21 Şubat 2011 Pazartesi

Kırmızı!!!

Bernd Schuster eline kalemi alıp Fenerbahçe maçının on sekiz kişilik kadrosunu yazdığı an aslında bu maçla ilgili çokça bahsedilen, konuşulan o kırılma noktasının ilki yaşanmış oldu. Schuster biraz ya da bir hayli risk alarak ilk onbirde sahaya süreceği Ferrari ve Toraman'ın arkasına yedek bankında oturacak bir üçüncü stoper almadı kadroya tıpkı Kayserispor maçında Aykut Kocaman'ın yaptığı ve sonucuna katlanmak zorunda kaldığı gibi.

Buna karşılık Fenerbahçe canavarı Bobo da yabancı kontenjanına takılınca, aslında kağıt üzerinde baktığımızda çok iyi gözüken bir ilk onbir detaylarda kaybeden bir takıma dönüşüverdi. Oysa Beşiktaş belki de ilk kez ideal olarak düşünülen Ernst ve Necip ikilisi ile başladı maça orta sahada. Hücum hattı zaten Portakizli çetesi ve arkalarında Guti'den oluşuyordu. Buna karşılık Fenerbahçe de ideal düzeni ile sahada yeralırken maçın başı hemen belli etti takımların yumuşak karnını.

Alex'e fazlasıyla yoğunlaşan Beşiktaş asıl gediği Ekrem'in olduğu sağ kanatta vermeye başladı. Hilbert'in sahada ister kontenjan sorunu, ister başka bir nedenle olmaması ikinci kırılma noktasıydı takımlar için. Beşiktaş'ın iyi olduğu ve öne geçtiği bölümlerde dahi hep bu yumuşak karnı sırtına çıkıp kambura dönüşecek gibi duruyordu. Dia oyunda olduğu süre içerisinde topu her ayağına alışında deldi geçti bu bölgeden. Oyuna çok baskılı başlayan Fenerbahçe'nin yorulup aktif dinlenme moduna geçmesiyle Beşiktaş kontrolü ele almış gibi gözüktü. Ancak görüntüde böyle yansısa da ilk pozisyonunu 44. dakikada sahanın en kötüsü Ekrem ile bulup ki, o da yarım pozisyon, golle buluşulması büyük şans ve Dia'nın ilk yarıda direkten dönen topundan sonra ki üçüncü kırılma anıydı.

İlk yarıda Dia'nın enfes driblinglerine, Fenerbahçe'nin kaçan pozisyonlarına ve Guti'nin Beşiktaş'ı ileri taşıyan nefis paslarına rağmen en akılda kalan an hiç kuşkusuz Niang'ın iki Beşiktaşlı oyuncuyu bakkala gönderip ayağının sol üstüyle alıp 60 metre topla beraber Beşiktaş kalesine indiği ve pozisyonu mükemmel bir şutla tamamladığı enstantaneydi. Bu yarıdaki bir başka sinyal ise Ferrari-Lugano ikilisi arasında ceza sahasında gerçekleşen mücadelelerin değişik bir karar çıkartabileceği olsa gerek.

İkinci 45 dakika işte yakaladığı ilk pozisyonda golü bulan Beşiktaş'ın kazandığı serbest vuruşta şanslı bir ikinci pozisyonda öne geçmesiyle başladı. 2-1 öne geçene kadar kabul etmek gerekir ki şans melekleri Beşiktaş'ın yanındaydı atılan iki gol de dahil. Fenerbahçe kanadında zurnanın zırt dediği nokta da Toraman'ın golüyle geriye düştüğü an oldu. Dördüncü kırılma anı diyelim, herkesin yorumladığı gibi 30-30-30 bir kırılma yoktu bu maçta aslında çok daha fazlası vardı.

Maçta kontrolü ve ipleri Beşiktaş'ın eline bırakan Fenerbahçe buna rağmen beraberliği yakalama şansını buldu. Ceza sahası içerisinde Ferrari'nin Lugano'yu kündeye yatırmasına Cüneyt Çakır eğer penaltı çalsaydı kimse Ferrari'nin bir sonraki mücadele anında Lugano'ya elinin tersiyle çakacağı tokadın olacağını düşünmezdi. Ferrari de böyle birşeye cesaret edemezdi. Bu an beşinci kırılma anıydı maçtaki bana göre. Çokça Fenerbahçeli için o an şiddetle karşılanan bu pozisyon aslında Fenerbahçe'nin şansıydı ama bu dakikalarda ne Fenerbahçeliler ne de Beşiktaşlılar farkındaydı.

















Son bir hafta içerisinde Beşiktaş'ta yaşanan İbrahim krizi belli ki Toraman'a yaramış. Takımını öne geçiren o Toraman golden sonra öyle bir top attı ki Almeida'ya , Portekizli skoru yapsa Toraman kahraman olacak ve bu krizden daha da büyüyerek çıkacak. Muhtemel bir Fiyapı İnönü destanı yazacak Beşiktaş. Ama Bob'ya tercih edilen Almeida o kadar rahat pozisyonda o kadar acemice bir vuruşla Toraman yerine bir başka kahraman çıkarttı maçta. Herkesin ortak görüşü ve maçın son kırılma anlarından biriydi Volkan'ın kendi solundan çıkardığı top.

Bir 90 dakika maç içerisinde bu kadar mı döner denir ya bu kadar döndü işte. Ferrari gitti Lugano'ya çaktı tokadı, aldı kırmızıyı. Sadece kırmızıyı almakla kalmadı bir camianın makus talihini, makus talihi diyorum çünkü genel kanının aksine aslında son on yıl gösteriyor ki Beşiktaş Fenerbahçe'yi her koşulda yener tezi rakamlarla büyük ölçüde değişti ve Fenerbahçe Beşiktaş'ı İnönü'de de yenere dönüştü, değiştirme şansını paramparça etti. Bu an bir kırılma noktasından daha ötesiydi maç içerisindeki.

Schuster risk aldı ama bu riski çok pahalıya ödedi. Eğer Sivok kadroda olsa, penaltı golüne ve eksik kalmasına rağmen Beşiktaş'ın maçı tekrar çevirme şansı olurdu. Ama Aurelio'yu bu bölgeye yakın oynatmak zorunda kalması Alex'in belki de antremanda dahi bu kadar rahat atamayacağı kafa golünü Beşiktaş ağlarıyla buluşturdu.

Tek bir tercih ve bu tercih nedeniyle Ferrari'den doğan boşluğun kapatılamaması maçın, herşeyin önüne geçti. Maçın rengarenk geçti ama bu renkler arasında kırmızı hiç olmadığı kadar ön plana geçen renkti. Internette çokça geyiği dönecek malzemeler çıkardı hiç kuşkusuz. "Vodafone'un kırmızı reklamları", "Hande Yener'den Sana kırmızı çok yakışıyor şarkısı"...

Fenerbahçe adına Alex kuşkusuz derbinin parıl parıl parlayan ismi oldu. Başroldeki kaptanın yanında Volkan, Dia, Lugano ve Selçuk günün başarılı isimleriydiler. Beşiktaş adına Quaresma tek başına didinip durdu. Guti'nin akıl dolu pasları bir türlü sonucu etkileyecek aksiyona dönüşemedi.

Cüneyt Çakır'ın hakem adettendir eleştirilir mantığıyla kimse hareket etmediği sürece başarılı bir maç yönettiğini söylemek mümkün. En çok tartışılacak pozisyonda Ferrari'nin Lugano'yu kündeye getirmesinde bariz hatası vardı ama bu pozisyonun Süper ligde bir maç içerisinde birkaç kez yaşandığını ve hakemler tarafından genelde kaçırıldığını gözardı etmeyelim.

Unutulmaz bir 90 dakika oldu. Sezonun en iyisi. Şimdi Yıldırım Demirören ve yönetimi biraz daha aklı selim düşünür mü bilemiyorum ama bu sinyali malesef Mete Düren'in yaptığı maç sonu açıklamalarda göremedim. Yönetim olarak çok iyi bir kadro kurdular ama işlerin neden yolunda gitmediğini de çözmek zorundalar. Sezon başında ve ortasında yapılan transferler Guti dahil Beşiktaş'ı bir üst seviyeye çıkarmadı. Bugün itibariyle Beşiktaş sezon başından beri yerden yere vurulan Galatasaray ile aynı puanda.

Garip ve vahim bir durum ama bir camia kendisini bu kadar hırpalarken, diğerinin dünya takımı olma geyiklerini düşününce Galatasaray'ın yarınlarına biraz daha umutla bakarken Beşiktaş için aynı şeyi düşünemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder