Diego Armando Maradona'nın ağzından hayatına ait küçük anektodlar:
Otomobillerim ve ben:
İnanılmaz tekniğini bu karedeki günlerine borçlu olsa gerekMaradona, ilk arabasına 18 yaşında biner. Kırmızı bir Fiat 125. 20'sinde bir Mercedes Benz'e terfi eder. Napoli'de oynarken bir Fiat 600'ü vardır. Milan'ın sahibi Silvio Berlusconi Maradona'la almayı kafasına koyar...Berlusconi, Napoli'de kaç para aldığımı sormadı bile: İki katını vermeye hazırdı! Ayrıca kentin en pahalı yeri Piazza San Babila'da bir daire, istediğim bir otomobil -öyle bir Fiat 600 değil tamam mı?- Lamborghini, Ferrari, Rolls Royce... Ne istersem! Ertesi sabah Napoli'deki herkes Milan'ın peşimde olduğunu öğrenmişti. Napoli'nin Başkanı Ferlaino, bir hediyeyle evime geldi. Siyah bir Ferrari F40! O anda, yeryüzünde bu otomobile sahip tek insandım!
Nefret Ettiğim Ünlüler:
Ben Papa'yla da tanıştım, çünkü ünlüyüm. Düş kırıcıydı. Anneme bir tespih verdi, Claudia'ya bir tespih verdi, ona verdi, şuna verdi, sonra benim sıram gelince İtalyanca olarak ‘‘Seninki özel’’ dedi. Sinirlenmeye başlamıştım. Annemden tespihini istedim, baktım, benimkiyle aynıydı! Papa'ya doğru yürüdüm, sordum: ‘‘Afedersiniz Papa Hazretleri, benimkiyle anneminki arasındaki fark ne?’’ Bana baktı, sırtıma vurdu, gülümsedi, yürümeye devam ettik. Saygısızlık, sırtıma vurdu, gülümsedi, o kadar!
Monaco Prensi Albert: Orospu çocuğu, Monte Carlo'da beni davet ettiği yemeğin parasını bana ödetti! Erken kalkması gerektiğini söyleyip gitti! Monaco'ya Caroline ya da Stephanie'yi görmek için gitmiştim, o aptal Albert'le tanıştım, üstelik bana bir servete mal oldu!
Ne Tanrısı, Diego'nun eliydi!
Maradona, 1986 Meksika Dünya Kupası'nda kupayı kazanan Arjantin takımının kaptanıdır. Arjantin finalde Almanya'yla karşılaşıp yener, ama daha önce İngiltere'yle yaptığı maç daha önemlidir; çünkü iki ülkeyi karşı karşıya getiren Falkland savaşının anıları çok tazedir...Bu maç bizim için bir final gibiydi. Çünkü, bir takıma karşı değil, bir ülkeye karşı kazanmış olacaktık. Maçtan önce futbolun Falkland (Malvinas) Savaşı'yla ilgisi olmadığını söyleyip duruyorduk ama, orada birçok Arjantinli çocuk ölmüştü, onları kuş yavruları gibi öldürmüşlerdi... Bu bir rövanş olacaktı, sanki Malvinas'ı geri alacaktık. Yaptığımız röportajlarda hepimiz de bunları birbirine karıştırmamak lazım filan diyorduk, ama yalandı hepsi, düpedüz yalan! İşte bunun için, sanırım attığım gol, golden öte bir şeydi. Aslında iki gol atmıştım, ikisinin de zevki ayrıydı.Bazen, ilk attığım, elimle attığım gol daha çok hoşuma gidiyor. O sıralarda söyleyemediğimi şimdi söyleyebilirim artık, o dönemde golü ‘‘Tanrı'nın eli’’ diye açıklamıştım. Ne Tanrı'sı yahu! Diego'nun eliydi basbayağı!Kimse farkına varmadı: Kendimi bütün gücümle fırlattım. Bu kadar yükseğe nasıl zıplayabildim, bilmiyorum. Sol yumruğumu ve kafamı geriye attım, kaleci Shilton, Peter Shilton anlamadı ve arkadan gelen Fenwick itiraz eden ilk kişi oldu. Bir şey gördüğünden değil, zıplayarak kaleciyi nasıl aştığımı anlayamadığından. Yan hakemin saha ortasına doğru koştuğunu görünce, babamın bulunduğu tribünlere doğru koştum, bağırdım. Bizim ihtiyar beline kadar sarkmıştı, golü kafamla attığımdan emindi! Sol yumruğumu golü kutlamak içinmiş gibi yukarda tutuyor, bir yandan da hakemlerin nerede olduğuna, birşeyden şüphelenip şüphelenmediklerine bakıyordum. Hiçbiri birşey anlamamıştı. İngilizler protesto ediyorlardı, Valdano da parmağını dudaklarına götürmüş, şşşşt yapıyordu bana, hastanedeki hemşire fotoğrafları gibi.Tanrı'nın eli ha... Fotoğrafçılar bile ne olduğunu görememişti. Bu resimde gözlerini kapatan İngiliz kaleci Shilton çok kızdı, beni verdiği veda partisine çağırmadı. Bu gol çok hoşuma gidiyor, en az öbürü kadar. Tam Falkland Savaşı'ndan sonra, İngilizlere biletlerini kesmiştim.
ABD'de 1994 Dünya Kupası'ndaki ikinci doping olayı Maradona'yı yıkar...
‘‘Diego, seninle bir dakika konuşalım’’ dedi ve beni grubun uzağına götürdü. Elini omuzuma attı, dedi ki: ‘‘Bak, Diego, Nijerya maçındaki antidoping kontrolün pozitif sonuç verdi. Ama üzülme...’’ Onu dinlemiyordum, döndüm, Claudia'yı aradım... Görür görmez gözlerim yaşlarla doldu. Sesim titredi: ‘‘Kupa'dan kovuldum’’ dedim ve bir çocuk gibi ağlamaya başladım. Birbirimize sarılıp otel odasına gittik. Duvarları yumrukluyordum, bağırıyordum, bağırıyordum: ‘‘Ben kıçımı yırttım bu Kupa için, duyuyor musun beni! Kıçımı yırttım, şimdi de başıma bu geliyor!’’Bir kere, kokain değildi! İkincisi, Cerrini'nin (doktoru) istemeden yaptığı bir hataydı. Arjantin'de kullandığım ilaç bitmişti ve o da ABD'de aynı ürünü almıştı, yalnız ABD markalı üründe bir miktar efedrin vardı: Cerrini benim kullandığım Ripped Fast yerine, Ripped Fuel almıştı. İkisinin adı da Ripped'di, ama Fuel'de efedrin içeren bazı kahrolası otlar vardı.
Kaynak: Maradona'nın Anıları adlı kitaptan alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder