14 Kasım 2011 Pazartesi

Yazı Dizisi: Milli Takım, Milli Mesele - 1

Milli Takım'ın kendi evinde Hırvatistan'a 3-0 yenilmesi doğal olarak ülke kamuoyunda sansasyon yarattı. Yaratmayacak gibi de değil zaten sahadaki oyuna ve alınan neticeye bakınca.

Ülkenin futbol otoriteleri öyle bir tartışmaya girdiler ki içerisinden çıkılacak gibi değil. Yani kafalar da çok karışık şu anda. Ben bu aşamada tartışma konularına genel bir yaklaşım ortaya koymak ve hepsini toparlamak adına biraz kafa yorunca bilirkişiler ve toplum olarak en çok şu konularda cevap aradığımız kanaatine vardım:
  1. Hiddink ve ekibi ne olacak, giderse kim gelecek, yerli mi yabancı mı?
  2. Duygusal mı, mantıklı mı?
  3. Milli Takım'da kadro seçimi doğru yapılıyor mu ve yeni bir jenerasyona ihtiyaç var mı?
  4. Hangi stadyumda oynayalım, bu takım ülkenin mi yoksa İstanbul'un mu takımı?
  5. Kimler sorumlu? Sadece futbolcular ve teknik heyet mi yoksa ülke olarak topyekün bir sorumluluk mu almalıyız?
Birinci maddeden başlayalım yazı dizisine öncelikle her ne kadar bu soru zurnanın son deliği olsa da. Hiddink ve ekibi ne olacak, giderse kim gelecek, yerli mi yabancı mı? 

Hiddink bu takımın başına gelirken referans aldığımız nokta onun farklı kültürlerin Milli Takımlarında aldığı başarılı sonuçlar ve özellikle kulüpler düzeyinde de başarılı PSV ve Chelsea performanslarıydı. Bu harika kariyer içerisinde tabi ki Fenerbahçe'de ve Valencia'da uğradığı gibi yol kazaları da vardı ancak genel performans açısından tercih son derece başarılı gözüküyordu. Yardımcıları arasında ikinci adam tercihimizi ise Oğuz Çetin'den yana kullandık. Son üç büyük organizasyon içerisinde yeralan ekibin bir parçasıydı Oğuz Çetin.

Bu tartışmaya girerken şunu hemen saptayalım, bu tartışmanın konusunun yerli mi yabancı mı ve Hiddink giderse kim gelecek olmaması gerektiğine inananlardanım. Öncelikle bu takımın teknik direktörlüğünü yerli yapsın diyenlere şu soruyu sormak gerekiyor: Yıllarca basketbol takımının koçluğunu neden Tanjevic yaptı? Yıllardır voleybol milli takımlarımızı yabancıya emanet etmedik mi? Kulüp takımlarında yabancı teknik adamlar ne iş yapar? Bu yabancılarla ruh kazanan takımlar iş futbolda milli takım olunca mı ruhsuzlaşıyor?

Hiddink gidecek peki kim gelecek sorusuyla uğraşanlar var bir de. Daha önce Fatih Terim olmadı,  Denizli gelsin, Mustafa Denizli olmadı, Şenol gelsin, Şenol Güneş olmadı, Denizli gelsin, Mustafa Denizli olmadı, Ersun gelsin, Ersun Yanal olmadı, yine Fatih gelsin, Fatih Terim olmadı, Hiddink gelsin, şimdi de Hiddink gitsin şu gelsinle geçen bir on küsür yıl var geride bıraktığımız. Yerlileri de kapı dışarı etmişiz ulus olarak hep birlikte, arkasından gelecek yeni kurbanı da kamuoyu yaratarak belirlemişiz. Başarı için devamlılığın esas olduğunu bir kenara bırakarak, tüm bu teknik adamlara orta ve uzun vadeli planlama yapma imkanı sağlamadan, günlük başarı ya da başarısızlıklara endekslenmiş bir yaklaşımla hep yanlış şeylere odaklanarak geçen on küsür yıl. Bunun sonucunda gelinen nokta ise 1996-2002 arasında oynanan dört büyük turnuvadan üçüne katılırken, geriye kalan on yılda oynanan beş büyük turnuvadan sadece birine katılabilmek. Orada da 1996-2002 arasında teknik adam devamlılığı kadar jenerasyonun da etkisi var. Zira bu jenerasyon o dönemde çok küçük değişikliklerle yeraldı turnuvalarda. En azından omurgayı büyük ölçüde koruyarak. Teknik adam devamlılığı konusunda ise Türk futbolunun üç duayen isminin ardarda gelip her birinin yaklaşık dörder yıl çalışması ve benzer felsefelerle ilerleyerek bir devamlılık göstergesi sağlamasına dikkat çekmek gerekir. Zira bu üç isim daha önce yapılan işleri silmeden hep üzerine birkaç tuğla ekleyerek devam etme yoluna gidince altın jenerasyon da istikrar yakalama fırsatı buldu.

Sonrasında ise devamlı bir yap-boz tahtası haline geldi işler. Öyle ki Ersun Yanal'ı daha görev süresi tamamlanmadan ve takımımızın iddiası devam ederken gönderme işgüzarlığını bile yaptık. Bu son dönemdeki temel sıkıntı işi devamlı başa döndürüp bir türlü geçmiş dönemin üzerine birşeyler ekleyerek gidemiyor olmamızda yatıyor. Bu son gelinen noktada ise aslında kilit ismin Oğuz Çetin olduğunu düşünüyorum. Zira son üç organizasyonda hep arka plandaki isim kendisiyken, hem Fatih Terim'i hem de Hiddink'i yönetebilmesi, yönlendirebilmesi ve bu uzun süreçte birşeylerin inşa ediliyor olması gerekirdi. Teknik adamlar değişir, bu kadar sık olmasa da zaman içerisinde giderler, başkaları gelir. Ama sistem devamlı olmalıdır. Eğer siz bu sistemin içerisinde 5-6 yıl kalıyorsanız o zaman sistemin ana hatlarını belirlemesi ya da sürdürülebilir hale getirilmesi konusunda etkin ismin de Oğuz Çetin olması gerekir. Malesef Hiddink ne kadar doğru bir isimse Oğuz Çetin puzzle için doğru parçaymış gibi gelmiyor bana. Tepede devamlılığı yakalayamadığımız ama alt kadroda önemli bir görevde ve önemli bir isimde devamlılık sağladığımız noktada başarı için devamlılığı sonuca dönüştürmesi gereken isim de alt kadrodaki o kilit isimdir.

Bu noktadan sonra ne olacak? Bu sorunun cevabı aslında biraz bir sonraki yazının da konusu. Duygusal mı, mantıklı mı hareket edelim? Sizce?

Şu anda en az ihtiyacımız olan şey duygularımız belki de. Siz hiç büyük bir şirketi yöneten bir CEO'nun tamamen duygularıyla hareket ettiğini gördünüz mü? Ya da her 1-2 senede bir başarılı şirketlerin CEO'larını değiştirdiğini duydunuz mu? Bugün milyar dolarlık yaratılmış bir Milli Takım ölçeğinden ve ekonomisinden bahsederken bu tartışmayı "Vatan, Millet, Sakarya" ya da "yerli-yabancı" ya da duygular mı, mantık mı" düzeyinde tartışmak hiç olası birşey değil. Üç duayen isme yaklaşık dörder yıl görev vermek dışında 1923'ten bu yana benzer bir istikrar ne zaman yakalayabilmişiz biliyor musunuz? Bela Toth ile 1927-32 yılları arasında. Bir de Coşkun Özarı ile dört yıl var sanırım hatırlayabildiğim. Onun dışında bir iki yıllık görev süreleriyle dolu bir kronoloji hakim Milli Takımlar teknik direktörlüğü tablosunda. Mesele baştaki teknik adamı değiştirmekte değil, mesele baştaki adama projeleri uzun vadeye yayabilecek, bir felsefeyi oturtmasına fırsat sağlayabilecek düzeni ve altyapıyı sunabilmekte.

Hiddink kalmalıdır, kendi gitmek istemediği sürece. Zira değişmesi gereken perdenin arkasında olanlar aslında. İlk yapılması gereken iş de Hiddink ile oturup, ne yapacağız, nasıl yapacağız, stratejimiz ne olacak, bunun için kaç yıla ihtiyacımız var planlarını masaya yatırmak olmalı, tozları halının altına süpürmeden. Hepimiz biliyoruz ki ne Mourinho, ne de Abdullah Avcı dayanabilir bu ortama. Hiddink çok yıprandı diyenler olabilir ancak TFF adam gibi ne yapacağını ve nasıl yapacağını anlatırsa eminim ki ülke kamuoyu şimdikinden çok daha tatmin olacaktır. Sonrasında başarı gelir ya da gelmez, bu programın uygulanmasının ardından tartışılacak konudur. Son beş turnuvadan birine katılabilmişiz, gelecek dönemde daha kötüsü olabilir mi?

Ya da soruyu şöyle soralım: Konuştuğumuz isimler, Türk futbolunun üç duayeni de dahil Hiddink'in kariyerinin yanından geçebilirler mi? Hiddink bize uyum sağlayamamış ve bizi anlayamamışmış. Pardon beyler, bir dakika... Biz bu adamı bize uyum sağlasın diye değil bize vizyon katsın diye getirdik. Eğer bu iş profesyonel düzeyde yapılıyorsa uyum sağlaması gereken, birilerini anlaması gereken Hiddink'ten daha çok bizleriz. Üstelik adamı da yerin dibine hunharca batırıyoruz. Yani Hiddink G.Korelileri anladı, Rusları anladı, Avustralyalıları anladı bir tek bizi anlayamadı öyle mi?

Biz birşeyleri değiştirmeye çalışmadan bir üst seviyeye çıkamayız. Bir üst seviyeye çıkabilmenin ilk şartı öğrenmeye ve gelişime açık olmaktır. Öğrenmeye ve gelişime açık olmadığınız sürece aynı yerde saymaya veya geriye gitmeye mahkum bir topluluk haline gelmek de kaçınılmaz son. Türk futbolu özelinde konuyu bağlayacak olursak: Evet biz bir Hollandalı'dan birşeyler öğrenmek zorundayız. Dünya futbolunda ekol bir ülkenin günümüz futbolunda ekol bir teknik adamından bu kadar kolay vazgeçmek ve o adamı küçük beyinlerle yapılan sığ eleştiriler doğrultusunda gönderme senaryoları yazmak, yarın daha da küçüleceğimizin kanıtıdır bana göre.

Ben kendi adıma küçük ülkenin küçük beyinli vatandaşı olamam, değilim de. Eğer futbolcu olsam ya da futbolu yöneten bir adam olsam yemez içmez evimde Hiddink'i beslerim. Hiddink'in hiç mi hatası yok, var elbette. Ama futbola katacağı o kadar çok şey varken ve başkalarına bunu katabilmişken benim ipe sapa gelmez nedenlerle bu adamı gönderiyor olmam abesle iştigal. Tabi bu da benim gözümde.

Yazının ilk bölümüne şimdilik nokta...

2 yorum:

  1. bizim cok yorulmamiza gerek yok. bu islere cemaat karar verir. ertugrul gelir.

    YanıtlaSil
  2. ahmet, mehmet, ertuğrul, hüseyin, abdullah, james, richards, jose, mosheue...beynim bana yaz diyor valla, ne yaptıkları zerre umurumda değil. kimseyi etkilemek, kimsenin kararını değiştirmek gibi niyetim de yok.ç Ama söz uçar yazı kalır be zanardi

    YanıtlaSil