8 Mart 2010 Pazartesi

Madrid Bugünü Çok Uzun Zamandır Bekliyordu



Gün Madridlilerin günüdür. Bu sahneyi doyasıya yaşayabilmek için ne kadar beklediklerini, ne çile çektiklerini en iyi bir Madridista anlatabilir herhalde.

7 Mart itibariyle ligin zirvesine oturdular. Haftasonu Barcelona'nın Almeira deplasmanında 2-2 berabere kalmasından sonra zorlu Sevilla maçını 3-2 ile geçince zirvenin yeni adı averajla da olsa Real Madrid oldu.

Hem de 60. dakikaya 2-0 geride girdikleri bir 90 dakikada Pellegrini son duasını ederken yaptılar bunu. Hem de sezon başında Uçan Hollandalıların arasına katılması muhtemel Van der Vaart'ın 90+2'de attığı golle ulaştılar 3 puana.

Şimdi tarihi yeniden değiştirebilecekler mi göreceğiz ancak geçen yılın ultra süper takımı Barca için hiç de kolay günler olmayacak sezonun kalan bölümü.

Kendini Kandırmak


Diyarbakır'da yaşananları açıklamak için çoğu kişi ilk devre oynanan Bursaspor maçına gidiyor. O maçta ne olduğunu herkes biliyor, İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkmayan bir grup Diyarbakırspor seyircisine yönelik olarak "PKK Dışarı" tezahüratları yapılmış sonrasında da Bursaspor'a para cezası verilmişti.

Diyarbakır'da olay olacağı hafta içinden belliydi. Ama olan olayları ilk yarıda oynanan maça bağlamak konusunda ciddi tereddütler içerisindeyim. Olayın siyasi yönüne hiç girmeden dokunmadan birşey yazmak çok zor. Benim karşılaştırmam daha çok diğer çıkan olaylarla ilgili olacaktır.

Sahaya kaya parçalarının yağdığı bir maç hatırlamıyorum malesef. Diyarbakırspor'un kendi sahasında oynanan maçları bir kenara bırakırsak bu kadar çok şiddetin ön plana çıktığı başka maç yok hafızamda. Herkes Fenerbahçe ile Galatasaray maçlarını örnek gösteriyor ama burada yaşananlar çok farklı.

Ve burada yaşananları hiçkimse sportif bir olayın şiddete dönüşmüş parçası olarak değerlendiremiyor. Bu olay sportif bir olayın parçasından çok daha fazla örgütlü bir çalışmanın ürünü olarak çıkıyor karşımıza.

Ve herkes biliyor ki Diyarbakır'ın sahasında hangi ligde olurlarsa olsunlar bu olaylar devam edecek. Çözümü de sportif alanda aramak mümkün değil. Öte yandan Bursaspor seyircisinin ilk maçta yaptığını tasvip ya da tenkit etmeyeceğim. Bu benim kişisel görüşüm ve bana kalmalı. Tek söyleyeceğim şey bu konuda şu olur herhalde:

Hiçbir insan evladı linç kültüründen beslenmemeli. Linç kültürü ile toplumun hangi katmanınında sıkışıp kalırsa kalsın bu kadar yüz göz olmamalı. Linç kültürü ile yetişen bedenler gözlerini bu kadar karartarak insanların canına kastedmemeli.

Ve herkes, ister Diyarbakırlı olsun, ister Bursalı bu tip olayları hiç çekinmeden lanetleyebilmeli. Haftasonu Diyarbakır'da yaşananların açıklaması "PKK Dışarı" sloganı değildir. Kimse kendini kandırmamalı.

4 Mart 2010 Perşembe

Arda Turan'ın uefa.com'daki Röportajı



Arda Turan UEFA'nın web sitesinde hayranlarının sorularını yanıtlamış. Liverpool'a olan aşkından, Galatasaray kaptanı olarak Turkcell Süper Lig kupasını ve Avrupa'da ilerleyen yıllarda bir kupayı kaldırma hayaline kadar pek çok şeyi paylaşmış.

Fenerbahçe'ye karşı oynamanın stresli ve bir o kadar da eğlenceli olduğundan bahsetmiş. Karşısında oynarken en zorlandığı oyuncunun Hırvat Corluka olduğunu söylemiş.

Daha merak edeceğiniz pek çok şey var.

Dünya Kupası'nda Unutulmaz Kareler-2



İtalya 90 Maradona için çok güzel başlayıp devam eden ancak finalde dramatik penaltı kararı ile sona eren bir serüven olmuştu.

Yarıfinalde meşhur Napoli seyircisi önünde bozguna uğrattıkları İtalyanlardan daha zor bir rakipti Matthaus önderliğindeki Alman panzerleri. Öyle ya turnuvanın en spektaküler takımlarından biri olan Yugoslavları bile 4-1 ile geçmişlerdi grupta. Völler, Brehme, Klinsmann, Littbarski, Riedle, Kohler, Haesler, Uwe Bein, Andreas Moller, Olaf Thon gibi Alman futboluna damga vuran isimlerle süslü kadrodan sonra bir daha hiçbir Alman Milli takımı o kadronun yanından geçemedi bana kalırsa.

Ama Maradona 86'dan sonra bir kez daha kaldırmak üzereyken kupayı maçın Meksikalı hakemi Edgardo CODESAL MENDEZ'in yarattığı penaltı ile boyun eğdiler Almanya'ya. Geriye Brehme'nin penaltı sonrası yaşadığı mutluluk kaldı.

3 Mart 2010 Çarşamba

Sinema Sektörünün Dikkatine



Bu yüzde biraz Ben Stiller, biraz da Jim Carrey ifadesi görüyorum, yanılıyorsam düzeltin. Rol yeteneği varsa Hollywood tez elden bir komedi filmi çekmeli Pep'e. Bu ifadeyi veriyorsa daha ne cevherler vardır.

Dünya Kupası'nda Unutulmaz Kareler-1



Dünya Kupası'nda unutulmaz kareler serisine başlıyorum. İlki 1966 Dünya Kupası'na ait. İngilizler Pele Portekiz maçında sakatlanmasa belkide hiçbir zaman bir kupa kaldıramayacaklardı.

Pele Portekiz karşısında sakatlandı ve turnuvaya devam edemedi. Portekiz de maçı 3-1 kazandı. O Portekiz takımında bir başka efsane Eusebio da vardı. İşte o Portekiz yarıfinale yürüyüp İngiltere'ye elenirken Eusebio 9 golle gol krallığına uzanıyordu. Pele ise 1958-1962 ve 1970 yıllarındaki üçlemeye bir dördüncü kupayı ekleyebilme şansını belki de Portekiz maçında sakatlanması sonucu kaybetti.

Ve Pele'nin sakatlığı sonrası saha kenarına yürüyüşü fotograf karesine böyle yansıdı.

4-4lük Bir Maç Daha


Kendimi bildim bileli izlediğim ve keyif aldığım en güzel maçlar serisi yapacak olsam bunlar arasında 4-4'lük maçların yeri ayrıdır.

Bir çırpıda sayabileceğim yakın zamana ait Arsenal-Liverpool ve Liverpool-Chelsea arasında geçen maçlar geliyor hemen aklıma mesela. Bu sezon Afrika Uluslar Kupası'ndaki Angola-Mali maçı. Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki uzatmaya ve sonrasında penaltılara kadar giden Türkiye Kupası maçı.

Gece uykum kaçınca televizyon başına geçtiğimde ilk yarısı 1-1 biten Velez-Boca maçının ikinci yarısı oynanıyordu. Önce Boca3-1 öne geçti. Sonra Velez müthiş bir geri dönüşle maçı 4-3'e getirdi ama kapanışı Boca yaptı ve maç 4-4 bitti.

Arjantin Ligi'ni yakınen takip etmem. Mümkün olduğunca tüm Boca-River maçlarını izlerim. Dün gece Velez-Boca maçını izleyemeyenlere ise sadece anlatılmaz yaşanır diyeceğim. Mutlaka bir yerden bulun ve hiç olmazsa ikinci yarısını izleyin.

Dünya Kupalarının En İyi Onbiri



2010 Dünya Kupası yaklaşırken Spoiler da Dünya Kupaları'nın gelmiş geçmiş en iyi kadrosunu belirlemiş.

Takım savunması açısından her zaman ki gibi bu tip onbirlerde olan zaafiyet burada da göze çarpsa da kağıt üzerinde göz kamaştırıcı bir kadro.

1 Mart 2010 Pazartesi

Haftanın Sözü



Bu hafta haftanın sözü başkan Yıldırım Demirören'den:

“Kayseri’de şampiyonluk ışığını gördüm”.

Bu da futbolmanya'nın cevabı: "Işığa gel, ışığa gel"...

28 Şubat 2010 Pazar

Forma Ve Oyuncu Bana Birşeyler Hatırlattı Ama



Aziz Yıldırım'ın çömez başkanlık dönemlerinden armağanıdır Türk futboluna Stevic. İz bırakmayanlar listesinden Werner Lorantlı unutulması, hatırlanmaması istenen yıllardan. Acaba 100. yıl formasının fikrini de 1860 Münih'in 150. yılında giydiği formadan çalmış olmasın Fenerbahçe.

Arsenal Eyüp Sultan'a Gelsin



Eğer uzun süreli sakatlıklardan en çok çeken takım sıralaması yapılsa Arsenal açık ara şampiyon olur. Tibia ve fibula kemiği kırılan Ramsey kuvvetle muhtemel sezonu kapadı.

Tükeniş


Karınca ile Ağustos Böceği'nin hikayesini bilirsiniz. Karınca yaz boyu çalışır, ağustos böceği yan gelir yatar. Kış geldiğinde de karınca yan gelir yatar, ağustos böceği aç kalır. İşte o hikaye her zaman öyle olmuyor.

Yaz boyunca iyi transferlere imza atan Fenerbahçe ara transferde yan gelip yatarken tıpkı kendisi gibi yazın yapılan transferlerin flaş takımı Galatasaray bu dönemde kadrosuna kattığı 3 önemli ismin keyfini sürüyor bugün. Fenerbahçe'ye bakıyoruz İstanbul B.Ş.B. karşısında Lille onbiri, Galatasaray'da ise neredeyse tüm takım değişmiş. Hiç kuşku yok ki bugün ara transferde katılan oyuncuların önemli bir etkisi oldu Kasımpaşa maçının 4-1 ile geçilmesinde. Ve hiç kuşku yok ki Lille maçının dili dışarıda onbirinin iflasıydı İstanbul B.Ş.B maçı.

Yöneticiler şimdi hakeme yüklenecekler doğal olarak. Aynısını diğerleri de yapıyor sonuçta. Ama Fırat Aydınus biraz adil olabilse Cristian'a ve Ekrem'e direk, Alex'e de ikinci sarıdan kırmızı göstermesi gerekirdi. Fenerbahçe'nin sayılmayan golünde ofsayt olduğundan ve kalecinin görüş açısının kapandığından şüpheliyim ama bu zaten çok tartışmalı bir kural. Sonuç eyyam varsa dibine kadar var ama çıkması gereken bu üç kırmızıdan karlı çıkacak olan Fenerbahçe değil. O yüzden yöneticilerin köpürmesi de hedef saptırma.

İstanbul B.Ş.B. kadrosundan Alex'i çıkarsanız kalan takım ilk beşe giremez. Vederson, Deniz, Selçuk, Bekir zaten bu kadronun adamı değiller. Ama sezon başında binlerce TL'yi bastırtıp kombine alan taraftar üç şampiyonluk sözü ile uyutuluyor işte. Daha vahimi rakibi devre arasında güçlenerek çıkarken o kan kaybediyor.

Bugün bu kadar kısa zamanda Fenerbahçe'nin beş puan geriye düşmesinin hikayesi budur aslında. Başka şey aramamak lazım.

Ashley'de Pişer Terry'e de Düşer



Cheryl Ashley Cole'u terketme kararı almış. Buna en çok kim svindi dersiniz?

Süt Oğlan



Meşhur "seni hiç sevmem süt oğlan" repliği vardır ya biz de yazmaya ara verdikten sonra sevmediklerimizden girdik olaya. Süt oğlanın Galatasaray'a imza attığı gün yeni formasıyla basın mensuplarına poz verdiği karelerden biri.

Pek bir saftoron gözükse de Ferrari gibi gelip geçecek futbolumuzdan. Ve Galatasaray'a sırtını dönüp Marsilya'da alacak soluğu. Aynı şeyi daha sonra Marsilya'ya yapacak ve Bayern'e gidecek. Şimdi de sırada Bayern var. Ne yapayım sevmiyorum böyle adamları...

Sergen - Bergen - Eve Dönüngen


Yazamadım son zamanlarda ama nedenini yazmıştım. Yavaş yavaş geri dönüyorum. Ben yokken Fenerbahçe ve Galatasaray elveda dedi Avrupa Ligi'ne henüz Şubat ayı sona ermeden. Bir kez daha o meşhur Mart ayını göremedik futbolumuzda Avrupa'da.

Oysa Düşler Sahnesi gruplarda gelen birinciliklerle güzel bir rüya gibi başlamıştı. Maçlar bittikten sonra Segen'i izledim NTV Spor'da. Baştan söyleyeyim sona kalmasın: Ben Sergen'in futbola dair yorumlarından hiç hazetmiyorum. Daum ve Rijkaard'a geçirip durdu program boyunca. Takımlarımızın böyle maçlarda ihtiyacı varmış teknik adamlara. Ne kadar kolaycı bir yorum. 70 milyonu getirsen televizyona yorum yap diye aynı yorumu yapacak zaten. Bu ülkede teknik adama geçirmeyen var mı?

Geçirdiğiniz teknik adamların kariyerine bakınca Sergen'in dibi düşmeli ama kazın ayağı öyle değil işte. Sergen'in kariyerine hiç girmiyorum çünkü benim için kariyerinde gelebildiği tek nokta Chelsea'yi Stampford Bridge'de salladığı gecedir. Beşiktaşlılar apırsa da köpürse de hiçbir uluslararası düzeyde başarısı, futbol hayatında istikrar namına kırıntı olmayan bir adamı dinlemek inandırıcı olmuyor malesef. Sergen, yüzüne sevgilisi olan kabadayı tarafından kezzap dökülen meşhur şarkıcı Bergen gibi. Yaşı benden küçük olanlar hiç tanımazlar Bergen'i bu arada ya neyse. Sergen bir gözünü kapatmış kendi kariyerini hiç düşünmden öbür gözüyle gördüklerini bizim gibi ekran başında ona buna sallayarak yorumluyor.

Peki takımlarımızın Avrupa performansı mı? İki takımda ellerine geçen fırsatı öyle cömertçe harcadılar ki dövünmemek elde değil. Ama kime sorarsanız sorun şu gerçeği gözardı edemeyiz: Bizim ülkemiz hariç dünyanın her yerinde Galatasaray - Atletico Madrid eşleşmesininfavorisi İspanyol ekibiydi. Aynı durum Fenerbahçe - Lille eşleşmesi için daha eşit dengeler getirse de Fenerbahçe'nin de ligin ilk yarısındaki kadroya göre Roberto Carlossuz, Kazımsız, ama buraya dikkat edin Öndersiz, Güizasız ve Semihsiz olduğunu unutmayalım. Camia el birliğiyle son saydığım üç futbolcuyu da yedi bitirdi son aylarda.

Kendi ligimizde kendi yağımızla kavrulacağız velhasıl. Merak etmeyin lig kızışıyor iyice 1 hafta on güne yine unuturuz Avrupa'da artık olmadığımızı. Zaten hep unutmadık mı?

25 Şubat 2010 Perşembe

Galatasaray - Kasımpaşa Maçına İki Bilet



Kazanan Burak Ay.
Koyduğumuz kurallara göre bileti kazanan skoru bilemese de bir maçta beraberliği bilen Burak Ay. İki bilet de ona gidiyor. Burak senden acilen email, adres ve cep tel bilgilerini armagan.ozkaynakci@gmail.com adresine göndermeni bekliyorum ki maç biletlerini sana ulaştırabilelim. Sadece bir günümüz var. Umarım bu gece bilgilerini bana iletirsin.
Galatasaray- Kasımpaşa maçı için iki bilet de bu akşam oynanacak Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarının skorunu bilenlere...Bu sefer Galatasaray maçının ve Fenerbahçe maçının skorunu bilenler arasında kura çekeceğiz.

Tabi bunun için bir maçın skorunu bilmek yeterli. İki maçtan birinin skorunu bilen çıkmazsa diğer maçı bilenler arasından iki kişiyi kura ile belirleyeceğiz. Hiç bilen çıkmazsa bu durumda kazananı veya beraberliği tutturanlar arasında çekiliş yaparız bizde.

Yani her halukarda biletleri vereceğiz. Biletler Avea'dan blog okuyucularına hediye.

23 Şubat 2010 Salı

Galatasaray - Atletico Madrid Maçına Bilet




Kazananlar:
Oğuz Öztürk ve Eşref
Yedekler:
1. Yedek: Çubuk Makarna
2. Yedek: gs_burak 34

Arkadaşlar email, cep tel ve teslimat için adres bilgilerini armagan.ozkaynakci@gmail.com adresine gönderirlerse kendileri ile irtibata geçilecek.
ERDEM KARAKUŞ'A DA ÖZEL OLARAK TEŞEKKÜRLER, GÖNLÜMDE BİLETİ ONA VERMİŞTİM AMA KURADA ÇIKMADI:-(

Son on gündür düzenli yazamıyorum, ufaklığın hastalığı işin yoğunluğu sekte vurdu ama hızlı döneceğim az kaldı. Bu arada sezonun en önemli maçlarından birine de iki kişiye birer adet bilet veriyorum.

Biletler yine Avea'dan blog okurlarına hediye. Kazanabilmek için aşağıdaki soruyu doğru bilmek gerekiyor. Yorum bölümünde doğru yanıtlayan arkadaşlar arasından çekeceğimiz kura ile kazanan iki arkadaşı 14:00'da duyuracağım.

Soru: Hem Galatasaray'da hem de Atletico Madrid'te forma giyen Leo Franco Madrid ekibinden önce hangi İspanyol takımında oynuyordu?

19 Şubat 2010 Cuma

Tura Bir Adım Kaldı



Açıkçası ben Madrid'ten 1-1 ile çıkabileceğini düşünmüyordum Galatasaray'ın. Atletico Madrid kendi liginde çok parlak değildi kabul ama Galatasaray'da Turkcell Süper Lig'in lideri olacak oyun zenginliğine sahip değildi.

Bu sonuç Galatasaray'ı eğer yeni bir Hamburg kabusu yaşatmazlarsa yürüye yürüye bir üst tura taşımalı. Oyun olarak değil ama skor olarak başarılı bir tablo var ortada. Yine de Atletico Madrid'in kaçan pozisyonları skor yönünden bu kadar garanti düşünmeme rağmen küçük bir soru işareti bırakıyor.

Olsun ipler Galatasaray'ın elinde artık. Rakibinin de kendinin de ipini çekecek olan Galatasaray.

18 Şubat 2010 Perşembe

Fener'in Önü Arkası Defolu


Normalde 2-1 deplasman mağlubiyeti tur için iyi bir sonuç olarak gözükebilir ancak maçın geneline baktığımızda Fenerbahçe duvarına çarpıp çarpıp geri dönen bir Lille'in bu maçta 2 gol bulması ancak çok ciddi kişisel hatalarla olabilirdi.


Nitekim ilk golde ben Volkan'ın ayakları ile rahatlıkla çıkaracağı topta yere yatmasını bir kalecilik hatası olarak yorumluyorum. İkinci golde ise bir Deniz klasiği yaşandı, olmayan bir pozisyon Deniz'in felaket asisti ile Fenerbahçe kalesinde gole dönüştü. Vederson'un 100 kere vursa bir kere gol olacak muhteşem şutu da rakip ağlara takıldı kabul ama gecenin bir başka çıldırtanı Güiza'nın Alex'in paslarını akıl almaz şekilde harcayışını da bir kenara koymak lazım.


Lille fare doğurdu, tempolu ve hızlı oynadılar ama karşılarında da oldukça sert ve tempolu bir Fenerbahçe buldular. 2-1'lik skorun avantaj olmaması da burada yatıyor. Kadıköy'de hızlı ayakları ile daha fazla açık alan bulup kontra toplarla skoru kendi avantajlarına dönüştürme ihtimalleri çok yüksek.


Gerçi özellikle ikinci yarıda golü bulup öne geçtikten sonra bu tip açık alanlar yakalayıp oldukça saçmaladılar ama bu her zaman böyle olacak anlamına gelmiyor. Hele ki defans kurgusunda Lugano'nun maçın başlarında sakatlanıp çıkması sonucu ikinci maç için oynayıp oynamayacağı hakkında bir bilgi sahibi olamamamız gol yemeden maçı bitirebileceği inancını vermiyor bana Fenerbahçe'nin.


Temelde bu yenilgiyi şöyle özetleyebiliriz: Bir takımın en gerisi ve en ileri uç noktası defolu olunca yenilgi de kaçınılmaz oluyor. Oysa Daum'un elinde Semih denen bir adam var. Ve bir Lugano olmasa da Deniz'den kat be kat fazlası olan bir Önder. Hatta bir Bekir...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Tam 20 Yıl Önce Bugün


17 Şubat'ın Türk Milli Futbol Takımı tarihinde büyük bir önemi var. Tıpkı 2010'un 17 Şubat'nda TFF'nin Hiddink ile dün Amsterdam'da biraraya gelip anlaşmaya varıldığını açıklaması gibi bundan tam 20 yıl önce 1990'ın 17 Şubat'ında da bir başka yabancı teknik adam futbolumuzda yeni bir çığır açmanın ilk adımlarını atıyordu Almanya'nın Frankfurt kentinde.

Futbol Federasyonu Başkanı Şenes Erzik o zamanlar danışmanlık yapan Derwall ile birlikte Piontek ile biraraya geldiler. Yapılan görüşme sonrası yıllık 300.000 DM karşılığında da Danimarka Milli Takımı'nın yaratıcısı ile anlaşmaya varıldı. Bir başka önemli spor adamı Levent Bıçakçı da Hukuk Kurulu Üyesi sıfatıyla görüşmelerde yeraldı.

Piontek'in ilk açıklaması "Buraya anlaşmak için geldim, özellikle altyapı ile ilgili isteklerim olacak. Altyapıya eğilmek ve ilgilenmek istiyorum" oldu.

O günden bugüne tam 20 yıl geçti. Piontek ile girilen yolda Milli Takımımız o zamanlar hala edemeyeceğimiz başarılara ulaştı geçen 20 yıl zarfında. Onun eğildiği altyapıdan birkaç nesil yetişti ve Milli Takımı Dünya ve Avrupa üçüncülüğüne taşıdı.

Şimdi Milli Takım adına yepyeni bir dönem açılıyor. Hiddink ile bu başarıları daha da yukarı taşımak ve devamında tıpkı Fatih Terim gibi yardımcılarının bayrağı daha da yukarı götürecekleri bir dönem olmasını umuyorum.

Ve yine kimsenin bu yeni dönemde Hollandalı teknik adamın işine fazla burnunu sokmamasını.