19 Mart 2012 Pazartesi

Kadıköy'de Ezber Bozuldu


Uzun zaman olmuştu bu sezon Kadıköy'e gitmeyeli. Üstelik bu yıl ilk kez Moussa Sow'u da çıplak gözle izleme fırsatım olacaktı. Önce Mercan'da kokoreç, ardından karşısında kaymaklı kadayıfla başlayan derbi heyecanı stadyum çevresine yaklaştığımızda yükselen uğultuyla yanımdaki arkadaşımın "hadi oğlum hadi" uyarısı ve adımlarımızın koşar adıma dönüşmesi her Fenerbahçe maçı öncesi yaşadıklarımızın birer tekrarıydı sanki.

Bir başka tekrarı maç içerisinde ilk on beş dakikada yaşayacağımızı düşünmedik değil. Fenerbahçe maça öyle bir başladı ki en fanatik Fenerbahçe taraftarı dahi böyle bir açılış beklemiyordu muhtemelen. Sow'un vurduğu yarım röveşata ağlarla buluştuğunda muhtemelen sezonun en güzel golünü izlemenin keyfini yaşadı tüm stadyum. Tüm stadyum diyorum çünkü Galatasaraylı taraftarların olmaması aslında bir tarafını eksik bırakıyor oyunun. Ardından gelen Alex'in füzesiyle artık hem Fenerbahçelisi hem Galatasaraylısı dejavu hissine kapılmaya başlamıştı.

Ne olduysa 30. dakikadan sonra olmaya başladı zaten. Fenerbahçe oyunun kontrolünü rakibine verirken Galatasaray ilk yarının son on beş dakikasında ölümcül bir baskı kurmaya başladı. İkinci yarı devam edecek baskının da işaretleriydi bu durum. İlk yarım saat sahada istediğini yapan Alex etkisizleşirken Fenerbahçe Selçuk İnan üzerinde aynı baskıyı kurmamanın ya da bu baskıyı sürdürememenin cezasını çekti aslında. Oysa Selçuk İnan üzerine aynı baskıyı kurabilseydi Galatasaray da birşey üretemeyeceği aşikardı.

Geri kalan bölümde çok pozisyon bulamadı her iki takım da. Ama Galatasaray maçı çevirecek reaksiyonu fazlasıyla gösterdi. Oyunu tamamen Fenerbahçe yarı sahasına yıktığı ikinci 45 dakikada Fenerbahçe tribünleri dakika sayıyordu tezahürat yapmak yerine. Stoch'un beklenmedik derecede kötü oyunu, orta sahanın iki top yapamaz hale gelmesi, Gökhan Gönül'ün bu sene ki formsuzluğunun her geçen dakika gelen Galatasaray akınlarında su yüzüne çıkması herşey bir kenara da 2-0'dan 2-2'ye maçın gelmesini engelleyecek reaksiyonun bir türlü geliştirilememesi sorgulanmalı aslında.

Aykut Kocaman'a oyuna müdahale etmesi için yakarışlar, yaptığı müdahalelerin tasvip edilmemesi şeklinde geçen ikinci 45 dakikada en kritik karar Selçuk'un Stoch'un yerine oyuna alınmasıydı. Çok doğru bir hamleyi oyunu biraz dengeler gibi olacakken Alex'i forvete, Sow'u sola çekerek engelledi Aykut Hoca. Oysa ki yapılacak basit bir 4-4-1-1 düzeniydi. Eğer Aykut Hoca bu düzene ikinci 45 dakikanın başında dönmüş ve oyundan Stoch'u alıp Selçuk ile orta saha takviyesini gerçekleştirebilmiş olsaydı maçı tutma adına daha sağlam bir hamle gerçekleşmiş olacaktı. Fenerbahçe'nin top atıldığında kontra çıkacak bir oyuncudan daha çok topu orta sahada tutacak ve top yapacak bir oyuncuya ihtiyacı oldu kalan 45 dakikada.

Olmadı, Galatasaray teknik anlamda daha zayıf ama fizik kondüsyon açısından daha güçlü olduğunu gösterdi, buna göstermesine de Fenerbahçe çanak tuttu. Galatasaray galibiyeti kaçıran taraf olarak evine 9 puanlık avantajla dönmesini bildi.

Maç ile ilgili bir küçük notum var. Fatih Terim'in alnına gelen cisimle yaralanması çok üzücüydü. Ben hemen Galatasaray yedek kulübesinin arkasında izledim maçı. Taraftar her zaman suçlanıyor ve genel olarak tüm kanallarda da bahsi geçti. Hiç kuşkusuz Fenerbahçe seyircisiz maç cezası alacak ve almalı da. Ama maçın ilk dakikasından son anına kadar Hasan Şaş başta olmak üzere Ümit Davala ve takımın İdari Koordinatörü Şükrü Hanedar işte bu üçlü küfürleriyle, el hareketleriyle tribünleri kışkırtarak olacakların önünü açanlardı.

Tüm samimiyetimle söylüyorum ki blogumu takip eden arkadaşlar bilirler, ben bu üçlüyü Galatasaray Spor Kulübü'ne yakıştıramıyorum. O camiaya yakışmayacak düzeyde kışkırtıcı ve karakter yoksunu olduklarını düşünüyorum. Kendi gözlerimle gördüğüm, kendi kulaklarımla işittiğim şeyleri paylaşma gereği duydum bu noktada. Fatih Terim'e çok geçmiş olsun diyelim ama Hasan Şaş'ın yarılan kafası için bunu demek imkansız o hareketlerini gördükten sonra.

2 yorum:

  1. Bir insanın ne olursa olsun kafasına birşey atılmasını ama kışkırttı diyerek hoş görebiliyorsan bu sadece ezikliğinden ve fanatikliğinden olur.
    Allah ıslah etsin demekten başka birşey gelmiyor elimden.

    YanıtlaSil
  2. Ben maça giderken E5'te GS taraftarı takımını Florya'dan uğurlamış ve geri dönüyordu. Arabamda giderken üzerimde Fenerbahçe forması ve kaşkolu vardı. Beni gördüler ve birşey yapmadılar. Tıpkı maç sonrası Taksim meydanında galibiyeti kutlayan ve beni gören taraftarlar gibi. Eğer ben küfür etseydim ve parmak işareti yapsaydım eminim ki hepsi üzerime saldırırdı. Birilerini hele ki bir grubu tahrik edersen onlar da hesap sormak isterler. Ynına gidemiyorlarsa aynı şekilde küfür ve el hareketi ile karşılık verebilirler. İş uzarsa yanına gidemedikleri o şahsa birşeyler fırlatırlar. Bu insan tepkisidir. Doğal olmayanı tersi olurdu. Eğer teknik ekipte yeralıyorsan senin görevin maç ve takımınla ilgilenmektir. Her fırsatta tribüne dönüp diyaloga girmek, el hareketi yapmak veya küfür etmek değil. Gel bir ara sana Hasan Şaş'ın kim olduğunu da anlatayım. Oturup durup dururken birilerinin darp edilmesini, birilerine birşeyler atılmasını savunmuyorum. Gidip te oh ne iyi oldu Fatih Terim'e demedim. Köşe gönderinde Selçuk'a atılanları savunmadım. Sen de Hasan Şaş, Davala vs. savunuculuğu yapma bence.

    YanıtlaSil