28 Şubat 2009 Cumartesi

Ne Güzel Abimizdin Sen Hugo Sanchez

Hugo Sanchez bir idoldür benim için. Futbola kendimizi kaptırdığımız, derslerde arka sıralarda kadro yaptığımız yıllarda bir Real Madrid vardı gönlümü çalan bir de Juventus. İşte içimize ilk Santiliana'lı Real Madrid, ondan sonra da efsane ikili Butragueno ve Hugo Sanchez işledi. Onun gol sonrası taklaları ile çoştuk.

O Hugo Sanchez gün oldu devran döndü teknik direktör oldu Almeria'ya. Ama fotografa bakınca insan idollerinden birini pek de hoş görünce ister istemez yıkılıyor. Ne yaptın Hugo Sanchez, senin gibi adama yakıştı mı bu renkler? Vallahi Tarlabaşı'nda dolaşsa kimse Hugo Sanchez gelmiş demez.


25 Şubat 2009 Çarşamba

Inter 0 - Manchester United 0



Ne Cristiano Ronaldo'nun ne de İbracadabra'nın maçı oldu. Sahadaki tek İtalyan 19 yaşındaki Davide Santon'un doğuşunu izledik.

Oyuna daha baskılı başlayan takım Manchester United oldu. Nitekim ilk 30 dakika sağlı sollu geldiği Inter kalesinde ciddi pozisyonlar yaratmasa da ceza sahası çevresinde kazandığı faul atışları ile sürekli tehdit oluşturdu. İlk yarının son çeyreğinden itibaren dengeyi sağlayan Inter ise özellikle ikinci yarının başlarında kurduğu baskıyı skora çeviremedi.

2 Ocak 1991 doğumlu Davide Santon'dan bahsedelim biraz. Muntari'nin kademesinde defansta oldukça güven veren bir oyun çıkardı. İtalyanların genç Maldini olarak adlandırdıkları bu oyuncu son dönemde sadece Morinho'nun değil Marcello Lippi'nin de gözüne girmiş durumda. Inter'de 39 numaralı formayı giyen Santon 1.87 boyunda ve bu sezon 6 resmi maçta forma giydi. İlk Şampiyonlar Ligi maçında da karşısında Cristiano'yu buldu. Maç boyunca hiç sırıtmadı, bir iki acemilik yaptı ama olacak o kadar ne de olsa FİFA yılın futbolcusuna karşı oynuyordu. Alex'in Deivid'in muhteşem golüne asist yaptığı pozisyonda yediği çalımla yere popo üstü oturan Maxwell'i deyim yerindeyse kesti diyebiliriz artık.



Aslında sahadaki futbol dışında önemli olan Inter'de çok uzun zamandır genç yetenekleri izlemiyor olmamızdı. Morinho ile birlikte belki de Inter'deki en büyük değişim bu. Recoba, Vierri gibi şöhretler çöplüğüne dönen Inter'de artık Gana asıllı 19 yaşındaki Balotelli Adriano'nun yerine umut olarak oyuna girebiliyor. Santon adında bir genç oyuncuya Ronaldo karşısında güven duyuluyor.

Maçın özeti bu gençleri izleyebiliyor olmamızdı. Yoksa maç boyunca Ronaldo'nun frikik girişimlerini zaten her maçta izliyoruz. Yine o bildiğimiz duruşu ile topun başına geçti defalarca ama sadece bir tanesinde etkili bir vuruş çıkardı. O pozisyonda da direkler yardımcı oldu Julio Cesar'a. Bir iki pozisyon dışında da kalecilere pek iş düşmedi. Tempo yüksek, pozisyon arayışları fazla ama defansif hataların çok az olduğu bir maç izledik.
İkinci maçta ne olur bilinmez. Manchester favori ama Inter beklediğimden daha iyi bir oyun koydu ortaya.

24 Şubat 2009 Salı

Ne Yaptın Van Der Sar Derken

Santa Cruz 32. dakikada golü attığında maçı izlemiyordum. İşte o an yıkıldım Van Der Sar golü yediği için. Sonra özet görüntüleri izlerken de farkedemedim gol olana kadar. Önce uzak çekimde Santa Cruz topu aldı ve defansın ve kalecinin zamanlama hatasıyla rakiplerini ekarte edip golünü attı.

Oldu mu, Van Der Sar bu golü yemek sana yakıştı mı diyordum ki yakın çekimde ne göreyim? Kaleci Tomasz Kuszczak ve Ferguson Van Der Sar'ı bu maçta dinlendirmiş. Derin bir oh çektim.




23 Şubat 2009 Pazartesi

Derin Boşluklar

Bu hafta Turkcell SüperLig derin boşluklara tanık oldu. Gerek Fenerbahçe, gerek Galatasaray, gerekse Trabzonspor rakibi karşısında baskılı oynamak isterken ani baskınlar yedi.



Bu tip maçlar sonrası hezimete uğrayan takımın teknik direktörlerinin ortak açıklamasıdır: " Arkada az adamla yakalandık". Benzer açıklamaları bu hafta da dinledik. El insaf kimse sormaz, arkada az adamla yakalandın da hücum ederken ne yaptın diye. Galatasaray adına daha fazla hücum zenginliğinden bahsedilebilir ama Trabzonspor bir felaket, Fenerbahçe ise hücumdan ziyade kendi yarı sahasından çıkabildiğini 90 dakika boyunca çok az gördüm.



Beşiktaş 12 puan aldı, rakipleri kaybetti ya bu da klasik bir yazılı ve görsel medya kalıbıdır. Beşiktaş karlı çıktı çıkmasına ama Gaziantep'in özellikle ilk yarıda önemli pozisyonları vardı. Kimse 3 golle alınan puanlara aldanmasın Kartal da kör topal ilerlemeye çalışıyor.

Eğer bu ligde Anadolu'dan Trabzonspor dışında bir büyük çıkacaksa ve şampiyonluğu kucaklayacaksa o yıl bu yıldır. Lig tarihinin hiç bir döneminde şampiyonluk yaşamış dört büyük takımın da (Trabzonspor'u kısmen tenzih edebiliriz ama lig tablosuna baktığımızda aslında diğer yıllardan çok da ekstra bir performans sergilemediği ortadadır) bu kadar döküldüğü bir sezon yaşanmadı.


Sivasspor Eskişehirspor engelini de geçerek puan farkını açınca biraz daha rahatladı şampiyonluk yolunda. Şimdi en önemli virajlardan birini bu haftasonu dönecekler. Viraj Kadıköy istikametine giderken TEM'e çıkmalarını gerektiren keskin bir yer ama bu virajı aldıkları takdirde Sivasspor'un durdurulması çok zor. Bu maçla birlikte yakalayacakları ekstra hava (Turkcell Süper Ligi'nde şampiyon olmak ya da Avrupa'da maç kazanmak için olmazsa olmaz bir futbol koşuludur nedense hava yakalamak) onları şampiyonluğa doğru daha da itecektir diye düşünüyorum.

Son olarak Skibbe gitti, dertlerin bitip bitmediğini sezonun kalan bölümünde hep birlikte izleyeceğiz. Cevat Hoca operasyonu mu olur yoksa yeni bir teknik direktör mü getirilir bilemem ama papaz her zaman pilav yemez ki.

Haftanın adamlarına gelince:

Taner Gülleri (Kocaelispor): 4 gol attı daha ne yapsın. Ligimizin geç keşfedilen yeni yeteneği


Haftanın Bombası: Gençlerbirliği maçı öncesi Arogones ile planlarımızı iki yıllık yaptık deyip maç sonrası sezon sonunda değerlendireceğiz diyen ve Türkiye'de Koç gibi bir kurumun bile nasıl yönetildiğini gösteren Ali Koç


Haftanın Suçlusu: Michael Skibbe, adamı kovdular zaten başka suçlu aramaya gerek yok.



Sıcak haberi de haftanın hazır kıta askeri olarak koyalım:-) Bülent Korkmaz... Galatasaray'ın yeni teknik direktörü.



Defansta derin boşluklar bırakıp rakibin karşısında az adamla yakalanma problemini çözebilirsiniz de, ülke futbolunda derin boşluklar bırakan bu yönetici sorununu kim çözecek acaba?

20 Şubat 2009 Cuma

Nasıl Öldüğümüz Kim Olduğumuzu Gösterir Peki Nasıl Doğduğumuz



Maradona dede oldu, Kun da baba. Benjamín Agüero Maradona potansiyel bir futbol yıldızı olarak dünyaya geldi. Babadan ve ondan da öte dededen aldığı genler onu 20 yıl sonra futbol sahalarında görmemiz için yeterli kanıtlar. 3 kilo 660 gramlık bu küçük ve potansiyel dev adamın doğmasıyla Maradona'nın da dede olduğunu gördük ya...Galiba biz de yaşlanıyoruz:-)



Ziyaret etmek isteyenler için halen Universitario de Madrid Montepríncipe hastanesinde oldukları bilgisini verelim. Artık bundan böyle yukarıdaki gibi aile fotograflarında bir kişiyi daha göreceğiz.
........................................................................................



1968'de Mexico City' de düzenlenen Olimpiyatlar'da 200 metrede iki Amerikalı zenci atletin arkasından üçüncü olarak bronz madalya kazanan ve madalya töreninde ırkçılığa karşı tepki gösteren Tommie Smith ve John Carlos'a destek veren Avustralyalı atlet Peter Norman bu yüzden geri kalan hayatında çokça sıkıntı çekti. O yıllarda doruk noktasında yaşanan ırkçılık sorununa karşı madalya törenindeki duruşu sadece spor hayatını değil, özel hayatını da etkiledi. Tehditler yüzünden huzuru bozulan Olimpiyat üçüncüsü atlet eşinden de bu sıkıntılar yüzünden ayrıldı. Ama o gün Amerikalı atletlere verdiği desteği hiç unutmayan yine aynı podyumu paylaştığı Tommie ve John oldular. Dostları cenazesinde onu yalnız bırakmadılar.

Birçok yerde yazdı ama ben ne yazacağımı bilemediğim için bugüne kadar yer vermemiştim blogumda. Şimdi ne yazacağımı bildiğim için yazıyorum.
..................................................................................
Doğru olduğuna inandığınız birşeyi yaparak hayatınızın geri kalanını çekilmez bir hale getirebilirsiniz. Gün gelip te göçüp gittiğinizde hakettiğiniz saygıyı bulmak sizin zorlu hayat yolculuğunuzdaki tek şansınız da olabilir. Önemli olan en azından o şansı bulabilmektir.
Nasıl öldüğümüz gerçekten kim olduğumuzu gösteriyor. Peter Norman ölümüyle kim olduğunu gösterdi bize. Peki nasıl doğduğumuz kim olacağımızı gösterir mi? Benjamín gerçekten de gelecek yılların futbol ilahları arasında yerini alabilir mi? Bir insanın ölümü şansı olup da hakettiği değeri ancak o zaman görebilmesi, bir başka insanın ise doğuştan şanslı olması - şanslı bir hayat mı yaşayacak bilmiyoruz tabi- garip bir çelişki.

Adriano Yeniden Doğdu



Buldozer Nereye Koşuyor diye yazmıştık Ocak ayında. O zamandan bu zamana çok sular aktı. Adriano her geçen gün performansını artırdı. Morinho ile de arası pek sıkı fıkı. Adriano'nun bu performansını devam ettirdiği sürece sezon sonunda yeni bir kontrata imza atacağı kesin gibi.

Milan karşısında çok çarpıcı bir oyun ortaya koyan Buldozer, elle attığı gol yüzünden İtalya Spor Mahkemesi'nde gündeme gelen cezadan da yırtmış gözüküyor bu arada. Savunmasında golü elle attığını kabul eden oyuncu, bu goldeki elle oynama için hiç bir kasıt olmadığını belirtmişti. Attığı golü Morinho'nun oğluna adadığını belirten golcü futbolcu kendisine şans veren hocasına ayrıca bu fırsatı verdiği için teşekkür etmiş oldu.
Kısacası Adriano yeniden doğdu.


Van Der Sar Galeri

Bu sıralar Van Der Sar'a sardım. Malum adam gol yemiyor. Dolayısıyla onula ilgili gazete manşetlerinde artışlar yaşanmakta. Dile kolay Fulham da boş geçince 1302 dakikaya çıkardı rekorunu. Bu da tüm zamanların en iyi altıncı süresi demek. Manchester United'ta Schmeichel efsanesinin önüne geçecek bir performans sergiliyor.

Ama basında her zaman sahadaki başarısıyla değil, bazen de matrak bir şekilde yeralıyor.


17 Şubat 2009 Salı

Avrupa'da Bu Hafta

Hiç kuşku yok ki La Liga'dan sonra Serie A'da sona erdi bu hafta. Adriano'nun ortayay elle karışık golüyle açılan perde Inter'in baskılı oyunuyla 2-0'a taşındı. Pato ile oyunu 2-1'e getiren Milan rakibini baskı altına alsa da ikinci golü bulamadı.


Tabi bu arada Bay Ofsayt'ın topun gelişine muhteşem vuruşuyla attığı gol de güme gitti. Bu sonuçtan sonra artık iyiden iyiye sezon sonunda Ancelotti'nin kalıp kalmyacağı konuşuluyor. Inter cephesinde ise Adriano attığı golü Morinho'nun oğluna ithaf ederken, Morinho kariyerimdeki em güzel goldü sözleriyle Adriano'yu onurlandırdı.


Adriano artık eski formuna kavuşmuş gözüküyor. İkinci yarıda sol kanatta topla birlikte hareketlenip Maldini'yi sırtına alarak ceza sahasına daldığı ve Abbiati'nin zar zor ayakları ile çıkardığı pozisyon bunun kanıtı. Boğa geri döndü. Yine de elle attığı gol yüzünden 2 hafta ceza alabileceği yönünde söylentiler var.
Maç öncesi Galliani'nin sözleriyle Avrupa'daki diğer liglere bakmak istiyorum. "Biz Inter'den daha iyi bir takımız, aradaki bu farkın açılmasına neden olanlar diğer küçük takımlar".

LA Liga'da değişen tek şey Barcelona'nın aylar sonra takılması ve Real Betis ile 2-2 berabere kalması oldu ki artık iyiden iyiye Barcelona'nın puan kaybetmeyeceğine inanmaya başlamıştık. Böyle olunca da Real MAdrid 4-0 'lık Sporting Gijon galibiyetinin Raul'un Real Madrid tarihindeki en golcü futbolcu ünvanını bu maçta attığı 2 golle 309 gole çıkararak taçlandırması sonucu ayrı bir önem kazandı.



Haftanın bombasını ise Real Betis karşısında attığı 2 golle beraberliği kurtaran Eto patlattı. Eto verdiği bir röportajda sezon sonu için ayrılık sinyallerini çok güçlü bir şekilde verdi.


Premier Lig'de değişen birşey yok. Haftasonu FA Cup maçlarıyla geçildi. Lige verilen arada oynanan FA Cup maçlarının adamı Nicolas Anelka oldu. Watford karşısında 1-0 gerideyken Anelka'nın ardarda gelen 3 golü ile sahadan galip ayrıldılar. Anelka maçtan sonra verdiği demeçte bu sezon sadece bir golü bulunan Drogba için "Onunla beraber Chelsea'de çok iyi işler çıkarabilir" babında bir demeç verdi. Scolari'den sonra Hiddink döneminde ne olacak göreceğiz. Fenerbahçe'deki gibi çift forvet oynamam, Semih mi, Güiza mı tartışmaları Chelsea'de olmayacaktır kuşkusuz. Orta sahaları bu kadar güçlü iken çift forvet oynayacak lükse sahip bir takım Chelsea.


Avrupa'nın üç büyük liginde bir tek Premier Lig'de ne olacağı belli değil. Aslında bir maç eksiğiyle Liverpool'un 2 puan önünde lider olan Manchester bu sezonda kupayı kaldıracak ancak şu anda bunu söylemek diğer takımlara haksızlık olur. Fransa'da Lyon'un liderliği ve PSG ile Marsilya'nın takibi devam ediyor. Bundesliga'da ise Hertha Bayern'i devirerek liderlki koltuğuna oturdu.
Turkcell SüperLig ile Bundesliga'nın en karışık ligler olduğunu söyleyebiliriz. Sivas ve Trabzonspor 5 puan farkla öndeler ama onlarca yıldır 3 büyük dışında şampiyon görmemiş bir lig için bu onlar adına küçük bir avantaj.
Yine de ligimizin birçok Avrupa Ligi'nden daha heyecanlı bir mücadeleye sahne olması umut verici. Bakalım ilerleyen haftalar neler gösterecek?

12 Şubat 2009 Perşembe

Van der Sar Rekora Koşuyor



İşte IFFHS'nin listesindeki ilk 20 isim. Kategori en uzun süre gol yemeyen kaleciler. 17.sırada çok tanıdık bir isim de yeralıyor, Şenol Güneş, Trabzonspor.

1 Mazaropi (Vasco De Gama, Brazil) 1,816mins
2 Thabet El-Batal (National, Egypt) 1,442mins
3 Dany Verlinden (Club Brugge, Belgium) 1,390mins
4 José María Buljubasich (Universidad Católica Santiago, Argentina) 1,352mins
5 Thabet El-Batal (National, Egypt) 1,325mins
6 Essam El-Hadari (National, Egypt) 1,288mins
7 Abel Resino (Atlético Madrid, Spain) 1,275mins
8 Gaëtan Huard (Bordeaux, France) 1,266mins
9 Zetti (Palmeiras, Brazil) 1,242mins
10 Marios Praxitelous (Omonia Nicosia, Cyprus) 1,221mins



Ama asıl önemli olan Van Der Sar'ın bu listede ne kadar yükselebileceği. Şu anda 1212 dakika ile listede onbirinci sırada yeralan Baia'nın üzerine çıkmış durumda. Herkes Van der Sar'ın rekoru kırıp kıramayacağını merak ediyor. Premier Lig koşullarında bu süre bile kendi başına bir rekor aslında.



İki Maç İki Sıfır

Dün akşam Milli maçımız dışında iki müthiş maç izleme şansımız oldu. Gerçi İspanya- İngiltere maçının ilk yarısı ile Fransa-Arjantin maçının ikinci yarısı çakıştı ama bu durum uzaktan kumandanın daha çok çalışmasına yol açtı sadece. En azından bütün golleri görebildim.



Gecenin ilk maçında Veledrom'da Arjantin rakibini sürklase etti. Aslında Fransa'da pozisyonlar buldu ama Arjantin Maradona önderliğinde rahat bir galibiyet aldı. Gutierrez ve Messi skoru belirlediler. Zaten 80. dakikadan sonra tribünlerde Arjantin her pas yapışında "Oley" sesleri yükseldi.



Gecenin en güzel görüntüsü Tevez'in 3 kişiyi peşine takıp Messi'ye aktardığı topta Messi'nin de 3 kişinin arasından sıyrılıp kaydettiği gol oldu.



Domenech'ten maç sonrasında yine tarihi bir açıklama geldi: "Fransa ders aldı". Tüm Fransızlar bu açıklamadan sonra çıldırmış olmalı diye düşünüyorum.

Gecenin diğer maçında ise önce Xabi, sonra da Xavi'nin asistleri galibiyeti İspanyollara getirdi. Tribünler harikaydı, David Villa'nın golü asist ile birlikte bakıldığında gerçekten görülmeye değerdi. Xabi Alonso defansın arkasına öyle bir top bıraktı ki ne İngiltere defansı ne de kaleci James kıpırdayamadı bile. Maçın son anlarında Llorente'nin kafa golü de galip tarafı ilan etti.



İspanya'yı biraz daha farklı bir gözle izledik doğal olarak. Avrupa Şampiyonası öncesinde yakaladıkları form durumlarını koruduklarını gördük. Del Bosque aslında hiçbir şeyi değiştirmedi Arogones sonrasında. Zaten işleyen sistem her geçen gün mükemmelleşmeye başlamış gözüküyor.


Gecenin ilk sıfırını doğal olarak Domenech'e veriyoruz. Fransa'nın ders aldığı yönündeki açıklaması da işin tuzu biberi oldu. İkinci sıfır için aslında İngiltere'de çok öne çıkan bir oyuncu yok. Ama bu güvensiz duruşuyla James ödülü daha çok hakediyor.

Kazansaydık Türk Spor Basını'nın Başlığı: Filin Dişini Kırdık


Hazırlık maçı olarak Fildişi Sahilleri çok iyi bir seçim olsa gerek. İspanya maçları öncesinde adı gibi dişli bir takımla ilk yarıda hava şartlarının lehimize ikinci yarıda sert rüzgara karşı oynayınca aleyhimize çalıştığı takkenin de düşüp kelin görüldüğü bir maç izledik.

Önce bu takımın artılarına bakalım. Milli Takımımız orta saha ve hücum hattında oldukça çeşitliliğe ve zenginliğe sahip. Bu anlamda Fatih Terim'e taktiksel olarak bolca manevra imkanı sağlayabiliyoruz ülke futbolu olarak. Fatih Hoca'da bu zenginliği iyi kullanıyor Allah için. Herşeyden önce sağ ve sol kanatta değişerek oynayabilen Arda ve Tuncay gibi iki oyuncuya sahibiz. İstendiği anda her ikisini de forvat arkası kullanabiliyoruz. Hatta Tuncay forvette de oynayabiliyor. Önlibero için Aurelio, Ayhan, Mehmet Topal, Emre çok zorda kalınırsa Hamit var. Yine sağ tarafta savunma ve hücumda Hamit ve Sabri opsiyonları ile değişken kanat ikilimiz Arda ve Tuncay'a büyük bir itici güce sahibiz. Hamit de gerekirse forvet arkası oynayabilir. Hatta bir de Kazım var sağ kanatta. Forvette ise Semih, Gökhan Ünal, Halil, iyileştiğinde Nihat, Mehmet Yıldız, Mevlüt... İstersek bu sayıyı genişletebiliriz de.

Sorun ise defansta. Ne Servet, ne Gökhan Zan, ne de Volkan güven vermediler yine dün gece. Solda stepne çözüm Caner de. Hakan Kadir Balta geldiğinde buraya çözüm buluyoruz da kaleci ve önündeki ikili konusunda ciddi sıkıntılar var. Dün gece çok mu pozisyon verdik: Hayır. Ama Volkan'dan öyle boşa çıkışlar izledik ki akıllara zarar. Servet ve Gökhan Zan son dakikada Drogba'yı bırakıp diğer rakip oyuncuya gittiler ki bu da 90 dakika 1-0 giden skora zarar.

İspanya karşısında bu sorunları halletmek için yeterli vaktimiz yok. En azından alternatif oyuncular çıkarabilmek adına. Belki Servet'in yanında Emre çözümü denenebilir, her ne kadar forma giyemese de. Ya da Egemen ama tüm bunlar soru işareti. Tıpkı Volkan gibi.

Felaket tellallığı yapmayalım ama galiba İspanya'dan çıkamayacağız.

11 Şubat 2009 Çarşamba

Şımarık Rus İmparatoru



Roman Abramovic bir teknik direktör öğütme makinesi adeta. Rus milyarder Chelsea'yi satınaldıktan sonra ilk icraatı Raineri'yi kapının önüne kpymak oldu. Büyük hedefleri olan bir işadamı için oldukça anlaşılır nedenleri vardı aslında.
Büyük oynuyordu ve Porto'yu önce UEFA, bir yıl sonrada Şampiyonlar Ligi kupasına taşıyan Morinho ile anlaştı. İşler Premier Lig'de oldukça iyi gitti ve iki sene üstüste şampiyon oldular. Sonraki yıl ise lig ikinciliği ile yetinildi. Hedef Şampiyonlar Ligi kupasını kaldrmaktı ancak Morinho ile bu hedefe ulaşılamadı. Avram Grant kolları sıvadı ama bu dönemde Morinho'nun mirasını yemekle geçti. Avram Grant mirası hiç de kötü kullanmadı aslında. Terry'nin son penaltı atışında ayağı kaymasa Şampiyonlar Ligi'nde özlenen başarı geliyordu. Ama Allah'ın sopası yok ki Rus milyarderin kafasına indirsin. Olmadı işte...

Kollar sıvandı ve yeni sezona Scolari ile girildi. Girildi ama balayı dönemi sezon bitmeden sona erdi. Rus Milli Takımı'nın da teknik direktörlüğünü yapan Guus Hiddink Abramovic için oldukça kolay bir çözümdü. Rusya Federasyonu'da çoktan hazırdı zaten bu işbirliğine.



İnanılmaz ama Roman döneminde Chelsea'de Morinho dışında bir sezon kalan teknik direktör olmadı. Chelsea neden mi hala istenen başarılara ulaşamıyor. Aslında Chelsea başarılı da Roman Abramovic hep daha fazlasını istiyor. Hep daha fazlasını istemek kötü birşey değil, kötü olan bunu parayla yapabileceğini zannetmek. Bu süreçte kimler mi kazandı Şampiyonlar Ligi'ni. Liverpool, Milan, Barcelona, Manchester United... Ortak noktaları birkaç senede değil geçtiğimiz yüzyıl boyunca başarılı ve geleneği olan kulüpler olmaları. Sadece Barcelona Rijkaard'ı gönderdi. diğer üç takımın teknik direktörleri aynı isimler.

Roman Abramovic bu kez de Şampiyonlar Ligi'ni kaznamazsa bence takımı Araplara satacak. Oyuncağından artık sıkılmaya başladı. Oysa Arap dostları bu oyuncağa sahip olmak için ağızlarının suyu akarak bekliyorlar.

Marsilya ve Maradona Olmazdı


Maradona L'equipe gazetesine verdiği röportajda Napoli'de oynarken Marsilya'dan çok cazip bir teklif aldığını ama Napoli başkanının gitmesine izin vermediğini açıklamış.

Napoli başkanı iyi ki izin vermemiş Maradona'nın Napoli'den gitmesine. Sonraki yıllarda şike skandalıyla sarsılan züppe Fransız Marsilya'da oynaması hiç de güzel olmazdı. Kariyeri boyunca hep ezilenlerin yanında oldu Maradona. Arjantin'de yıllarca Boca forması giydi. Boca zengin River karşısında sokakların sesiydi. İspanya'da hep başaltında kalan Sevilla ve Katalan Milli Takımı Barcelona'da oynadı. Güney İtalya'nın ezilenleri Napolililer onu bağırlarına bastılar.

Futbolu bıraktıktan sonra hep tribünlerde oldu, FIFA ve UEFA'nın düzenlediği balolar yerine.

Böyle bir kariyer çizgisine Marsilya hiç yakışmazdı.

10 Şubat 2009 Salı

Öfke Futbolu



Bu ülke futbolunda her yıl bir büyük takım çıkar ve zehir zemberek bir basın açıklaması ile futbolun altına dinamiti koyar. Bunu Aziz Yıldırım yönetimi yapar, Yıldırım Demirören yapar, bu sene de Adnan Polat ve yönetimi yaptı. Öfke futbolu diyorun ben bu duruma...

Neden bu kadar harcamaya rağmen ortaya çıkan rezil futbol. Sakın ola ki kimse aldanmasın, bu takım tıkır tıkır futbol oynar da puanları gaspedilir, biraz daha anlayışlı bakabiliriz bu basın açıklamasına. Ortada futbol olmadan nasıl böyle bir gaflete düşülür anlamak mümkün değil. Dünyanın hiçbir gelişmiş toplumunda da böylesine rastlamak mümkün değil.

Hıncal Uluç bu basın açıklamasının altına imza attığını söylüyor. Bak bak bak...Ülkenin en saygın??? futbol adamlarından biri bunu söylüyorsa vay halimize. Türk futbolunu yönetenler ve bu hale gelmesine çanak tutanlara yazıklar söyleyecek birşey bulamıyorum artık.

Ne zaman adam oluruz diye bir köşesi vardır Fatih Altaylı'nın... Ben cevap vereyim: Hiçbir zaman.

Semih Gitsin Arogones Kalsın


Bir an oturdum ve düşündüm, ben Semih'in yerinde olsaydım ne yapardım. Oynadığım takımın genç! ve müzmin! yedeği olmaya devam eder miydim yoksa şansımı Avrupa'da mı denerdim.

Cevabı çok net, bence Semih bir dakika daha Fenerbahçe'de kalmamalı. Sırtı sıvazlanarak geçen günleri futboluyla fazlasıyla aştı Semih. Fenerbahçe bu adamı kullanamıyorsa, kullanabilecek o kadar takım var ki. Fenerbahçe bu adama değerini veremiyorsa değerini bilecek o kadar camia var ki.

Daum ve Zico'ya kızanlar Arogones için ne düşünüyorlar acaba? Semih Fenerbahçe'den çok Türk futbolu için gerekli olan bir yıldız. Semih Türk futbolundan çok kendisi için önemli olan bir insan. Ve bir insan ne olursa olsun önce kendine gerektiği değeri verebilmeli. Veremediği zaman Fenerbahçe gibi bir takım da onun değerini anlayamıyor.

Bu yüzden Semih gitsin, Fenerbahçe camiası da kaçan balığın ardından ağlasın biraz.

Patron Phil'in İpini Çekince



Scolari, namı- diğer Big Phil de işinden oldu. Hull City karşısında kaybedilen puanlardan sonra Premier Lig'de oldukça geride kalan Chelsea'de fatura Scolari'ye kesildi. Ve Scolari'nin 223 günlük Chelsea serüveninin bitmesinden sonra Chelsea'de yeni hoca arayışlarına hız verildi.

Hemen akabinde de Guus Hiddink iddiaları gündeme geldi. Her ne kadar menajeri tarafından yalanlansa da en güçlü aday olarak gösteriliyor Hiddink.

Diğer adaylar arasında Avram Grant var ki gelse bile sezon sonuna kadar stepne görevi görür ancak. Bir diğer aday günlerini evi ve televizyon stüdyoları arasında geçiren Roberto Mancini. Eğer gelirse ŞL'de ilerleyen turlarda müthiş bir eşleşmeyle karşı karşıya kalabiliriz. Mancini-Morinho'ya karşı, MM. Frank Rijkaard, Zola ve Ray Wilkons ismi geçenlerden bazıları.



İşin perde arkasına bakıldığında Scolari'nin biletinin Roman tarafından bizzat kesildiği söyleniyor, şaşırtıcı değil tabi ki. Takımda genç oyuncuların azlığı (yokluğu) ve ekibin canlılığını ve ruhunu yitirmesi, Scolari'nin bu yönde çabalarının yetersiz kalması gidişatı hazırladı ama herşey sahadaki kötü neticelerle belirlendi. Aslında Scolari'nin de squadların ve Peter Kenyon'ın desteğinden memnun olmadığı ve sezon başında yaşanan Robinho transferi skandalının da ateşi körlemeye başlayan etkenler olduğu söyleniyor.

Scolari bir süre daha Londra'da kalacağını ve ilerleyen günlerde basına bir açıklamada bulunacağını belirtti.