17 Aralık 2009 Perşembe

5 Mayıs 1996 Trabzon-Fenerbahçe Maçından Bu Yana Türk Futbolu



5 Mayıs 1996 akşamı Trabzonspor - Fenerbahçe arasında oynanan ve 2-1 sarı larcivertli ekibin galibiyeti ile sonuçlanan maç aslında bir kulüp tarihine beyaz ve kara sayfanın ekleneceği Aykut Kocaman-Ali Şen olayının tohumlarını atan hadisedir.

O gün maçın kahramanı Rüştü, Erdoğan Şenay'ın deyimiyle "Avrupa sahnesinde dahi görülmesi çok zor deha kurtarışları" ile Türk futboluna gelmiş geçmiş en iyi kalecisini kazandırırken maçın ve Rüştü'nün bu performansının önüne geçen, maç sonrasında emeğe olan saygısından rakipleri için üzüldüğünü söyleyen açıklamaları ve Oğuz ile birlikte onu gönderme planları yapan Ali Şen'in Aykut'un Fenerbahçeliliğini sorgulayan beyanatı olur.

Ne gariptir ki yıllar sonra sportif direktör olarak göreve gelen Aykut Kocaman rakip takımda eşdeğer pozisyonda yine o günün yıldızlarından Ünal Karaman ile karşı karşıya gelecekler haftasonunda. O yıl şampiyonluğu ve akabinde işini kaybeden Şenol Güneş bugün kurtarıcı olarak dönmüş memleketine. Ali Şen muhtemelen Bodrum Yalıkavak'taki yazlığından izleyecek haftasonu oynanacak maçı. O zamanlar küçücük bir kasaba olan Yalıkavak bugün turizmin lokomotifi. O zamanlar Fenerbahçe Kulübünün kapısından yeni yeni adım atmaya başlayan Aziz Yıldırım bugün Fenerbahçe'nin son on yılına damga vuran Başkan sıfatıyla izleyecek takımını.

O gün 20 yaşında üniversitede okuyan ve hatırladığım kadarıyla Cine5'ten (Teleon'da olabilir) maçı Bakırköy Kartaltepe'de bir kahvede sigara dumanının ekranı bir sis perdesi ile kapladığı ortamda izleyen ben bugün blogumun 990 küsürüncü yazısını yazıyorum. O kahve hala Kartaltepe'de açık ama eski müşterisi de yok. Sadece mahallenin yaşlıları takılıyor artık.

O haftasonu Manchester United da İngiltere Premier Lig'de şampiyonluğa uzanırken Alex Ferguson'un parlak kariyerinin tohumları da atılıyordu. Ve yine o gün şampiyonluk maçında Giggs kariyerinin üçüncü şampiyonluğuna ulaşıyordu.

96'dan bugüne düşüncelerim, hayata bakışım çok değişti. Futbol da çok değişti, dönemin popüler sistemi 3-5-2 artık çağdışı bir oyun düzeni. Futbolcular ve Türk futbolu da gelişti. Trabzonspor taraftarı bir daha bu kadar hiç yakın hissetmedi şampiyonluğu.

Ama ne yazık ki o günlerden bugünlere futbol dünyamız mental gelişimini bir türlü tamamlayamadı. Manchester United o yıllarda şimdiki efsane takımı yaratmak adına yolun çok başındaydı. Bugün gelirleri, taraftarı ve başarıları ile nerelere geldiğini hepimiz biliyoruz.

O gün Şenol Güneş yoluna devam ediyor olsaydı, o günden bugüne Aykut Kocaman çok daha önce Fenerbahçe Kulübü'nün içinde olsaydı, Ali Şen gibi yöneticilerin yerini çağdaş yönetici profilleri alsaydı, Trabzon'a gittiğimde bindiğim taksilerin şoförleri Ersunları harcamasa, Bakırköy Kartaltepe mahallesinin kahvesindeki Fenerbahçelilerin her biri birer teknik direktör olmasa eminim bugün geldiği noktanın çok daha ötesinde olurdu Türk futbolu.

İlerlemedi mi, tabi ki ilerledi, ekonomiler büyüdü, ülkeye Hagiler, Roberto Carloslar Anelkalar geldi. Ama o günden bugüne Manu'nun aldığı yola bakınca bizim aldığımız yol ancak devede kulak boyutunda kaldı.

Hala tuttuğumuz takım ve düşmanlarımız var. Hala sözde bir takım masa başı oyunları çeviren bir federasyona sahibiz kulüp yöneticilerinin gözünde. O gün Rize'den gelen kafileyi taşlayanların oğulları, çocukları ülkenin dört bir yanında hala taş atmaya devam ediyorlar rakip taraftarlara.

O yüzdendir ki bu ülkeye fazla gelir Anelka, Hagi, Roberto Carlos, Rijkaard, Hiddink, Hoijdoonk, Alex, Kewell, Baros,... Bize on maç yatıp bir maç oynarmış gibi yapan Yattara lazım. Futbolumuz ve futbola bakışımız hala Yattara düzeyinde olduğu için. Hala futbolu Yattara'nın oynadığı oyun olarak gördüğümüz için. Hala Yattara ve Yattara gibilerden medet umduğumuz, takım kurarken on tane Yattara koymaya çalıştığımız ve mümkünse kalecinin de Yattara olmasını istediğimiz için.

2 yorum:

  1. Aynı maç için yazıan bir çok klişe yazıdan daha farklı olmuş. Tamamen katılıyorum.

    YanıtlaSil