9 Eylül 2010 Perşembe

Altına Hücum






















8 Eylül bir basketbol bayramıydı adeta. 1 gün önce oynanan Arjantin-Brezilya maçının heyecanı bitmeden salonda Sırbistan-İspanya ve ardından Türkiye-Slovenya maçını izlemek için salonda yerimi aldım. Sırbistan-İspanya mücadelesi bu turnuvanın en iyi üç maçından biriydi ki ben bu maçla birlikte ABD-Brezilya maçını da çıplak gözle izleme imkanı bulmuştum.

Türkiye maçına geçmeden önce kısaca Sırbistan-İspanya çeyrek finalinden bahsetmek gerekirse açık söyleyeyim Sırplar beni çok korkuttu. Gasol'un yokluğunda favorim zaten onlardı ve ben İspanya'nın bizim için daha iyi bir eşleşme olacağını düşünüyordum. Böyle düşünmemin nedeni ise 12 kişilik kadrosunda Sırplar'ın her oyuncusunun ortalamanın üzerinde şutör olması etkendi. Nitekim İspanya rakibinden daha iyi savunma yapmasına ve çok iyi hücum etmesine rağmen Sırpları durduramadı. Maç 89-89'a geldiğinde ben dahil salonda pek çok kişi uzatma izlemek niyetindeydi. Ancak maç boyu pek ortalarda gözükmeyen Teodosic'in bitime 3 saniye kala 24 saniye süreleri dolarken hiç telaşa kapılmadan son derece bilinçli ve yaklaşık 8-8,5 metreden attığı ölümcül şut herşeyi bitiren basket oldu.

Gazı alıp Türkiye maçını beklemey başladık. Slovenya'yı geçeceğimizi tahmin etmekle birlikte Lakovic-Dragic ikilisinin performansını merak ediyordum. Nitekim özellikle Dragic ve Nachbar ile etkili başladı Slovenler oyuna. Ancak bu etkinlik sadece 5 dakika sürdü ve ilk periyodun ortalarından itibaren takımımız sazı eline aldı. Turnuva boyunca başarılı bir şekilde yaptığımız baskılı alan savunması bu maçta adam adamaya döndü ve belki de bu Slovenlerin hiç beklemediği birşeydi.  Dakikalar geçtikçe oyuncularımızın oyun iştahı artarak devam etti.

Kısaca aslında maç ikinci periyodun sonunda sona ermişti. Tekniğe taktiğe sığmayan bir açlıkla oynadı takımımız. Geçen yıl haketmediği bir şekilde elendiği ve 5-8 maçları sonunda tüm konsantrasyon kaybıyla sekizinciliğe mahkum olduğumuz Avrupa Şampiyonası'nın acısını çıkarmaya yeminli gibiydiler. Fransa maçının üçüncü çeyreği bittiğinde skorbordda 71-45 yazıyordu. Dün ise daha da vahim, tam 28 sayılık bir fark vardı üçüncü çeyreğin sonunda.

Tarihe canlı tanıklık ettim bir kez daha. Çok mutluyum ve Cumartesi salona gitmeyi dört gözle bekliyorum. Maç sonunda Ömer Onan'ın söylediği çok doğru birşey vardı. Geçen yıl da bu kadar istekli ve iyiydik ancak şanssız Yunanistan maçından sonra konsantrasyonumuzu tamamen kaybettik. Aslında o günlerdeki iyi oyun 2010'daki başarının da sinyaliydi.

Tanjevic'i hep eleştirdik rotasyonu abartıyor diye ama bugün bu takım 12 kişi ile oynuyorsa ve her maç bu kadar diri kalabiliyorsa en az 10 kişinin bayağı dağılımlı süre alıp takıma katkı sağlamasından dolayı bunu başarabiliyor. Bu yol artık altın madalya yolu, başkası da olur, başarıdır ama bizi kesmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder