13 Ocak 2009 Salı

Üç Adam Vardı...Canı Sıkılan...



Üzerinden 20 yılı aşkın zaman geçti ama daha dün gibi zihinlerimizde yeralmaya devam ediyorlar televizyonlardan izlediğimiz maçlardaki kareleri ile. Futbola karşı uluslararası seviyede gözümüzü ilk açtığımız yıllarda hayranlıkla izlediğimiz futbolun efsaneleri Zico, Tigana ve Gerets için kim derdi yolları birgün Türkiye’de kesişecek ve bu ülkenin en büyük üç kulübünün başına geçecekler diye. Ve bizler 1982 Dünya Kupası’nda zaman zaman karıncalansa da, ilk göz ağrısı siyah beyaz televizyonlarda hayranlıkla izleyenler, ilkokul yıllarında albüm çıkartmalarını satın alıp ikinci bir Zico, Gerets ya da Tigana çıkartması bulduğumuzda hemen okul defterinin kabına yapıştıranlar, ülkemizde geçirdikleri teknik direktörlük günlerinde bu adamları yerden yere vurduk. Belki de hayatlarında canlarının en çok sıkıldığı günleri yaşadılar ülkemizde. Bu yazıda canı çok sıkılan bu üç teknik adamı mercek altına alarak yaşamlarından bazı anektodları paylaşacağım. Yani hem futbol kariyerlerinden hem de özel yaşantılarından kesitler sunarken biyografik anlamda tanıtacağım bu futbol ilahlarını...

Zico:


Zico Flamengo tarihinin en büyük futbolcularından biri, bu forma ile 731 maçta 508 gol atarak Brezilya'da milyonlarca fan edinen Zico gollerinin 333 tanesini Maracana’da atarak bu stadta gelmiş geçmiş en çok gol atan futbolcu ünvanına sahip (Toplam kariyeri boyunca 1180 maçta 826 golü var). 2 sezon da Udinese forması giyen ve Maradona ile Platini’nin futbol hayatını İtalya’da sürdürdüğü yıllarda bu ligde iz bırakmış bir oyuncu. Henüz daha 8 yaşındayken babasının götürdüğü Maracana’daki bir Flamengo maçında Flamengo forması ile izlediği ve o gün 2 gol atan Dida onun ilk futbol idolü. Zaten futbol dünyasına da kısa bir süre sonra Flamengo altyapısında adım atmış. 1983’e kadar bu kulüp bünyesinde futbol hayatını sürdüren Zico, 1985’e kadar formasını giyeceği İtalya’nın Udinese takımına transfer olarak 2 yıl Maradona’lı Napoli ve Platini’li Juventus’a karşı belki de en unutulmaz Serie A yıllarını yaşatmış futbolseverlere. 3 Dünya Kupası’nda oynamış (1978, 1982, 1986) büyük bir yıldız ama 86’da o müthiş Brezilya-Fransa maçında sonradan oyuna girip 90 dakika tamamlanmadan kaçırdığı penaltı vuruşuyla hafızalarımızda ( Uzatmalardan sonra geçilen seri penaltılarda Brezilya 1 gol farkla elenmiş, Fransa’nın kullandığı penaltılardan bir tanesi Brezilya kalecisi Carlos’un - bir dönem Malatyaspor kalesini de korudu- sırtına çarpıp tekrar Brezilya ağlarına girmişti).


İlerleyen yıllarda olgunluk döneminin sonlarında futbola bir süre Japonya’da devam eden Zico daha sonra oynadığı takım olan Kashima’nın, sonrasında da 2002 Dünya Kupası ertesinde Japonya Milli Takımı’nın başına getirilmiş. Futbolculuk döneminde 4 Brezilya Ligi şampiyonluğu ve özel turnuvalarda kazanılmış kupalarla birlikte Intercontinental ve Amerika kıtasının en önemli kupası Libertadores kupasına da sahip olmuş.



Zico’nun hayatındaki en önemli olgulardan biri ailesi, tıpkı son dönemde Fenerahçe’ye gelen Brezilyalı futbolcular gibi Zico’da ailesine çok düşkün. Birçok Brezilyalı gibi onunda çocukluğu sıkıntılı geçmiş ama ailesinden bahsedildiğinde güzel hatıralar canlanıyor hep hafızasında.
Ağabeyleri Zeca’nın ve Edu’nın tavsiyeleri onun için hayatında hep önemli bir yol haritası olmuş (Edu Fenerbahçe’de de Zico’nun yardımcılığını yapacak). Zico ağabeyi Edu'nun eşinin kız kardeşi ile evli. Kendisi gibi eşi Sandra'da sıkı bir Flamengo taraftarı. 1975’te evlenen çiftin 3 çocuğu bulunuyor. Bakın Sandra Zico’yu nasıl anlatıyor: “32 yıldır birlikteyiz ve hayatımızın büyük bir bölümünü beraber geçirdik, o çok dürüst ve kararlı bir insan. Romantik, bana ve çocuklarına çok düşkün biri. Bir baba olarak çocukları için her zaman endişe duydu ve futbol oynadığı yıllar boyunca ayrı kaldığı dönemlerde dahi çocuklarının gelişimini izlemek için müthiş bir çaba gösterdi. Herşeyden haberdar olmak ister ve telefonla bile olsa onların durumlarını takip ederdi. Bu kadar ailesine düşkün Zico’nun bir başka özelliği çok ağır uyuması”.



Tigana:


Şu an 53 yaşında olan Tigana 1955 yılında Mali’de doğdu ve göç eden ailesi ile birlikte Fransa’da Marsilya’ya yerleşti. Gençliğinde birçok işte çalıştı Jean: spagetti fabrikasında işçilikten postacılık işine kadar birçok iş sayılabilir. Boş zamanlarında ise, Marsilya sokaklarında hep top peşinde geçirdi bu dönemde günlerini. Profesyonel futbol kariyerine Toulon’da adım attı. Fransızların efsanevi antrenörü Aime Jacquet tarafından da burada keşfedildi. 1978’de ise Lyon kapıları açıldı Tigana’ya. Burada göze girdi, sonra yüksek bir bedelle Bordeaux’ya transfer oldu. Sekiz harika yıl geçirdi( ki bu yılların içerisinde 3-2’lik Fenerbahçe mağlubiyeti de var). Şu an ki mücadeleci ve disiplinli yapısı futbolculuk yıllarından geliyor. Üç Fransa şampiyonluğu, üç Fransa Kupası kazandı. 1985 ve 1987 yıllarında Avrupa kupalarında yarı final oynadı. Ardından Marsilya’ya transfer oldu ve bu forma ile de 2 şampiyonluk yaşadı.



Futbol kariyerine teknik direktör olarak devam etmeye karar verdikten sonra. 1993-1994 sezonunda Lyon’da göreve başladı. O yıllarda şimdi ki havasından çok uzak mütevazi bir takım olan Lyon onun yönetiminde lig kupası finali ve lig ikinciliği ile hem Tigana’nın kariyerine çok başarılı bir giriş noktası oldu hem de Lyon açısından bugünkü parlak günlerin başlangıcı. 1995’te Arsene Wenger’den sonra Monaco’nun başına geçti. Monaco onun yönetiminde ligdeki ilk yılında üçüncü, bir sonraki yıl ise ligi şampiyon olarak tamamladı. 2000 yılında Fulham’a geçti. Takımı birinci ligde teslim aldı. Mohammed Al Fayed tarafından desteklenen Fulham aynı sene Tigana ile Premier Lig’e çıktı. Fulham’da dört yıl kaldı

Futbol anlayışını “Yapmayı en çok sevdiğim şey gençleri kazanmak.” diyerek açıklayan Tigana, şu an “yıldız” olarak adledilen bir çok Fransız oyuncuyu futbol dünyasına hediye eden adam olarak tanınıyor.Bunların arasında Henry, Trezeguet ,Guily,Saha,Barthez ve Boa Morte akla ilk gelenler.



En yakın dostlarından birisi onun için “10 numara adam” ifadesini kullanmıştı. Tigana için para herzaman ikinci planda geliyor. Asla verdiği sözden geri dönmeyen bir kişiliğe sahip. Şu anda ikinci evliliğini yaşıyor ve bu evliliğinden bir kızı var (İkincisi oldu mu bilmiyorum). Evi ise Marsilya yakınında bulunan Cassis’de. Tigana ailesine ve aile yaşamına önem veren bir insan. Futboldan bugüne kadar kazandıklarını da belli ölçüde futbola vermeye çalışan bir futbol adamı. Ancak onun futbol adamlığı kariyerinde şimdilik Beşiktaş son durak gözüküyor. Fransız Milli Takımı’nı ise hele hele son açıklamalarından sonra kesinlikle çalıştıramayacağını biliyor. Bu da Beşiktaş’tan sonra şarap bağlarında geçecek bir dolu yıl anlamına geliyor ileri ki hayatında.

Çünkü Tigana’nın pek de bilinmeyen bir özelliği de iyi bir şarapçı olması; bir içici değil, üretici olarak. Bordeaux’da kendi bağları var ve özel şaraplar üretiyor. Bu pahalı şaraplar genelde Monte Carlo’da satılıyor. Kim bilir belki de yüzyıllar sonra Tigana’nın şarapları da bir marka olacak.

Gerets:

Belçika futbolu deyince aklımıza gelen üst düzey yıldızları şöyle bir sıralamaya kalksak bir elin beş parmağını geçmez herhalde. Enzo Schifo, Ceulemans,Jean Marie Pfaff ve Eric Gerets. Gerçi Belçika’nın o yıllardaki altın jenerasyonundan Grun, Vercauturen gibi isimlerde aklımıza geliyor hafızalarımızı zorlayınca. Ama 80’li yılların etkili takımı Belçika savunmasının sağ tarafında oynayan ve başarılı performanslar ortaya koyan Gerets’in yeri de bir başka olsa gerek. Çoğu zaman onu fiziki özellikleri bakımından Almanların bir başka efsanevi oyuncusu Breitner’e benzetmişimdir. Sanırım çocukluğunda futbola ilgi duyup benim gibi bu iki futbolcuyu karıştıranlar olmuştur.



İşin garibi 19 yıl önce bu adamın yolu bir Avrupa kupası maçında da iki kez kesişmiş Galatasaray ile. PSV forması ile 3-0 kazandıkları ilk maçın ardından 2-0 aldıkları yenilgi onlara bir üst turun hatta kupanın yolunu açmıştı. Savunma oyuncusu olarak, 15 Mayıs 1954’te doğduğu yer Rekem’de başlayan futbol hayatını sırasıyla Standard Liege, AC Milan, MVV Maastricht ve PSV takımlarında sürdürdü. Futbolculuk kariyerinde 2 Belçika şampiyonluğu, 6 tane de Hollanda şampiyonluğu kazandı. Teknik direktör olarak Galatasaray'dan önce Lierse SK, Club Brugges, PSV, FC Kaiserslautern ve Wolfsburg takımlarını çalıştırmıştır. Van Der Elst ile beraber Belçika'nın en çok milli formayı giyen futbolcularındandır. Buna rağmen 1982 yılında bu satırlarda çok ta bahsetmek istemediğimiz bir şike olayı nedeniyle ceza almış ve 13 ay futboldan uzak kalmış, hatta bu yüzden 1984 Avrupa Şampiyonası’nda da Belçika Milli Takımı formasını giyme şansını kaçırmıştır.

Futbolu PSV’de bırakan Eric Gerets bordo-mavili Club Luik ile başladığı ve bu kulüpte 2 yıl devam eden teknik direktörlük hayatına, 1994-1995 yılından itibaren Belçika liginin başaltı takımlarından Lierse SK ile devam etme kararı alarak, teknik direktörlük kariyerinin de ilk şampiyonluğunu burada yaşamış oldu. Hemen akabinde ise Club Brugge günleri başladı Gerets için. İki sezon sonra ise yıllarca formasını giydiği PSV takımına bu sefer teknik direktör olarak geri döndü. Bu dönemde PSV kadrosunda, yani Gerets’in elinde, Waterreus, Van Bommel, Van Nistelrooy, Janssen, Luc Nilis, Ovidiu Stinga, Andre Ooijer, Jan Heintze gibi pek çoğu bugün önemli takımlarda forma giyen etkili isimlerden kurulu bir kadro vardı ve Gerets bilinen hücum formasyonu ile bu kadroyu yeniden biçimlendirdi. Yine bu kadroyla hemen ilk senesinde şampiyonluğa adını yazdırdı Gerets yönetiminde PSV ikinci yılında yine şampiyonluk yaşadı ancak bu sefer elindeki kadroda takımı şampiyonluğa taşıyan çok tanıdık bir isim Kezman vardı. Ligde geçen başarılı ve parlak yıllara rağmen Avrupa’da Gerets yönetiminde istenilen başarıların gelmemesi üzerine bir süre sonra Gerets ile PSV yol ayrımına geldi. Kazanılan şampiyonluklar ve başarılar ona Alman ligi kapılarını açmaya yetmişti ve Gerets Bundesliga’da önce Kaiserslautern’de sonra Wollsburg’da görev aldı. Ancak Almanya macerasının sonuna geldiği günlerde basına yapmış olduğu bir açıklama aslında onun bu ülkede geçirdiği zamanı da özetler niteliktedir: "Yıllar boyunca çabalayarak iyi bir isim yaptım. Onu burada mahvetmelerine izin vermeyeceğim"

Bu sözlerin akabinde hemen ertesi yıl Galatasaray’ın başında buldu kendini. Önce Tigana ile yolları kesişti. Bir yıl sonrasında da Zico üç silahşörleri tamamlayan son parça oldu.


Gerets çevresine karşı hep disiplinli, taviz vermez ve prensip sahibi bir imaja sahipti. Ancak başından geçen başarısız evlilik hayatı onun aynı zamanda kolay bir kişi olmadığını da göstermektedir. Yine de Gerets ne olursa olsun kendi bildiği yoldan yürüyen ve bu yoldan geri dönmeyen inatçı bir yapıya sahip. Bu yapısı aynı zamanda kendisinin profesyonel futbol ve teknik adamlık hayatına da yansımaktadır.

........................................................................................

Bu üç adam bugün farklı yerlerde hayatlarına devam ediyorlar. Gerets'in bir Turkcell SüperLig şampiyonluğu, bir Turkiye Kupası, Zico'nun bir Turkcell SüperLig şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final, Tigana'nın ise 2 Türkiye Kupası apoleti var. Türkiye'de çalıştırdığı takımının başında en uzun kalanın görev süresi 2 yılı geçmedi. Üçü de başarısız oldukları bahanesiyle kovuldu.
Gerets Marsilya’nın başında, Zico ise CSKA’nın başına geçti. Tigana şarap üretimine devam ediyor. Yolu Türkiye’de kesişen futbolun unutulmaz isimleri Türkiye’den ayrıldılar ve sıkıntı bitti...

Not: Sıkıntı bitti dedik ama hala bu adamların gündemlerini meşgul ediyoruz. Hepsi bir şekilde anılıyorlar ve polemik konusu ediliyorlar. Son tartışma da Sinan Engin ile Tigana arasında. Sinan Engin'in Tigana için onun "Sinan Engin Beşiktaş için bir kanserdir" suçlamasına karşılık "Beşiktaş'ın başında iken odasında kutu kutu bira içerdi onu İstanbul'a geldiğinde ben karşılayacağım" dedi. Tigana'dan yanıt gecikmedi: "Ben Dünya çapında futbol adamıyım, Sinan Engin muhattabım değil".

Sanırım onları da biraz kendimize benzettik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder