15 Mayıs 2012 Salı

Fenere Karşı


Ben bir aile babasıyım, evli 2 çocuklu ve ailesine karşı sorumlulukları olan. 35 yaşındayım, üst kimliğim Fenerbahçe taraftarı olmak. Ne soldayım, ne sağda, ne ortadayım, ne kenarda. Hayatını daha iyi idame ettirmek isteyen, basit ama keyifli zevkleri olan, bunların başında da futbol ve Fenerbahçe olan bir aile babası.

Şampiyonluk maçına 1 hafta önceden hazırlanan, maç sabahı oğluna da formasını giydirip ailesiyle birlikte keyifli bir kahvaltı yapmaya çıkan. Gazeteleri karıştıran, sağdan soldan gelen sataşmalara sataşarak karşılık veren, takımdaşlarının oğluna "Ne olacak bu akşam, şampiyon olacağız değil mi?" demelerini tebessümle karşılayan. Galatasaraylı eşiyle maç konusunda itişip kakışan ve onun Fenerbahçe tarihini Galatasaray'dan daha fazla bilmesini sağlamanın gururunu duyan bir aile babası.

Cumartesi günü bir başka Fenerbahçeli dostuyla yola çıktığında keşke oğlanı da alsa mıydım yanıma, ilk maçına bir derbi ve şampiyonluk maçında mı gitseydi diye bir taraftan üzülen ve vicdanen kendini rahatsız hisseden, bir taraftan da maçta çıkabilecek olası gerginlikler yüzünden bu maçı oğlunu götürmemenin mantıklı olduğuna iç sesiyle kendini ikna eden. Şampiyonluk maçına gidebilmek için yolda 2,5 saat kalan ve ancak 18:00 sularında Göztepe civarında olup stadyuma yürüyerek havayı koklamak isteyen. Maçtan önce hafif bir atıştırmadan sonra Kızıltoprak'tan Migros'a doğru okulun arkasından yürürken Çevik Kuvvet ile burun buruna gelen. Ve o an ne yapacağını bilemeyen.

Sadece bir maça girme derdi olan ama karşısındaki yüzlerce emniyet görevlisinin etrafı panzerlerle sularken bir taraftan da biber gazını dayamasını hayretler içerisinde izleyen. Ve o an çok şükür ki 4 yaşındaki oğlanı getirmedim diyen. Maça girmek için ilk aklına gelen yöntemi uygulayan ve bu şiddet görüntüsünün arasına maç biletini bir beyaz bayrak sallar gibi yukarı kaldırıp dalarak, herhangi bir şiddete maruz kalmadan stadyum kapısına ulaşmayı umut eden. Bir taraftan biber gazından etkilenmemek için gözlerini açıp kapayarak koşarken bir taraftan da ciğerlerine soluduğu o keskin gazın etkisini azaltmak için yüzünü atkıyla kapatan.

Kapanan kapının önünde 10 dakika kapının açılmasını bekleyen ve artık gazdan nefes alamaz hale gelmişken bir şekilde kapının açılmasıyla kendini mabede atabilen. Yerine geçtiğinde herşeyi unutmuş ve stadyumun atmosferine kendini kaptırmış. Maç boyunca diğer 55.000 ile tek yumruk olup, tek bir kişinin oturmadığı, herkesin bir ayağını koltuğuna, diğer ayağını ön sıradaki koltuğun tepesine koyarak tezahürat yaptığı ortamda 90 dakika boyunca sadece takımını destekleyen.

Maç bittiğinde kaçan şampiyonluğun hüznünden çok takımının 3 Temmuz'dan bugüne verdiği mücadeleyi ayakta alkışlayan. Takımının tribünleri dolaşmasını bekleyen ve bunu beklerken Galatasaraylı futbolcuların orta yuvarlaktaki sevinç gösterilerini sabote edeceğimizi düşünen stadyumdaki Çevik Kuvvet'in ve diğer güvenliklerin oluşturduğu etten duvara bir yerleriyle gülen. Maçın bitmesinin üzerinden 8-10 dakika geçmesine rağmen ve maç boyunca tek bir taşkınlık yaşanmadığı halde tepemizde uçuşan helikopterlerin motor sesinin "Fener Gol Gol Gol, Şampiyonluk Geliyor" tezahüralarına karıştığı bir 90 dakikanın ardından sadece takımını bağrına basmak isteyen.

Türk Telekom tribününün Maraton ile birleştiği köşedeki hareketlenmeyi izlerken dahi olayların bu noktaya varacağını hiç düşünmeyen. Ve Çevik Kuvvet'in biber gazlarını boşaltmasıyla birlikte, hiddetlensem de işlerin giderek kötü bir hal alabileceğini düşünerek tribünlere yapılan müdahalenin de orantısızlığını farkedip herşeye rağmen hiçbir şeye bulaşmadan evine dönemeye karar veren. Tribünleri terkederken daha merdivenlerde stadyuma gelirken soluduğum gazı içine tekrar çekmek zorunda kalan, stadyum çıkışına geldiğinde Çevik Kuvvet ve polislerle karşılaşınca "Nedir bu yaptığınız?" diye bağırıp cevap olarak küfür yiyen, hiçbir olay çıkmadığı halde ortamı Beyrut'a çeviren bu akıl yoksunu gücün yaptıklarına isyan eden. Kızıltoprak'a doğru sağa sola kaçışmaya çalışan yüzlerce taraftarla çarpışa çarpışa koşar adım ilerlerken bir taraftan da maç girişindeki gibi ağzını yüzünü atkıyla kapayıp gazın etkisinden gözlerinden yaşlar damlaya damlaya uzaklaşan ve Tanrı'ya bir kez daha oğlumu maça getirmediğim için şükreden.

Ben arkadaşımla koşaradım uzaklaşırken, sağı solu panzerler kuşatmış halde bir tarafta kızgın insanların taşlarla sopalarla şişelerle o panzerlere saldırdığını izleyen bir taraftan da o kızgınlık seline kapılıp aynı davranışı göstermek isteyen ama yine sorumluluk duygusu ağır basıp bunları yapmaktan kendini alıkoyan. Bağdat caddesinde trafiğin ters yönüne doğru ilerlerken 400-500 kişilik bir Fenerbahçe taraftarının stadyuma yürüyüşünü gören ve onların dışında takımından gurur duyan nice aracın bayrakları ile stadyuma gidişine atkısını sallayan. İşlerin daha da karıştığının farkında olup otomobiline ulaştığında hemen radyoyu ve telefonundan mobil televizyonu açan ve tahmin ettiği o felaket sahnelerle yüzyüze kalan. Bir taraftan da sosyal medyayı takip eden ve apartman köşelerine sıkışmış, stadyumda mahsur kalmış binlerce insanın feryatlarını yakarışlarını içinde büyük bir kin birikerek yaşayan. Eve 2 saatlik trafikten çıkıp geldiğinde eşinin "sen çok pis birşey kokuyorsun" sözleriyle imzalı formamın üzerindeki kokukun ter ve sigara olmadığını, biber gazının formama sindiğini gururla farkeden.

Ben bir babayım ve Fenerbahçe taraftarıyım. Her sezon 7-8 maça giden, gidemediğinde de takımının maçını televizyondan takip eden. Oradaydım ve olayların büyük bir bölümüne şahit oldum. Bbu olayları başlatan düğmeye Fenerbahçe taraftarının basmadığına. Benim gibi normal vatandaşların annelerin ve babaların sadece takımını desteklemek için orada olduğuna. Birilerince marjinal olarak nitelendirilen taraftar gruplarının da büyük ölçüde bilinçli hareket ettiğine, ama birilerinin kışkırtmasıyla galeyana geldiğine. Ve ne ilginçtir ki benim gibi normal ve ortalama bir vatandaşın bile sahaya giren yüzlerce Fenerbahçeli holigan/taraftar/genç/delikanlı adını ne koyarsanız koyun aynı şeyleri hissettiği ve aynı öfkeyle saldırmak istediği bir güne şahit oldum.

Benim üst kimliğim Fenerbahçe taraftarı olmak ama hala bir ailenin ve baba olmanın sorumluluklarını üzerimde taşıyorum. Biliyorum ki benim gibi milyonlarca insan var Fenerbahçe taraftarlığını üst kimlik olarak benimseyen. Ve biliyorum ki pek çoğu da kızgınlıklarına, öfkelerine benim gibi başka başka sorumlulukları nedeniyle ket vuruyorlar. Cumartesi gecesi o tribünlere gelen 55.000 kişi Fenerbahçeli olma kimliğiyle oradaydı. Ne sağcı, ne solcu, ne TC vatandaşı, ne Rizeli, ne Amasyalı, ne Çerkez, ne Kürt, ne Ermeni. Tek kimlik Fenerbahçeli olmaktı ve Cumartesi günü yapılan herşey Fenerbahçe'ye karşıydı. Bunu ancak o havayı teneffüs eden, maça giderken emniyet güçlerinin önceden bilenmiş, agresif ruh hali içerisindeki keskin ve sert bakışları ve tutumuna maruz kalan insanlar anlayabilir. Başka hiç kimse bilemez o 55.000 kişi dışındaki. O gün o 55.000 kişi bir kedinin fareyi köşeye sıkıştırdığında o farenin kabarıp kediden daha büyük bir hale gelmesi ruh halini yaşadı. O gün çaresizlik oradaki insanlara herşeyi ama herşeyi yaptırabilirdi. O gün oğlum yanımda olsa yine o sorumlulukla onu korurdum herhalde ama ona bir zarar gelse kontrolümü kaybedip başka şeyler yapabilirdim belki de.

Cumartesi gecesi bir terör yaşandı, ama bu ne bir futbol terörüydü, ne çeşitli siyasi görüşlerin terörist eylemi ne normal vatandaşların, ne de marjinallerin körüklediği bir terör. Bu terör başka terör. Bunun Fenerbahçe'ye karşı bir terör olmadığını birileri bana anlatmak zorunda yoksa anlamayacağım.

Bu satırları okuyan bazıları beni iktidar karşıtı, cemaat ve/veya polis düşmanı, solcu, marjinal falan gibi sıfatlarla nitelendirebilir. Ben bir parti sempatizanı değilim ve hiç olmadım. Ne sola yaklaştım, ne sağa. Ne başörtüsüne öfkeyle baktım, ne mini eteğe. Ailemde polis de var, asker de. Babam, eşim Galatasaraylı, annem takım tutmaz. Ben sade, ortalama bir vatandaşım. Evinden işine, işinden evine gidip gelen. Ben evine ekmek götürme derdinde 35 yaşında 4 kişilik bir ailenin babasıyım. Ben Fenerbahçeli'yim. Ben Fenerbahçe'yim.

5 yorum:

  1. Bu yazıyı okuduktan sonra cumartesi gecesi saat 21:40 sularında söğütlüçeşme metrobüs durağında yuttuğum gazın kokusu tekrar burnuma geldi. ellerinize sağlık, mükemmel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  2. TEBRİK EDERİM .
    BEN BİR GALATASARAY TARAFTARIYIM .
    2 ÇOCUK BABASIYIM .
    YAZDIĞINIZ YAZININ ALTINA İMAZMI ATIYORUM.
    VE 14.03.2012 DE http://ulanfutbolseviyoruzseni.blogspot.com/2012/03/suni-gundem-ve-derbi.html
    BLOGUMUZDA BİR YAZI YAZDIM.
    BİZ DÜŞMAN DEĞİLİZ BİZ TARAFTARIZ..
    KALEMİNE SAĞLIK..
    A.ALP.

    YanıtlaSil
  3. blogdaki yazıyı okudum aynen katılıyorum ben de. tabi ki gs ile çekişmek, çevremdeki gslilerle makara yapmak, onları kızdırmak hatta sinirlendirip küfür ettirmek ve aynı şeylere maruz kalmak. bütün keyif bu daha fazlası değil. o gün stadyumdaki tepki gs ve şampiyonluğuna yapılsaydı yuh derdim ama o gün orada yaşananlar da gs'nin etkisi %10 bile değildi.

    YanıtlaSil
  4. %100 haklısınız ama üzerinize alınmanıza gerek yok, bu ii büyük bir operasyonun parçası gibi gördüğünüz sürece kendinizi izole etmeye devam edersiniz. polis sadece size değil herkese aynı.

    YanıtlaSil
  5. ARTIK yeter diyen insanların direnişidir bu.POLİS DEVLETİ ANLAYIŞINA BİR TEPKİDİR BU.

    YanıtlaSil