27 Şubat 2011 Pazar

İster Birinci Ol, İster İkinci: Hedef Şampiyonlar Ligi

Fenerbahçe açısından ikinci yarıda yakalanan serinin son halkası Beşiktaş derbisi sonrasız kazasız belasız aşıldı. Ortaya konan futbol çok mu iyiydi sorusunun cevabı hayır olabilir ama atanla tutanın marifeti bile 3 puanı rahat kazandırdı Fenerbahçe'ye.

Futboldan öte başka bir konu aklıma takıldı benim dün geceden. Fenerbahçe seyircisinin Kümede kal Galatasaray ve Yeter Yıldırım Demirören tezahüratları. Ülke futbolunun içindeki vazgeçilmez gerçeklik ve açıkçası işin eğlenceli boyutu. Hakkıdır Fenerbahçe taraftarının da hafiften ti'ye alması. Fenerbahçe'nin sezonu zirvede bitirememesi durumunda Beşiktaş ve Galatasaray'lıların yapacakları da bu değil mi? Hiç kuşkusuz bu da işin onlar açısından keyifli yanı olacak geçmiş yıllarda olduğu gibi bir tablo çıkarsa.

Ama...Asıl benim kafama takılan da bu zaten. Süper Lig'de üç büyükler açısından sezonu ikinci sırada ya da on ikinci sırada bitirmek arasında bir fark olmaması. Ciddi bir çelişki gibi aslında. Zira ligin tamamlandığı günün hemen ertesinde önce tüm spor kamuoyu ligdeki sıralama ne olursa olsun atıp tutmaya başlayacak ikinciye de, on ikinciye de.

Biri Şampiyonlar Ligi kapısını zorlarken, diğeri önümüzdeki sezon için başarı planları yapmak zorunda kaldığı halde hem kamuoyu hem de basın tarafından aynı kefeye konuluverecek. Bu yüzden şimdiden yazıyorum son hafta travmasını iki kere yaşamış bir camianın taraftarı olarak. Ben bir taraftar olarak Şampiyonlar Ligi'ne adım atılmasını sağlayan her dereceyi başarı olarak görüyorum ve dolayısıyla ikinciliği de. Bunun tek ön koşulu da eğer bu ikincilik sonrası ön eleme turları geçilip Şampiyonlar Ligi'ne kalınıyorsa.

Fenerbahçe açısından ligi birinci bitirememesi durumunda Aykut Kocaman'ı başarılı saymam için tek yol var o da lig ikincisi olup, ön elemeleri aşması ve Şampiyonlar Ligi'ne Fenerbahçe'nin adını yazdırması. Aksi halde ne  Galatasaray kümede kal ne de Yeter Yıldırım Demirören yeter demenin bugün gülüp eğlendirmekten başka bir değeri yok. İkincilikle on ikinciliğin de bir farkı yok.

24 Şubat 2011 Perşembe

Ayakta Alkışlıyorum

Geçen günlerde Beşiktaş'ın Fenerbahçe yenilgisi sonrası çıkaracağı ödevler konusunda endişeli olduğumu ve bunun da Beşiktaş'ın hayrına olmadığını yazmıştım. Daha yazının mürekkebi kurumadan, klavyede yazıyoruz ama öyle derler ya, Başkan Demirören'den bir açıklama geldi:

"Ferrari’nin sahada kaldığı süre içerisinde kendisine uygulanan fiziki işkenceye karşı sergilediği performans herkes tarafından alkışlandı. Ama kırmızı kart görünce idama götürüldü”.

Kendimi geri zekalı hissediyorum...O yüzden ayakta alkışlamaya karar  verdim.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Hınç Almaya Devam

Hıncal Uluç'un 23.02.2011 tarihli Kırmızı Çizgi programından alıntı yapılarak NTVSpor Okur-Yazar bölümüne koyulan yorumundan bir cümle:

“Seyir zevki yüksek, aksiyonu bol, yıllar sonra da hatırlanacak bir derbi oldu."

Aynı Hıncal Uluç'un Sabah gazetesi için yaptığı değerlendirmesinde geçen bir cümle:

 "Çok küçük nüanslarla döndü maç... Çünkü üst düzey futbol oynayan yok. Bu kadar alt düzeyde oynadığın zaman, mahalle maçı düzeyinde oynadığın zaman her türlü skor olur ve bu her türlü skor da çok küçük nüanslarla değişir."

İki yorum arasında en büyük tutarlılık her iki yorumda daa Cüneyt Çakır'ın taraflı yönetimi üzerine kurulmuş olan Fenerbahçe düşmanı ifadeler ama artık kimse yadırgamıyor Hıncal Uluç'un Fenerbahçe düşmanlığını. Ne de olsa su testisi su yolunda kırılıyor ona göre.

Ben Fenerbahçe düşmanlığına hiç takılmadan yukarıdaki iki cümleye odaklanmak istiyorum. Senelerce Türkiye'deki futbolu yerin dibine batırıyoruz, elin İngiliz'i atılan bir golü gazetesinde yarım sayfa anlatıyor diye konuşan bir adam tesadüfen aynı gün yayınlanan iki ayrı demecinde önce seyir zevki yüksek diye derbiye yorum getirip ardından üst düzey futbol yok diyor. Gerçi ikinci demecinde laf arası keyif olarak güzel falan diyor ama yarım ağız.

Sanırım Hıncal Uluç'un kafası iyice karışmış. Kafasının net olduğu tek konu biraz önce de belirttiğim gibi iflah olmaz Fenerbahçe düşmanlığı.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Futbol Keyfine Tükürenler

Futbolu takip eden Türk halkının ve futbol adamlarının büyük bir çoğunluğu maçı neresiyle izliyor anlamıyorum. Cüneyt Çakır maçın önüne geçti, sonucu etkiledi, ciddi hatalar yaptı geyiğidir gidiyor.

Taraflı bir göz olduğumdan acaba ben mi galibiyetin coşkusuyla olanları yanlış değerlendiriyorum diye düşündüm ama sonra kendime geldim. Maç 2-1 Beşiktaş lehine iken de hakem ile ilgili hiçbir reaksiyonum olmadığını farkettim. Oysa ki o dakikaya kadar ağırlıklı olarak Fenerbahçe lehine sonuçlanabilecek penaltı ve kırmızı kart gibi pek çok tartışma konusu var.

O dakikadan sonra da reaksiyonum değişmedi. Ama burada tek tek pozisyon tartışmalarına girmeyeceğim. Çok mükemmel bir maç oldu ve bu maçın ardından hakem kararlarını tartışacak yegane dangalak futbol aklına biz sahibiz toplum olarak. Oysa ortada şöyle bir gerçeklik var: Beşiktaş'ın Fenerbahçe'yi on kişiyle Şükrü Saraçoğlu'nda 4-3 yendiği maç nasıl bir futbolsever açısından keyifli ise bu maçta bir o kadar keyifliydi.

Ama keyif almasını bilene. Onun kılı koptu, bunun tüyünü çektiler yorumlarıyla ahmaklığın dibine vuranlara sözüm yok. Onlar gitsin badmington izlesinler.

Kırmızı!!!

Bernd Schuster eline kalemi alıp Fenerbahçe maçının on sekiz kişilik kadrosunu yazdığı an aslında bu maçla ilgili çokça bahsedilen, konuşulan o kırılma noktasının ilki yaşanmış oldu. Schuster biraz ya da bir hayli risk alarak ilk onbirde sahaya süreceği Ferrari ve Toraman'ın arkasına yedek bankında oturacak bir üçüncü stoper almadı kadroya tıpkı Kayserispor maçında Aykut Kocaman'ın yaptığı ve sonucuna katlanmak zorunda kaldığı gibi.

Buna karşılık Fenerbahçe canavarı Bobo da yabancı kontenjanına takılınca, aslında kağıt üzerinde baktığımızda çok iyi gözüken bir ilk onbir detaylarda kaybeden bir takıma dönüşüverdi. Oysa Beşiktaş belki de ilk kez ideal olarak düşünülen Ernst ve Necip ikilisi ile başladı maça orta sahada. Hücum hattı zaten Portakizli çetesi ve arkalarında Guti'den oluşuyordu. Buna karşılık Fenerbahçe de ideal düzeni ile sahada yeralırken maçın başı hemen belli etti takımların yumuşak karnını.

Alex'e fazlasıyla yoğunlaşan Beşiktaş asıl gediği Ekrem'in olduğu sağ kanatta vermeye başladı. Hilbert'in sahada ister kontenjan sorunu, ister başka bir nedenle olmaması ikinci kırılma noktasıydı takımlar için. Beşiktaş'ın iyi olduğu ve öne geçtiği bölümlerde dahi hep bu yumuşak karnı sırtına çıkıp kambura dönüşecek gibi duruyordu. Dia oyunda olduğu süre içerisinde topu her ayağına alışında deldi geçti bu bölgeden. Oyuna çok baskılı başlayan Fenerbahçe'nin yorulup aktif dinlenme moduna geçmesiyle Beşiktaş kontrolü ele almış gibi gözüktü. Ancak görüntüde böyle yansısa da ilk pozisyonunu 44. dakikada sahanın en kötüsü Ekrem ile bulup ki, o da yarım pozisyon, golle buluşulması büyük şans ve Dia'nın ilk yarıda direkten dönen topundan sonra ki üçüncü kırılma anıydı.

İlk yarıda Dia'nın enfes driblinglerine, Fenerbahçe'nin kaçan pozisyonlarına ve Guti'nin Beşiktaş'ı ileri taşıyan nefis paslarına rağmen en akılda kalan an hiç kuşkusuz Niang'ın iki Beşiktaşlı oyuncuyu bakkala gönderip ayağının sol üstüyle alıp 60 metre topla beraber Beşiktaş kalesine indiği ve pozisyonu mükemmel bir şutla tamamladığı enstantaneydi. Bu yarıdaki bir başka sinyal ise Ferrari-Lugano ikilisi arasında ceza sahasında gerçekleşen mücadelelerin değişik bir karar çıkartabileceği olsa gerek.

İkinci 45 dakika işte yakaladığı ilk pozisyonda golü bulan Beşiktaş'ın kazandığı serbest vuruşta şanslı bir ikinci pozisyonda öne geçmesiyle başladı. 2-1 öne geçene kadar kabul etmek gerekir ki şans melekleri Beşiktaş'ın yanındaydı atılan iki gol de dahil. Fenerbahçe kanadında zurnanın zırt dediği nokta da Toraman'ın golüyle geriye düştüğü an oldu. Dördüncü kırılma anı diyelim, herkesin yorumladığı gibi 30-30-30 bir kırılma yoktu bu maçta aslında çok daha fazlası vardı.

Maçta kontrolü ve ipleri Beşiktaş'ın eline bırakan Fenerbahçe buna rağmen beraberliği yakalama şansını buldu. Ceza sahası içerisinde Ferrari'nin Lugano'yu kündeye yatırmasına Cüneyt Çakır eğer penaltı çalsaydı kimse Ferrari'nin bir sonraki mücadele anında Lugano'ya elinin tersiyle çakacağı tokadın olacağını düşünmezdi. Ferrari de böyle birşeye cesaret edemezdi. Bu an beşinci kırılma anıydı maçtaki bana göre. Çokça Fenerbahçeli için o an şiddetle karşılanan bu pozisyon aslında Fenerbahçe'nin şansıydı ama bu dakikalarda ne Fenerbahçeliler ne de Beşiktaşlılar farkındaydı.

















Son bir hafta içerisinde Beşiktaş'ta yaşanan İbrahim krizi belli ki Toraman'a yaramış. Takımını öne geçiren o Toraman golden sonra öyle bir top attı ki Almeida'ya , Portekizli skoru yapsa Toraman kahraman olacak ve bu krizden daha da büyüyerek çıkacak. Muhtemel bir Fiyapı İnönü destanı yazacak Beşiktaş. Ama Bob'ya tercih edilen Almeida o kadar rahat pozisyonda o kadar acemice bir vuruşla Toraman yerine bir başka kahraman çıkarttı maçta. Herkesin ortak görüşü ve maçın son kırılma anlarından biriydi Volkan'ın kendi solundan çıkardığı top.

Bir 90 dakika maç içerisinde bu kadar mı döner denir ya bu kadar döndü işte. Ferrari gitti Lugano'ya çaktı tokadı, aldı kırmızıyı. Sadece kırmızıyı almakla kalmadı bir camianın makus talihini, makus talihi diyorum çünkü genel kanının aksine aslında son on yıl gösteriyor ki Beşiktaş Fenerbahçe'yi her koşulda yener tezi rakamlarla büyük ölçüde değişti ve Fenerbahçe Beşiktaş'ı İnönü'de de yenere dönüştü, değiştirme şansını paramparça etti. Bu an bir kırılma noktasından daha ötesiydi maç içerisindeki.

Schuster risk aldı ama bu riski çok pahalıya ödedi. Eğer Sivok kadroda olsa, penaltı golüne ve eksik kalmasına rağmen Beşiktaş'ın maçı tekrar çevirme şansı olurdu. Ama Aurelio'yu bu bölgeye yakın oynatmak zorunda kalması Alex'in belki de antremanda dahi bu kadar rahat atamayacağı kafa golünü Beşiktaş ağlarıyla buluşturdu.

Tek bir tercih ve bu tercih nedeniyle Ferrari'den doğan boşluğun kapatılamaması maçın, herşeyin önüne geçti. Maçın rengarenk geçti ama bu renkler arasında kırmızı hiç olmadığı kadar ön plana geçen renkti. Internette çokça geyiği dönecek malzemeler çıkardı hiç kuşkusuz. "Vodafone'un kırmızı reklamları", "Hande Yener'den Sana kırmızı çok yakışıyor şarkısı"...

Fenerbahçe adına Alex kuşkusuz derbinin parıl parıl parlayan ismi oldu. Başroldeki kaptanın yanında Volkan, Dia, Lugano ve Selçuk günün başarılı isimleriydiler. Beşiktaş adına Quaresma tek başına didinip durdu. Guti'nin akıl dolu pasları bir türlü sonucu etkileyecek aksiyona dönüşemedi.

Cüneyt Çakır'ın hakem adettendir eleştirilir mantığıyla kimse hareket etmediği sürece başarılı bir maç yönettiğini söylemek mümkün. En çok tartışılacak pozisyonda Ferrari'nin Lugano'yu kündeye getirmesinde bariz hatası vardı ama bu pozisyonun Süper ligde bir maç içerisinde birkaç kez yaşandığını ve hakemler tarafından genelde kaçırıldığını gözardı etmeyelim.

Unutulmaz bir 90 dakika oldu. Sezonun en iyisi. Şimdi Yıldırım Demirören ve yönetimi biraz daha aklı selim düşünür mü bilemiyorum ama bu sinyali malesef Mete Düren'in yaptığı maç sonu açıklamalarda göremedim. Yönetim olarak çok iyi bir kadro kurdular ama işlerin neden yolunda gitmediğini de çözmek zorundalar. Sezon başında ve ortasında yapılan transferler Guti dahil Beşiktaş'ı bir üst seviyeye çıkarmadı. Bugün itibariyle Beşiktaş sezon başından beri yerden yere vurulan Galatasaray ile aynı puanda.

Garip ve vahim bir durum ama bir camia kendisini bu kadar hırpalarken, diğerinin dünya takımı olma geyiklerini düşününce Galatasaray'ın yarınlarına biraz daha umutla bakarken Beşiktaş için aynı şeyi düşünemiyorum.

20 Şubat 2011 Pazar

Sonucu Ne Olursa Olsun Ligi Etkilemeyecek bir Derbi

Pazar akşamı muhtemelen yağmurlu bir havada oynanacak Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi. Hiç olmadı rüzgarlı dolayısıyla hava şartları pek de iyi olmayacak. Ancak öyle bir derbi ki herkesin ateşin altına odun attığı gibi bir atmosfer yok aslında.

Ne Beşiktaş kazanırsa boyu uzayacak, ne de Fenerbahçe kazanırsa. Öncelikle Fenerbahçe açısından bugün gelinen noktada Trabzonspor maçı ile başlayan rallide üst üste dört haftada kazanılacak 10 puanın şampiyonluk yolunda büyük bir adım olacağını haftalar önce yazmıştım. Fenerbahçe 9 puanı çıkarttı, Fiyapı İnönü Stadı'na sadece bir puan kaldı tezimi doğrulaması için. Bir puan alınsa dahi olası bir Trabzonspor galibiyeti puan farkını dörde çıkaracak olsa da ben Trabzonspor'un artık baskıyı kaldıramayacağını düşünüyorum.

Son gelen bilgiler doğrultusunda karın kaslarında yırtık tesbit edilen Gökhan Gönül'ün de onbirde çıkacağını düşünürsek ideal onbiriyle puan almaya yakın bir görüntüye sahip sarı larcivertliler. Ancak önlerindeki en önemli psikolojik engel Dinamo Kiev maçından ağır yaralı çıkmış bir Beşiktaş olması.

Beşiktaş açısından da aslında ne uzayıp ne kısalacağı bir maç olsa da Schuster'in kaderini büyük ölçüde belirleyecek bir maçtan bahsediyoruz. Her ne kadar basında Demirören ve yönetiminin geçmişte hatalar yapıldığına ve Schuster'in arkasında durulması gerektiğine yönelik beyanatları yeralsa da tribün desteğini kaybeden bir teknik adamın artık kalması çok zor. Olası bir Fenerbahçe mağlubiyeti ise bu sonu daha da hızlandıracak. Ama bunun dışında değişen hiçbir şey olmayacak Beşiktaş'ta.

Derbi sonuçta derbi, favori Fenerbahçe, bu maçta daha çok hedefe kitlenen ise Beşiktaş. Hakem açısından oldukça zor ve gergin bir mücadele olacağı kesin. Maça Beşiktaş'ın hızlı başlayacağı da. Bir başka tahminim de bu maçın onbire onbir biraz zor biteceği yönünde.

Skor tahminim 1-1, mça hızlı başlayan Beşiktaş ilk golü bulur ama ikinci yarıda oyundan düştükçe Fenerbahçe eşitliği yakalar diye düşünüyorum. Hadi bakalım hayırlısı...

18 Şubat 2011 Cuma

Mesela

Galliani'nin basın açıklaması: "Bu görüntüler tüm dünyanın ve İtalya'nın bizi izlediği, rakip takım taraftarlarının Milan'ı kıskandığı ve bilet alıp stadımıza gelerek bizi izlediği bir dünya kulübüne hiç yakışmıyor. Gennaro ile olan sözleşmemizi bu nedenle feshettik. Kendisine Milan'ın kaptanlık pazubandını hediye ediyorum. O benim oğlumdu".

Mesela...

17 Şubat 2011 Perşembe

Yorumsuz

Ne demişti İbrahim Üzülmez'in kalemini kırarken Başkan Demirören: "Dünyanın izlediği Beşiktaş’ta yarın o önemli oyuncular dönüp (takım kaptanımız o futbolcuyu yumrukladı) derse Türk futbolu kaybeder".

Ne demişti TFF'yi yerden yere vururken Başkan Demirören: "Beşiktaş’ımızın misyonunu ve vizyonunu değiştirdik. Vizyonumuz dünya kulübü olmak. Misyonumuz Beşiktaşlılık duruşunu, dürüstlüğünü, hoşgörüsünü ve anlayışını Türkiye’ye Avrupa’ya tanıtmak".

Sonra ne demişti: "Türkiye’nin ve dünyanın takımını yarattık. Diğer takımın seyircileri hem kıskanıyor, hem maçlarımızı gelip seyrediyor. Bizler çıtamızı yükselttik. Şimdi futbol kamuoyuna diyoruz ki, sizde çıtanızı yükseltin. Ya da bizi rahat bırakın yolumuza devam edelim".

Beşiktaş UEFA Avrupa Ligi'nde bu akşam yoluna devam etti: Beşiktaş 1 - Dinamo Kiev 4.

15 Şubat 2011 Salı

Zirve Mücadelesine Hoşgeldin Fenerbahçe

Bu sezon ilk kez Fenerbahçe taraftarının yüzü gülüyor. İki puan geride olmasına rağmen tüm camia şampiyonluğa inanıyor. Bundan birkaç hafta önce Trabzonspor ile başlayan 12 puanlık dört maçtan Fenerbahçe yarıştan kopmuş olarak çıkar demiştim.

Eğer on iki puanın onunu alırsa o zaman da yarışta ipi göğüslemenin en büyük adayıdır ama bu performansı göstereceklerine inanmıyorum diye yazmıştım. İlk üç maçta alınan dokuz puan beni yanılttı. Takım halinde şaşırtıcı derecede vites yükseltti Fenerbahçe. Ve Aykut hoca da inadını kırdığını, Fenerbahçe'nin Alex'siz olamayacağını anladığını gösterdi. Sahadaki komuta doğal liderine emanet edilince ortaya lezzetine doyum olmaz bir takım çıktı.

Öyle ki Alex bile oluşan bu ortamda performansını en üst seviyede sahaya yansıtır hale geldi. Bu noktada Beşiktaş maçından bir puanla ayrılsa dahi farkın dört puana çıkması bile Fenerbahçe'nin yakaladığı momentumu kıracak gözükmüyor.

Ve nasıl sezonun ilk yarısındaki Fenerbahçe'ye inanmıyorsam, bu üç haftalık performansı gösterebilen takıma inanıyorum. Bugün inanıyorum diye yazmam Aykut Kocaman'ı kıyasıya eleştirmediğim ve bundan sonra da eleştirmeyeceğim anlamına gelmiyor.

Ama skor yazarlığı da yapmıyorum. Ortaya konan emek takımdan umut dolu bahsetmeyi hakediyor. En azından karşımızda bir ay öncesine göre zirveden uzak değil, Trabzonspor ve Bursaspor ile birlikte zirvenin üç ortağından biri var. Ve kim ne derse desin kadrolar karşılaştırıldığında ağır basan taraf hiç kuşkusuz sarı larcivertliler.

Komedinin Son Perdesi

Küçüklüğümde bizim oralarda, oralar dediysem Eskişehir, bir laf vardı. Başka diyarlarda da söylenir mi bilmiyorum ama bu tavra şöyle derler: "Bırak bu işleri, devlet su işleri".

Anlamı şudur: O kadar sulandırdın ki artık senin yaptığın hiçbir işten hayır gelmez.

İbrahim: Üzülmez

Delidir ne yapsa yeridir derler ya öyle bir adam İbrahim Üzülmez. 37 yaşının verdiği olgunluğu göremezsiniz ama Arhavili olmanın temizliğini, saflığını, dürüstlüğünü sonuna kadar hissetiren bir Karadenizli'dir. Futbolu 40 yaşına kadar oynayacağım ve Beşiktaş'ta bırakacağım diyen bir adama yazık edilmiştir sözün özü.

Sadece 3-0'lık Barcelona maçı bile İbrahim'i üzmemek için yeterlidir. İbrahim Üzülmez Beşiktaş'ın Arhavili Pascal Nouma'sıdır. Yine, yeni, yeniden söylemek gerekir ki Üzülmez'in devre arasında Toraman'a saldırması affedilir bir hareket değil. Ancak İbrahim Üzülmez de bir kalem de silinecek adam olmasa gerek.

Daha kibar, daha yol yordam bilir bir şekilde sezon sonu beklenerek teşekkür edilebilirdi Üzülmez'e. Ceza verilebilirdi bir süre kadro dışı bırakmak gibi. Ama bu olmadı.

Aynı şeyi Guti yapsaydı böyle bir tavır sergileyebilir miydi Beşiktaş yönetimi ve Schuster? Kocaman bir Hayır. O zaman İbrahim'i üzmeye de hayır. İbrahim: Üzülmez...

8 Şubat 2011 Salı

St James Park'ta Kabus

Arsenal Newcastle United karşısında 4-0 öne geçer, hem de bu skora ilk yarıda ulaşmıştır. Ancak ne olduysa ikinci yarının ortalarından itibaren olur ve Newcastle United sahadan 4-4 beraberlikle ayrılır. Kabus gibi değil mi?

Arshavin uyan artık, malesef bu bir kabus değildi.

Not: Garip ama ilk 26 dakikada 4-0 olan skor son 26 dakikada 4-4'e geldi.

Berbatov: Bir Garip Oğlan

Bu yıl Manchester United'ı sırtına alıp taşıyan adam, Berbatov...Ve bu fotografta ünlü olmanın bedeli. Kırmızı enteresan bir şortla ve o iğrenç şapkayla dolaşırsan bir hayranın da yanına gelip fotograf çektirmek isterse kıramayabilirsin. Sonra da adam gider facebook'ta orada burada yayar fotografı.

Çanta Hermes'ten mi acaba?

7 Şubat 2011 Pazartesi

Liverpool'a Torres Motivasyonu

Fernando Torres'in Liverpool'un başarılı günlerine dönmesi için kaybedecek zamanı yoktu. En azından kendisi bu şekilde ifade etti Chelsea transferini. Ve kaderin garip bir cilvesi ile transferinin hemen ardından Stampford Bridge'de kırmızıların karşısına çıktı mavilerle birlikte.

Fernando Torres'e Chelsea taraftarlarının ilgisi büyüktü. Formalar satın alınmış, birçok Chelsea taraftarı onun Anelka ve Drogba ile oluşturacakları ölümcül üçgenin Liverpool karşısında getireceği farklı skoru izlemeye gelmişti.

Ama kazın ayağı öyle olmadı. Maxi Rodruguez ile ilk yarının sonlarında tarihin en kötü gollerinden birini kaçırdıklarında aslında Liverpool çok ciddi bir sinyal gönderdi Chelsea'ye. İkinci yarıda ise Kenny Daglish'i mest eden gol Kuyt'un Gerrard'ın ortasına hareketlenerek Chelsea defansını boşa çıkarması ile Meireles'in vuruşunda geldi.

Anlam dolu bir galibiyet aldı Liverpool, gemiyi terkeden Torresli Chelsea karşısında. Liverpool'da belki özlem duyduğu başarılara imza atamayacaktı Torres, kendi kariyeri için hareket etmesinden de doğal birşey olamazdı. Ama biz futbolseverler için daha ilk kez Liverpool karşısında forma giydiği maçta yenilgiyle sahadan ayrılması doyumsuz bir futbol keyfi oldu.

Gülü-Yorum

Beşiktaş-Kardemir Karabük maçında birçok hatalı hakem kararı vardı hiç kuşkusuz. Ama en tartışmasız olanı kale çizgisini geçen top değil, zira bunu göremeyen pek çok hakem var ve dünya futbolu çizgiyi geçen topların tesbiti için farklı yöntemleri tartışıyor, resimdeki pozisyonda Emenike'nin son adam olan kaleci Hakan Arıkan tarafından düşürülmesiydi.

Yönetici kimliğini taşıyanlar bazen o kadar körleşiyorlar ki başarısızlık halinde hakem camiası suçlanmaya başlıyor. Hatta iş o kadar ileri gidiyor ki hakem odasını basarız tehdidini savurabiliyorlar. Ligin ilk yarısı tamamlandığında Aziz Yıldırım aba altından sopa gösterdi. Hemen ardından Adnan Polat eleştirmeye başladı hakemleri ki bu daha komikti. Zira Galatasaray'ın hakemlerle ilgili değil kendi berbat yönetimiyleydi ilgili sorunlar. Nitekim ne Fenerbahçe ne de Galatasaray taraftarları yutmadı bu haykırışları.

Serdal Adalı'nın geçen gün ki çıkışını da aklı selim Beşiktaşlılar yemediler hiç kuşkusuz. Beşiktaş sorunu en aramaması gereken yerde hakem yönetiminde arayarak ya da bilinçli olarak hedef saptırarak olmayacak bir işe imza attı. Oysa birçoklarına göre en derin kadroya sahip olan bir kulübün saha içi başarısızlığını kendi içinde araması gerekir. Türk futbolu ilk defa yıldız futbolcu görmedi ki hakemler ve futbol camiası ezilsin onların karşısında. Üstelik de Beşiktaş'ta dünya yıldızı kategorisinde iki adam var. Biri Guti diğeri ise Quaresma. Ve Karabük karşısında biri hiç oynamadı.

Yaş ortalaması Süper Lig'in en yüksek takımı. Buna rağmen orta sahasın en dinamik olması gereken takım da Beşiktaş. Ama ne orta sahası ne de forvet hattı top rakipteyken yeterince baskın oynayabiliyor. Schuster'in oyunu rakip sahaya yıkacağım ve alanı daraltarak oynayacağım prensibi de bu baskısız oyun nedeniyle defansın arasına atılan her uzun top da gedik veriyor. Ve yine malesef ki bu araya atılan toplara yetişebilecek deparlı ve defans oyuncusu yok Kara Kartal'ın.

Serdal Adalı ve diğer yöneticiler komik duruma düşüyorlar bu açıklamaları ile. Üstelik bu açıklamalarını Beşiktaşlılık duruşu kisvesi altında yaparak. Olmuyor...

Oyun Başladı

Pazar günü gazeteleri açtığımda bütün köşe yazarları sözleşmişçesine cu cümleye yer vermişlerdi yazılarında: Fenerbahçe ligin ilk devresi olsaydı Manisa'dan 1-0 geriye düştükten sonra puan çıkaramazdı. Bana göre oynadığı düzen içerisinde çok önemli iki eksiğine, Gökhan ve Selçuk'un yokluğuna rağmen kazanmasını bildi sarı larcivertliler.

Trabzonspor maçı öncesi önemli olanın Trabzonspor galibiyeti değil bu maçı takiben geçilecek sırat köprüsü olduğunu yazmıştım bu blogda. Aykut Kocaman ile bu sezon ender paralel düşündüğümüz konulardan biri bu olsa gerek ki o da hem maç öncesi hem de maç sonrası Manisaspor maçının daha zor olacağını/olduğunu belirtti.

Nitekim tempolu oynamak isteyip oyuna bir türlü ağırlığını koyamayan bir Fenerbahçe izledik ilk 45 dakikada. Bu bölümde Yobo'nun hatasıyla rakibe verilen bir pozisyon var ki, Manisaspor'un ilk devreyi önde kapatmaması için hiçbir neden yok. İkinci yarıda golü bulsalar da çok ciddi bir strateji hatası oldu Hikmet Karaman'ın: Fenerbahçe'yi parçalarım düşüncesi. Hoş bu düşünce Isaac'ten kurulu orta sahası ve üç forveti ile Manisaspor'un maçı zevkli hale getirmesindeki en önemli etkendi ama puan için yeterli olmadı.

Fenerbahçe golü yedikten sonra müthiş bir karakter gösterdi. Önce Semih ile penaltıyı buldu, sonrasında diğer goller geldi. Mehmet Topuz son birkaç haftalık performansına çok değerli bir yenisini ekledi Manisa'da. Şu an gösterdiği performans Milli Takım oyuncusu performansı. Sağ kanatta hem ofansif hem de defansif olarak rakiplerini bezdiriyor. Alex'in akıl dolu paslarına saha içerisindeki enerjisini eklemesi, Semih ve Niang'ın kötü günlerinde olmalarına rağmen devamlı golü aramaları, Emre'nin oyununu Mehmet Topuz'un iyi oyunuyla bir kademe yukarı taşıması...Hepsi Fenerbahçe'yi şampiyonluk potasına taşıdı üç haftada. Trabzonspor'un 7 puan kaybı ile Bursaspor'u da katarsak üçlü bir yarışın içinde buldu Fenerbahçe kendisini.

Şu an ki tabloda bu hava ile en şanslı konumda gözüken takım Fenerbahçe. Özellikle Kayserispor ve Beşiktaş 6 puan ile engellerini aşabilirse ipi göğüsler gibime geliyor. Böyle bir tahminde bulunmak için erken ama şampiyonluk yolunda o havayı yakalamak çok önemli. Fenerbahçe açısından en önemli pozitif sinyal de bu havaya girmiş olmaları.