil. Yeterli olsaydı Maldonado da çok büyük futbolcu olurdu. Adamın ismini duyduğunuzda sahaya MAradona, DONAdoni, RonalDO karışımı biri çıkacak zannediyorsunuz. Mesela ben olsam Maradinho takma ismini kullanırdım diye düşünüyorum.

2. Velez Sarsfield menşeili olmak iyi bir referans. Amcası yaşına gelen Simeone de, dedesi yaşındaki Carlos Bianchi de bu kulüpte parladı.

3. İyi bir futbolcu olmak için formanızın renginin kırmızı ya da mavi tonlarında olması önemli bir başka konu (mor menekşeleri mavi tonu sayabiliriz çünkü kırmızı ile mavinin karşımından oluşan bir renk) Öte yandan Zarate'nin formasının mavisi biraz açık ama zaten Zarate'de yolun başında. Elbette ki önümüzdeki yıllarda daha koyu mavi bir formayla ya da kırmızı bir formayla izleyeceğiz kendisini.

4. Arjantin'li futbolcular artık yeni trend. Bir dönem Brezilya'lı futbolcular kasıp kavuruyordu Avrupa Liglerini, şimdilerde ise Tangocular.

5. Kaygısız görüntüsünün altında müthiş bir futbol cevheri yatıyor. Bu tarz adamlardan her zaman korkmuşumdur. Sanki yolda yürüyormuşçasına çalım atarlar, leblebi yer gibi golleri vardır... Zarate de öyle bir adam.

İtalya halen futbolun çok sert oynandığı bir lig. Eğer şanssız bir sakatlık yaşamazsa önümüzdeki yıllarda daha da olgunlaşmış bir futbolcuyu büyük bir keyifle izleyeceğiz. Şimdiden 2010 Dünya Kupası'nın en büyük yıldız adaylarından birini gururla takdim ederiz...

Bu Yüke Kalp mi Dayanır?

Önce 28 yaşındaki Marc-Vivien Foe gözlerimizin önünde yığıldı yeşil sahaya. 22 yaşında Sevilla forması ile hayata gözlerini yumdu Puerta. Dünyada pek çok örneğine rastladık son yıllarda, biz ise Elazığspor'un antremanında kalp krizi geçirip ölen Gökmen Yıldıran ile sanki daha bir yüzyüze geldik bu trajediyle. Ümit Özat'ı hem de canlı maç yayınında böyle bir durumda görünce dona kaldık. Ümit'in hala futbola dönüp dönemeyeceği belli değil ama o hayata dönebilen şanslı sporculardan.

Bu sporcuların hiçbiri sigara içmiyorlar, kolesterol sorunları yok. Hep koşuyor, sağlıklı besleniyorlar. Düzenli antreman yapıyorlar. Ama aniden kalpleri duruveriyor. Genç ve profesyonel sporcular içlerinde taşıdıkları ölüm geni 'P1A2'den habersiz ölüyorlar.

Spor hayatına devam edenler ve başarılarını sürdürenler de yok değil. Mesela Kanu Arsenal'de çok başarılı sezonlar geçirdi. Washington Fenerbahçe'den ayrılıp döndüğü ülkesinde gol kralı oldu.

Arda'nın durumunu tam olarak bilmiyoruz. Ama bu kadar genç ve gelecek vaadeden bir futbolcunun ne kadar da basit bir kalp ritm bozukluğu da olsa daha haftası çıkmadan sahalara dönmesi bana affedilmez bir hata bolarak geliyor. Hem Arda adına hem de teknik ekip ve yönetim adına hiçbir risk dahi olmasa dinlendirilmiş olması, yaşadığı sorunla ilgili daha detaylı tetkikler tamamlanmadan oynatılması umarım yeni bir trajediye yol açmaz.
Artan maç trafiği, her geçen yıl fizik mücadelenin sınırlarını daha da zorluyor olması futbolseverler adına rüya gibi ama futbolcular açısından kaldıramayacak bir noktaya doğru gidiyor galiba.

25 Kasım 2008 Salı

Aurelio'suzluk

Arogones Şampiyonlar Ligi'nin basın toplantısında gazetecilere Galatasaray'dan sadece 1 gol daha az attıklarını ve hücum hattında bir sorun görmediğini açıkladı. Gerçekten de 12 haftada atılan 24 gol ile maç başına yakalanan 2 gol ortalaması her maçta 3 puan alabilmek için yeterli bir istatistik. Geçen sezon ilk 12 hafta atılan 18 gol dikkate alındığında da daha başarılı bir hücum performansı sözkonusu. Buna karşılık geçen yıl ilk 12 haftada 12 gol gören Fenerbahçe bu sene kalesinde 16 gol görmüş durumda.

Sanırım bu rakamlara bakınca problemin kaynağı daha net ortaya çıkıyor. Aurelio'nun gidişi ile takımın orta alanda defansif anlamdaki performansı düştü. Artık Lugano ve Edu ikilisinin zaafiyetleri çok daha net bir şekilde ortaya çıkıyor izlediğimiz her doksan dakikada. Josico'nun performansı bu durumu ne kadar toparlayacak göreceğiz ama Aurelio'nun da Fenerbahçe için ne kadar büyük bir kayıp olduğu altı kalınca çizilecek bir gerçek.

13 Kasım 2008 Perşembe

Tevez Madrid Yolunda mı?

Son dedikodular Tevez'in Manchester United'ta mutsuz olduğu yönünde. Berbatov'un kadroya katılmasıyla eskisi kadar şans bulamayan Tevez MANU'da yavaş yavaş Sir Alex Ferguson'un gözünden düşüyor.
Carlos Tevez'in Real Madrid'e gitmesi konusundaki dedikoduları ise Berndt Schuster'in sezon başında forvet hattı için bir oyuncuya ihtiyaç duyması, bununla birlikte Ruud Van Nistelrooy'un sakatlığı dedikoduları daha da güçlendiriyor. Ocak'ta ara transfer döneminde bu işin biteceği yönündeki söylentiler yükseledursun United'ın Tevez'in tüm bonservis haklarını satın almak için 37 milyon Poundluk bir ödemeyi göze alamayacağı da düşünülüyor.

Carlos Tevez hakkında:

5 Şubat 1984 tarihinde Arjantin'de doğdu. 1992'de All Boys'da futbola başladı. 1996'da ise Boca altyapısına geçti. Profesyonelliğe geçişi 2001 yılında oldu. 3 yıl kadar Boca'da oynadıktan sonra 2004'de Corinthians'a transfer oldu. 38 maçta 25 gol ile taraftarların sevgilisi olan ve o yıl şampiyonluğu takımına kazandıran Tevez 2006'da biraz da karmaşık bir transfer hikayesiyle West Ham United'a imza attı. Kırmızı Şeytanlara ise 2006 yılında katıldı.


Buldozer Nereye Koşuyor











En sonunda Morinho’da Adriano’dan umudunu kesmek üzere. Inter’in buldozer forveti futbol hayatını yavaş yavaş tüketiyor. Futbol Dünyası onun gibi kaybolan pek çok yıldız ya da yıldız adayı gördü kuşkusuz. Ama o malesef kariyerinde gelebileceği en üst noktaya daha gelemeden biz futbolseverlerin avucundan kayıp gitmek üzere.








Adriano ile akla gelen ilk şey herhalde orta sahada topu alıp rakip defans oyuncularını sırtında taşıyarak ceza sahasına kadar topu sürmesi ve yay üzerinde topu kalecinin uzanamayacağı doksana asması olsa gerek. Sonra hatırladığımız şey ise Ronaldo, Ronaldinho gibi yıldızlarla bolca güzel kızın katılımıyla yaptığı partiler ve bu partilerde alkol duvarını paramparça etmesi.
17 Şubat 1982 yılında Rio De Jenario’da dünyaya gelen Adriano futbol hayatına 1999’da Flamengo’nun Junior takımında başladı. Ve sadece bir yıl içerisinde iri fiziği ve topla olan mükemmel uyumu kulüp yönetimince hemen farkedilerek A takım kadrosuna alındı. Bu farkediliş sadece Flamengo yönetimi ile sınırlı kalmamış olsa gerek ki ilerleyen yılarda Inter’in kapılarını açtı kendisine.

İlk kez yeşil sahaya çıktığı bir dostluk maçında mavi-siyahlı foma ile Santiago Bernabau çimlerini onurlandırdı, oyuna girdiği ikinci yarıda attığı frikik ile takımını Real Madrid karşısında galibiyete taşıdı. Olgunlaşması için Fiorentina ve Parma’da bir dönem oynayan Adriano’nun en parlak sezonu Serie A’da 16 gol attığı ve Konfederasyon Kupası’nın gol kralı ve en iyi oyuncusu olduğu 2004-05 sezonu oldu. 129,7 km hızla frikik atabilen ve askeri jargonda hazır ol durumda iken olduğu yerden 45 cm sıçrayabilen buldozerin kariyerindeki düşüşte 2006 Dünya Kupası ile başladı. Hayal kırıklığı yaşatan yıldızlar topluluğunun futbolundan çok gece alemleri konuşuldu kupa boyunca. Sonra alkole olan düşkünlüğü onu takımından kopma noktasına getirdi. SauPaolo’da geçen bir sezon sonunda uslandı zannedilen Adriano son günlerde yine gece eğlencelerinde boy göstermeye ve İtalyan gazetelerinde yeralmaya başladı.







Bir son şans belki de Roma ile olan flörtü sayesinde gözüküyor onun için. Panucci geçtiğimiz günlerde onunla ilgili olarak Sky Sport 24’e Roma ile sözleşme imzalamasının müthiş olacağını ve onun takıma hemen uyum sağlayacağını belirten sözler söyledi. Spaletti buna ne derece katılır bilinmez ama takım içerisinden gelen bu sözler bile iyi bir başlangıç şansı Adriano için. Her ne kadar yönetim ve teknik kadronun kararına saygı duysa da Panucci Adriano’nun gelmesi halinde onun kulübe ve ortama uyum sürecinde tüm güçleriyle destekleyeceklerini de ifade etti.
Peki bu transfer gerçekleşirse Adriano eski günlerine geri dönebilecek mi? Yoksa son yıllarda yeşil sahalarda sergileyemediği hünerlerini geceleri partilerde sergilemeye devam mı edecek? Son dönemlerde Adriano’nun Inter’de mutlu olmadığını biliyoruz. İtalya’nın başkentinde yeni bir başlangıç geriye kalan futbol hayatı ve kariyeri açısından hepimizin arzuladığı bir dönem olabilir.

12 Kasım 2008 Çarşamba

Mateja'da Unutkanlık Başladı

Mateja ile PSG'nin de kanı uyuşmadı. Penaltıdan attığı bir gol dışında ligde bir maç ilk onbir iki maç yedek kör topal devam ediyor. Yedek kalmaya başlaması ile sıkıntılarda gün yüzüne çıkmaya başladı bu arada. En son Kezman'dan 12 yıldır 3 maç üstüste yedek kaldığını hatırlamadığına dair bir açıklama gelmiş. Şaşırtıcı!!!
Belki Fenerbahçe'de olabilir ama Chelsea ve Athletico Madrid günlerini çok çabuk unuttuğunu düşünüyorum. Kendi adıma ben de Kezman'ın PSV'den sonra bir daha üç maç üstüste gol attığı bir dönem hatırlamıyorum. Keşke hep PSV'de mi kalsaydı. Batman o dönemde hakiki bir Batman'di, şimdilerde çakmasını izliyormuşuz gibi geliyor.

Bu Sene Serie A Bambaşka


Seria A için yıllardır özlenen tablo, en tepedeki takım ile sekizinci arasında sadece 4 puan fark var. Üstelik bu hafta sadece Juventus ile Genoa karşılaşıyor ve muhtemelen ilk yedi sıra birbirinden kopmayacak. Del Pierro ihtiyar delikanlıyı oynuyor. Hem Şampiyonlar Ligi'nde, hem de Serie A'da muhteşem performansı ve golleri ile takımını taşımaya devam ediyor. Tabi ligde kaydettiği 5 gol ile Amauri, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ile Nedved Torino ekibini zirvede tutan diğer kilit isimler.

11 Kasım 2008 Salı

Kadro Derinliği mi? O da Ne?


Bu hafta Fenerbahçe'li eski futbolcuların haftası oldu. Premier Lig'de Tuncay Aston Villa'ya, Anelka'da Blackburn Rovers'a 2 gol attı. Betis'in yeni generali Aurelio bu haftayı es geçmedi ve o da Numancia'ya attığı 2 golle gövde gösterisi yaptı.

Fenerbahçe'den ayrılanları listeleyince kadro derinliği konusunda yaşadığı sıkıntı daha net ortaya çıkıyor. Serkan Balcı Trabzonspor'da banko oynuyor. Mehmet Yozgatlı'da Gaziantep'te hiç fena başlamadı. Ümit Özat rahatsızlığı olmasa FC. Köln forması altında Bundesliga'da kaptan sıfatıyla olacaktı yeşil sahalarda. Servet Çetin önce Sivas'ta tekrar yıldızlaştı, geçen sezondan beri Galatasaray'da defansın sigortası, Milli Takımı'n da. Luciano şimdilerde Brezilya'da Flamengo'da ilk onbirde oynuyor, zaman zaman attığı gollerle gizli forvet rolünü yine sürdürüyor. Appiah her an imza atabilir ve eğer sağlıklı bir şekilde dönerse gittiği takımın orta sahasını tek başına taşıyabilir.

Sadece son birkaç sene içerisinde Fenerbahçe'den ayrılanlardan bir onbir kursak ligin tepesine oynayacak bir kadro ortaya çıkıyor. Hatta ligi açık ara götürebilir.
Kadro derinliği konusunda ciddi sıkıntılı bir takımdan bahsediyoruz. Peki bu oyuncular hala Fenerbahçe'de olsa idi Turkcell Süper Lig'de ve Şampiyonlar Ligi'nde neler değişirdi?

10 Kasım 2008 Pazartesi

Biz Bu Filmi Görmüştük


Son dokuz yılda Turkcell Süper Lig’de Kadıköy’de oynanan dokuzuncu Fenerbahçe-Galatasaray maçından da sarı larcivertli ekip galip ayrıldı. Bu durumun 9 Kasım tarihine gelmesi ayrı bir espri olsa gerek. Üstelik de bu dönemde Galatasaray attığı 4 ve yediği 23 gol ile herhangi bir Anadolu kulübünden daha kötü bir istatistiğe sahip.

Her ne kadar maç öncesi Galatasaray daha iddialı konumda gözükse de, Fenerbahçe’nin bu galibiyetini sadece Kadıköy’ün büyüsüne bağlamak biraz hayalperestlik olur. Pazar akşamı Arogones zorunlu olarak Alex’in yokluğunda alanı daraltan ve rakibe kademeli baskı yapan bir orta saha kurdu. Aurelio Betis’te ama ruhu Kadıköy’de olsa gerek ki, Josico onu aratmayacak kadar etkili bir oyun oynadı. Bu performansla sağlam Josico’nun defansın önünde kesici rolünü iyi bir şekilde üstlenebileceğini ve kaptığı topları doğru bir şekilde karşı atağa çevirebileceğini gördük. Tabi böyle olunca Selçuk rahatladı ve ani çıkışlarla Galatasaray savunmasının üzerine giden sürpriz oyuncu oldu. Maç öncesinde Deivid’in 90 dakika sahada kalabileceğini kimse düşünmüyordu ama aslında tükenmiş olmasına rağmen uzatma dakikalarında yürüye yürüye geçtiği Galatasaray defansının arasında geçtiğimiz yıl attığı gollere nazire yaparcasına bir füze gönderdi De Sanctis’in koruduğu kaleye. Galatasaray açısından düşündürücü olan yediği tüm gollerdeki fahiş defans hataları idi. Gol öncesinde sağdan gelen köşe vuruşuna Selçuk ön direğe doğru koşarak aynı vuruşu yaptı ve Galatasaray defansı topu çizgi üzerinden çıkardı. Hemen ardından soldan yapılan köşe vuruşu ilkinin fotokopisi oldu ama bu sefer ağlarla buluştu. İkinci gol şanssızlıktı ama üçüncü golde Roberto Carlos’un frikiğinde dönen topa beş Fenerbahçe’li hareketlenirken bir tek Galatasaray’lı olmaması, üstelik frikik vuruşunda iki Fenerbahçe’li futbolcunun neredeyse gölge baraj kurarak De Sanctis’in topu görmesine engel olmaları UEFA Kupası’nı almayı hedefleyen bir takım için affedilmez hatalardı.

Yamalı bir takım haline gelen Fenerbahçe gücünü ekonomik kullanması gerekiyordu, nitekim “Dede” yaptığı değişikliklerde Roberto Carlos’un yerine Vederson’u alarak savunmanın soluna yeniden dinamizm getirdi. 3-1’lik skor avantajını bulduğunda Semih’in yerine Emre’yi sokarak rakibin tekrar etkin olma ihtimalini ortadan kaldırdı. Oyunun son bölümünde gücü artık tükenme noktasına gelen Deivid’i de ileri sürerek belki de son golün hazırlayıcısı oldu. Buna karşılık Milan Baros ve Ümit Karan’ı çıkarıp yerlerine Kewell ve Nonda gibi iki oyuncuyu sokabilecek lükse sahip olan Galatasaray Skibbe’den çok Benfica maçıyla birlikte üstüste gelen maç trafiğine yenik düştü.


Klasik bir Kadıköy derbisi idi ve biz bu filmi daha önce de defalarca izlemiştik. Bu sonuç Fenerbahçe’nin nefes alması açısından uzun zamandır arayıp da bulamadığı bir fırsat oldu.

6 Kasım 2008 Perşembe

Maçı ARSEN ALamadı


Fenerbahçe kendi kalesi Kadıköy'de 5 gol yediği rakibinden deplasmanda bizi on yıl öncesine götüren bir futbol ile beraberlik çıkardı. Fenerbahçe alanı darltınca Lugano ve Edu'nun performansları yükseldi. Volkan uzun zamandır olmadığı kadar iyiydi. Sadece bu üç futbolcunun performansı ve bunu destekleyen Fenerbahçe'nin geriye yaslanma stratejisi Arsenal'in eksik ama yetenekli kadrosuna gol imkanı vermedi.

Arsenal çok mu iyiydi derseniz tabi ki değildi. Ciddi defansif sıkıntıları var, topu çok iyi dolaştırıyorlar ama Adebayor olmayınca gol noktasında etkinliklerini yitiriyorlar. Walcott gibi delici ve dikine dribling yapan bir oyuncunun olmaması da önemli bir etken. Ama ne olursa olsun maç boyunca Arsen Wenger'in bu duruma bir çözüm bulamaması, farklı birşeyler deneyememesi maçın bağıra bağıra beraberliğe gitmesine neden oldu.

Fenerbahçe 1 puanı almış olsa da ilerisi için yine kaygı uyandırmaya devam ediyor. Futbolcuların kapasitelerini en üst seviyeye kadar zorladıkları maçın son dakikalarında Uğur, Semih ve Guiza gibi futbolcuların adım atamaz hale gelmelerinden belli. Ama harç bu ve bu harçtan daha iyi bir futbol çıkmıyor.

Fenerbahçe en az hasarla ligin ilk yarısını bitirmeye ve Şampiyonlar Ligi'nde en azından UEFA'ya gitmeye çabalıyor. Bu çaba da tünelin ucundaki ışığı görmelerine yetiyor. Öndeki üçlüden vazgeçilemeyeceğini düşünüyorum ki bu durumda devre arasında 3 tane Aurelio veya Appiah'a ihtiyacı olacak Fenerbahçe'nin defans bloğunun önünde. Yoksa tünelin ucundaki ışığa ancak uzaktan bakabilecekler.

4 Kasım 2008 Salı

Bir Forvet Portresi 2



Bu yazının başlığının Bir Forvet Portresi 2 olmasının nedeni Gökhan Ünal ile ilgili ilk yazımı bundan 2 yıl önce başka bir blogda yazmış olmam. O yazının bir bölümü şöyleydi;

"Yurtdışında uluslararası seviyede başarı gösteren Nihat Kahveci, Halil Altıntop ve son ihracımız Fatih Tekke, yurtiçinde ise fantastik gollerin sahibi Ümit Karan, oynatılırsa hamleli Tuncay Şanlı, tabii ki yılların deneyimi Hakan Şükür... Sayamayacak kadar çok forvet Milli Takım için birer değer oluşturuyor. Peki bu yukarıda isimlerini saydığımız oyuncular bir forvette olması gereken tüm özelliklere sahipler mi? Mesela hepsi topla buluştuğunda mükemmel şutlar çıkarabiliyorlar mı? Pivot santrafor rolüne soyunabilirler mi? Dikine topla birlikte dribling yetenekleri ne düzeyde? Kenarlardan gelen ortalara ayakla veya kafa ile vuruş yetenekleri, pozisyonu önceden süzen güçlü sezgileri var mı? Adam eksiltebiliyorlar, kolay çalım atabiliyorlar mı? Takım savunmasına katkıları ne boyutta, pres özelliğine sahip futbolcular mı? Bu saydığımız özelliklere dünya üzerinde sahip kaç futbolcu var peki? Sheva toplara çok iyi vurabiliyor, kurnaz, sezgileri kuvvetli, dribling yapabilir ama pres konusunda biraz sıkıntılı. Ronaldo da eski halini dikkate alırsak keza aynı şekilde. Drogba'nın driblingi zayıf, Eto'o ise etkili kafa vuruşlarını zaman zaman izlesek te iyi yükselemiyor. Van Nistelrooy ise tüm bu özellikleri biraz olsun taşısa da artık ağırlaşmaya başladı. Hücumlarda çok hareketli değil. Zaten önceden de çok hareketli bir golcü değildi. Bir de fantastik golcü Henry var ki ona söylenecek tek söz bir de kafa toplarına iyi çıkıyor olsaydı ne olurdu demek.Benim son dönemlerde bu özelliklere en yakın bulduğum golcü ise Türkiye Ligi'nde oynayan bir Türk futbolcusu. Kayserispor'da müthiş işler yapan geçen yılın gol kralı Gökhan Ünal'dan başkası değil bu oyuncu. Bence o bile hala kapasitesinin farkında değil ama bu adam gol için yaratılmış gibi duruyor. Her şeyden önce çok iyi bir vuruş tekniğine sahip. Kafa ile yerden mesafe tanımaksızın ve her yönden kaleye şut çekebiliyor. Asist özelliği var ama çoğu zaman golcü egoizmi ön plana çıkıyor. Diğer yandan gerekirse pres yaparak savunmasına hücum bölgesinde de katkı verebilmekte. Eğer illa bir eksik yönünü söylemek gerekirse Inzaghi gibi kurt bir golcü değil. Topun nereye gideceğini ve kendisinin nereye gitmesi gerektiğini henüz çok iyi bilmediği için golcü sezgilerini geliştirmeye ihtiyacı var. Ama şu bir gerçek ki elimizdeki modern futbola en uygun santrafor tipi Gökhan Ünal.

Eğer Gökhan Ünal ideallerinden vazgeçmeden Kayserispor ile Uefa'da başarılı bir yerlere gelirse önümüzdeki sezon Avrupa'da hiç te küçümsenmeyecek birkaç takımdan teklif alacaktır. İşte o zaman bu oyuncunun çok iyi yerlere geleceğine fazlasıyla eminim.Umarım çıktığı yoldan ve aldığı kararlardan geri adım atmazsın Gökhan."


Bu yazıdan sonra Gökhan Ünal malesef beklediğim gelişimi gösteremedi. Bugün Trabzonspor'da başarılı bir çizgi yakalamaya çalışıyor. yine gollerini sıralıyor ama benim o yıllarda gördüğüm potansiyeli artık göremiyorum. Sanırım Türk futbolundaki sorunların en çarpıcı örneklerinden biri Gökhan Ünal. Bugün geldiği noktada kendi gelişimini tamamlayamamasının en önemli nedeni belki de bu gelişimi tamamlayabileceği teknik direktörlerle ya da futbolcularla çalışamamış olması. Aynı dönemlerde adı müzmin yedeğe çıkan Semih Şentürk ise şimdilerde Gökhan Ünal'ı fersah fersah geçmiş gözüküyor. Çünkü Semih Daum ve Zico gibi iki iyi teknik direktörle çalıştı. Ama daha da önemlisi yedek beklerken hep birşeyler öğrendiği Aziz Pierre, Ortega, Anelka gibi oyuncular vardı yanında. Zaten Semih için önümüzdeki günlerde ayrı bir yazı yazacağım.




3 Kasım 2008 Pazartesi

Avrupa'daki Liglerde Neler Oluyor

Evet bu sene sadece Türkiye'de değil hatırı sayılır Avrupa ülkelerinin pekçoğunda zirve mücadelesi oldukça ilginç geçiyor. Lyon hiçbir zaman olmadığı kadar rahatsız ligin tepesinde. Almanya'da Hoffenhaim mucizesini herkes ilgiyle izliyor. Napoli yıllar sonra ilk kez Serie A'da bu kadar iddialı ve bu hafta zirveyi maçın bitimine sadece 4-5 dakika kala kendi kalelerine attıkları golle yitirdiler. İngiltere'de bir Hull City'dir gidiyor, hem de bu takım lig başlamadan düşme adayları listesinin başında olmasına rağmen. Ve Valencia'nın geri dönüşünü izliyoruz La Liga'da. Rubin Kazan Rusya Ligi'ni kazandı ve şampiyonluğunu ilan etti.



Ligimizde ise Trabzonspor, Ankaraspor ve Sivasspor'dan oluşan zirvede yıllar sonra ilk defa bir İstanbul takımı yok. Şahsi kanaatim ise İstanbul takımları arasında ilk üçte sezon sonunda olabilecek tek takım Galatasaray. Şampiyon Anadolu'dan çıkar mı bilemem ama bu sene üç büyükler bu kadar dökülürken bir daha Anadolu takımlarının bu kadar önemli bir fırsat yakalamaları zor görünüyor.