Sezonun en heyecanlı haftası idi Başkan Demirören için. Kişisel olarak Yıldırım Demirören'i sevmem. Onun olmadığı bir Beşiktaş'ın şampiyon olmasını tercih ederdim. Yönetim olarak senelerdir aldıkları tek doğru karar Beşiktaş'ı şampiyonluğa taşıyıverdi.
Senelerdir yönetimde acemice hatalar yaptı ama kimse Beşiktaş'ı sevmediğini söyleyemez. Onunkisi aileden gelen bir aşktı. Aşkı için de çok gözyaşı döktü tribünlerde, çokça da isyan etti. Hatta komik durumlara düştü ama Beşiktaş sevdasından vazgeçmedi. Kendi tribünlerini geçtik rakip tribünler dahi "Yıldırım Demirören yeter" diye alaya aldı Beşiktaş Başkanı'nı. Ama Yıldırım Demirören başkan olalı bir kez doğru hamleyi yaptı ve dökülen gözyaşları üzüntüden değil sevinçten boşaldı dün akşam Denizli'de.
İlk onbirde yeralmayan İbrahim'in oyuna girerken kaptanlık pazubandını geri alması Mustafa Denizli'nin bu takıma nasıl sihirli bir dokunuş yaptığının göstergesi idi. Maç sonrası başta Gökhan Zan olmak üzere birçok futbolcunun Denizli'ye şükranlarını sunmaları da.
Mustafa Denizli bir kez daha bu ülkenin en büyük değerlerinden biri olduğunu kanıtladı. Belki önümüzdeki sezon olası kötü bir sonuç karşısında yine idam sephaları hazırlanacak ama bu adamın başarılarını hiçbir tarih kitabından kimse çıkaramayacak.
Küçük yaşlardan itibaren gönül verdiği renklerin başına geçerek Türkiye'de üç büyük kulübün teknik yönetiminde (Galatasaray'da Derwall'in yardımcısı olsa da gerçek olan teknik kadroda yeraldığı) ligin zirvesine ulaşmak her babayiğidin harcı olmasa gerek. Olmadı da. Mustafa Denizli'nin çokça dillendirdiği bir kelimeyle NİTEKİM o bir Beşiktaşlı'ydı ve ligi bu camiada teknik direktörlük yaparak da göğüslemek istiyordu. Başardı Mustafa Hoca.
İbrahimler'in ikisi de az daha başka kulüplerin yolunu tutuyordu sezon başında. Biri sezonun son golünü atarak şampiyonluğun altına son imzayı koydu, diğeri sezon başında kolundan alınan pazubandı ipi göğüslemeden hemen önce tekrar koluna takarak onurlandırıldı.
Yusuf'a bir önceki yazıda değinmiştik. Hepsinin bir hikayesi var aslında. Rüştü'nün kendi camiasında dışlanıp, bir başka camiada zirveye çıkması, Cisse'nin Ernst ile yeniden doğuşu, Zan'ın onca eleştiriye rağmen şampiyonluk sonrası aşk dolu çocuksu sevinci...Evet herkes bu işi profesyonel yapıyor ama kimse aşk duymadıklarını da söyleyemez. Nitekim onların ki bir aşk hikayesi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder