21 Kasım 2011 Pazartesi

Yazı Dizisi: Milli Takım, Milli Mesele - Son

Dört tane yazı yazdım bugüne kadar ayrı başlıklar altında ve Milli Takım'ın durumunu incelerken gündemdeki sorulara cevap arayan. Dört yazının finalini de "Peki kimler sorumlu?" sorusunun cevaplarıyla bitirmeyi tercih ettim. Sırasıyla kimler sorumlu bir bakalım hep beraber o zaman:

Basın ve Yayın Kuruluşları, Medya: Ben İngiltere'de de tabloid gazeteleri var, İspanya'da Marca, AS gibi saygın gazeteler de ateşin üzerine benzin döküyor, İtalya'da bu eleştirilerin çok daha fazlası yapılıyor gibi argümanları anlamam. Benim için doğru tektir, o da basın ve yayın kuruluşlarının tarafsız ve objektif habercilik anlayışı ile iş yapmaları. Hiddink'in kontrat tutarı ne kadar haber değeri taşıyorsa, o ülke futbolunun istikrarsız yönetim anlayışı daha fazla haber değeri taşır. Medya futbolda toplumu en çok etkileme gücüne sahip organsa ki öyle, toplumda Hiddink gitsin, Abdullah Avcı gelsin, yarın Avcı gitsin, Sağlam gelsin rüzgarı yaratarak değil, bu rüzgarın ne kadar yanlış olduğunu anlatarak misyonunu yerine getirebilir. Alex Ferguson 1986'dan beri Manchester United'ın başında deyip, 2 yıl dolmadan Hiddink gitsin yaygarası koparmak, Löw'e Almanya'nın başında methiyeler düzüp, Fenerbahçe'deyken gitmesi için davul zurnayla yaygara koparmak, Rijkaard'ı, Schuster'i, Lucescu'yu, Zico'yu, Tigana'yı, Gerets'i bir göklere çıkarıp sonra yerin dibine batırmak etik bir anlayış olarak değerlendirilemez. Başarı için istikrarın şart olduğunu kabul edersek toplum üzerinde kamuoyu oluşturup gündem yaratma derdinde olmak anlaşılır birşey değildir. Bunda da özellikle bazı hakem ve futbolcu eskileri, hatta futbolun dışından gelip futbol üzerine ahkam kesenler, daha da öenmliisi buna çanak tutan medya kuruluşları sorumludur. Sözüm düzgün, ilkeli ve bu işi bilen futbol yazarlarına değil.

Ülkenin Futbol Adamları: Eğer bu ülke U-15 ya da U17 yaş gruplarında bir takım değerler üretebiliyor da, 20'li yaşlarda bu değerler kayboluyorsa ülkede futbol adamı yok demektir. Alttan oyuncu gelmiyorsa, misal bir Arda on senede bir geliyorsa o zaman özellikle kulüpleri, kulüp yönetimlerini, teknik adamları ve altyapıyı sorgulamak gerekir. Değer üretemeyen bir ülkede futbolu değerli kılmak da mümkün olmayacaktır. Raşit Çetinerlerden, Uğur Tütnekerlerden, Erhan Önallardan medet umarak yani Almanya'da yetişen Türk futbolculardan medet umarak bir ülke futbolu nereye kadar gidebilir? En nihayetinde Almanya alt yapısında yetişen birkaç oyuncu yeralıyor milli takımınızda ve doğal olarak kendi altyapınızdan aynı değerde ve mental yapıda oyuncular yetişmeyince de işler sarpasarıyor. Yine söylüyorum iyi bir milli takımımız var ama mental güçlülükleri ve oyun aklı yeterli olamayabiliyor.

Medya ve Ülkenin Futbol Adamları: Bu maddede yine medya ve ülkenin futbol adamlarını beraber yazalım hatta futbol hakkında konuşan herkesi. Bir soruşturma ile futbolcuların ve taraftarların bütün psikolojisini bozan, bir kararı aylarca vermekten kaçıp, gündelik kararlarla işi idare eden, üstüne bir de depremdi, şehitlerdi diye futbol üzerinde baskı kuran herkes... Fazla söze gerek var mı?

Taraftar: Milli takımda futbolcular uluslararası arenada kulübünü değil, o ülkeyi temsil eder. Ama bunu anlamaktan yoksun kıt beyinli bir kitle hala kırmızı beyazlı forma yerinde oyuncuların üzerinde kulüp takımlarının formasını görmeye devam ederse ne o ülkenin milli takımından başarı beklenir ne de taraftarından övgüyle bahsedilir. Türk taraftarları ateşlidir bir Avrupalı uydurmasıdır ve bizi gaza getirmek için söylenmiştir. Türk taraftarı iyi gün dostudur daha doğru bir söylemdir. Maç berabere gittiği ya da takımımız önde olduğu sürece desteğin kralını verir, mağlubiyet halinde ise linç kültürü başlar. Taraftar baskısı rakipten çok kendi takımımız üzerindedir malesef.

Hiddink, teknik ekip ve futbolcular: Tabi ki hatasız değiller, mesela Hiddink tüm söylemlerini doğru bulmama rağmen keşke mental değişikliği yola çıkarken radikal bir şekilde yapabilse ve kendi istediği mental yapıdaki oyuncuları seçebilseydi. Ya da eldeki mevcut kadroya ne istediğini anlatacak, onları motive edebilecek yardımcı teknik adamları olabilseydi. Futbolcular herşeye rağmen ülke futbolunun bu kirlenmişliğinden etkilenmeyecek profesyonelliği gösterebilselerdi. Ama suç listesi içerisinde onlar en alt sıradakiler.

Katılmayanlar olacaktır, kısmen katılanlar, tamamen destekleyenler. Herkes farklı argümanlar üretebilir ama asıl olan başarının süreklilik arzetmesi için futboldaki temel taşların hepsinde istikrara, belirli bir stratejiye ve adanmışlığa ihtiyaç vardır. Sanırım bu yazı dizisinde herkesin katılacağı ortak nokta listeye aldığım herkesin ya da her mercinin bu kıstasları yerine getirmek konusunda ayıplı olduğudur. Ayıp büyüdükçe de daha çok Emre'nin, Arda'nın, Volkan'ın taraftarla ve basınla karşı karşıya gelişini izleriz.

Bu ülke değil midir Dünya Kupası oynanırken daha grup maçlarında Hakan Şükür ile Cuma namazı polemiği yapan? Bu ülke değil midir niye bu milli takım Dünya Kupası'nı kaldırıp gelmedi diye sorgulayan? Bu ülke değil midir Euro 2008'de Portekiz maçı sonrası Fatih Terim'i asan? Bu ülke değil midir yabancı futbolcu geldiğinde on binleri Atatürk Havalimanı'na yığıp adam giderken arkasında neredeyse taşlayacak olan? Aslında yazıyı bırakın ya bu ülke futbolunu adam edemeyiz diye bitiresim geliyor ama bir taraftan da doğru bildiklerimi yazmadan duramıyorum.

Ülke futbolu adına ne olur biraz makul, mantıklı bir bakış kazanalım. Yoksa milli meselemiz gitgide dibe vuracak ve elimizde milli mesele dahi kalmayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder