24 Mayıs 2012 Perşembe

Beşiktaşlı Duruşu AMA


Bugün Uğur Meleke'nin "Beşiktaşlı Duruşu" yazısını sabahın ilk saatlerinde okuyanlardan biriyim. Siz de buradan okuyabilirsiniz. Bir bütün olarak ele alındığında muhteşem bir yazı. Ama gerçek hayatta benim kabul edebileceğim ve Tayfur Havutçu ile ilgili görüşlerimi değiştirecek bir yazı değil, Beşiktaşlı duruşu ya da ahlak anlayışımla ilgili olan düşüncelerimi de.

Uğur Meleke'yi ancak yazılarından tanırım, bir kez iletişime geçtim, ötesi yok. O yüzden bu yazı onun hakkında değil kesinlikle. Ama yazıda savundukları ile ilgili. Baba Hakkı'yı bana dedem anlattı, sonradan okuduklarım da var. Süleyman Seba'yı gördüm, yaşadım, saygı duydum. Tayfur Havutçu'nun futbolculuğunu izledim, teknik adamlığını, yaşadığı hapis sürecini vs. Günün sonunda hiçbirini tanımıyorum, bundan sonra tanır mıyım onu da bilemem. Dışarıdan bakınca Baba Hakkı'dan Tayfur'a bu isimlerin hepsi bana belirli bir çizgiyi korumuş insanlar olarak gözükürler. Elbette Baba Hakkı ile Tayfur Havutçu'yu karşılaştıramayız.

Sözün özü tabi ki Baba Hakkı'nın Beşiktaşlılık duruşundan bahsedemeyiz günümüzde. Ve tabi ki ahlak anlayışı tektir. Ve tabi ki de Tayfur Havutçu'nun dışarıya verdiği izlenim ile kendi içinde kamuoyunun göremediği yüzünün tutarlı olması gerekir ki kendisi içinde Beşiktaşlılık duruşundan ve güzel ahlaktan bahsedelim. Ve tabi ki o konuşmaların şık olmadığını kabul edelim. Amma velakin bu durum ne Tayfur Havutçu'nun genel Beşiktaşlılık duruşunu ortadan kaldırır, ne de ahlaksız bir adam yapar. Ben bu telefon konuşmalarının ortaya dökülmesini ve tekrar tekrar döndürülmesini daha gayri ahlaki buluyorum. Ve yine bu telefon görüşmelerini ne futbolcu performansını etkileyecek bir içerik, ne de futbolcularının cinsel tercihlerini zedeleyen bir konuşma olarak değerlendiriyorum. Günlük hayatta yaptığımız makara muhabbetinin ötesine geçmiyor benim gözümde.

Bir Beşiktaş teknik adamı bu duruma düşmeli mi? Tabi ki düşmemeli. Ama sırf bu muhabbeti yaptı diye kendisini Beşiktaşlılık duruşunun dışına itmek ve gayri ahlaki bir konuma sürüklemek hiç de doğru değil. Yazının sonunda katıldığım bir yer var ki o da Beşiktaşlılık duruşuna hiç sahip olamayan bir sürü ipsiz sapsızın bu kelime öbeğini ağızlarına sakız yapması. Ama bu ipsiz sapsızların yanında Tayfur Havutçu'yu harcamak çok içime sinmiyor. Hele ki günümüz değerleri ile Baba Hakkı'nın, Süleyman Seba'nın dönemindeki değer anlayışını birbirine kırdırarak bunu yapmak hiç içime sinmiyor. Baba Hakkıları özlüyoruz, Süleyman Sebaları özlüyoruz, o dönemin safiyane ve güzel duruşunu özlüyoruz. O dönemin futbolunu özlüyoruz, o dönemin İstanbul'unu özlüyoruz. Ve kirlendi dünya... Ama orada kocaman bir AMA var.

O ama da benim için aklanın da gelin ile bu mudur Beşiktaşlılık duruşu bakışı arasında bir fark yok. Yılarca sahada tertemiz bir futbol ortaya koyup da teknik adamlık kariyerinde hem duruşu hem de verdiği demeçlerle son derece mütevazi bir görüntü çizen Tayfur Havutçu için de o duruşa hiç uymayan bir görüşme tapesi nedeniyle isminin üzerine bir çizik atmak en az bugünün endüstriyel futbol dünyası kadar acımasız. Ya da Tayfur Havutçu'yu aylarca hapis hayatına mahkum edenler, teknik adamlığını elinden alanlar, sonra çıktığında görevini iade edip hiçbir performans göstergesine sığınamadan tekrar onu görevden alanlar kadar acımasız.

"Onların da aileleri, tribünde onları izlemeye gelen sevdikleri vardır. İzzet-i nefisleri vardır. Bu kadar yeter daha fazla atmayın." Baba Hakkı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder